Libya’da milli barış hükümetini bekleyen sorunlar
(last modified Sun, 15 May 2016 04:34:16 GMT )
Mayıs 15, 2016 07:34 Europe/Istanbul

Libyalı gruplar 18 ayın ardından 17 Aralık 2015’te bu ülkede yaşanan ikileme ve merkezi yönetimin yokluğuna son verdiler.

Sahirat anlaşması Fas’ta ve BM gözetiminde Trablus ve Tabrak hükümetleri ve meclisleri de aralarında bulunan çeşitli Libyalı grupların arasında imzalandı. Anlaşmaya göre 9 üyeden oluşan başkanlık konseyi kuruldu ve Fayez Sırac da konsey tarafından Libya milli barış hükümetinin Başbakanı olarak seçildi.

Libya’da Kaddafi sonrası dönemde milli müzakere ve diyaloğun önemi kesin olan bir konudur. Peki ama, kurulan milli barış hükümetini ne gibi sorunlar bekliyor? Gelin ona şöyle bir göz atalım.

Libya’da Muammer Kaddafi devrildikten sonra bu ülkenin yeni devlet adamları üç kez milli diyalog sürecini başlattı. İlk kez Kaddafi öldükten 16 ay sonra Libya milli kongresi Şubat 2013’te milli barışı inşa etmek ve demokratik geçiş sürecini sonuçlandırmak amacıyla milli diyalog komitesini kurdu.

Komitenin çalışmalarında başarısız olmasının ardından Libya milli kongresi Ocak 2014’te bu kez milli diyalog hazırlık komisyonunu kurdu, fakat bu komisyon da siyasi partileri diyaloğun milli barış ve demokratik geçiş sürecinde gerekli olduğu konusunda ikna etmekte başarılı olamadı. Gerçekte kurulan komitenin ve ardından komisyonun başarısız olduğunun en önemli işareti, Libya’nın Ağustos 2014’ten itibaren yeni bir kriz ve siyasi istikrarsızlık ve güvensizlik dönemine girmesiydi ki bu dönemin en önemli göstergesi de merkezi hükümetin çökmesi ve ülkede iki hükümet ve iki meclisin şekillenmesi ve ayrıcı tekfirci IŞİD terör örgütünün Libya’ya girmesi ve bu ülkede hızla yayılmasıydı.

Aslında Libya’nın çeşitli bölgelerinde birbirini tanımayan hükümetlerin şekillenmesi bu ülkede türlü krizlerin patlak vermesi ve özellikle tekfirci IŞİD terör örgütünün Libya’ya girmesi ve etki ve nüfuz alanını genişletmesinin başlıca nedeniydi. Bu şartlar Libya’da bir yandan güvenlik tehditlerini ve parçalanma riskini beraberinde getirirken, öbür yandan da Avrupa ülkelerinin güvenliğini etkiliyordu. Bu yüzden BM Libya’da bu ikileme ve siyasi anlaşmazlıklara son vermek üzere harekete geçti. Bu çerçevede Libya’da Kaddafi’den sonra milli diyalog sürecini başlatmak için üçüncü girişim BM tarafından gerçekleşti.

BM bu doğrultuda ve Libya krizine çözüm üretmek amacıyla parlamenter diyalog inisiyatifini başlattı. Bu sürecin amacı ise temsilciler meclisi ve milli kongre üyeleri arasında bir uzlaşma sağlamaktı.

Libya’da BM gözetiminde parlamenter diyalog ilk kez Ekim 2014 tarihinde Trablus’un güneybatısında yer alan Gadames kentinde başladı. Libya’da başlatılan parlamenter diyalog inisiyatifine ev sahipliği yapan bir başka ülke de İsviçre oldu. Ancak Mart 2015’te Fas’ın Sahirat kentinde düzenlenen oturuma tüm Libyalı taraflar katıldı ve sonunda müzakerelere katılan taraflar 9 ay süren bir maratonun ardından Aralık 2015’te milli barış hükümeti üzerinde anlaşmaya vardı.

Libya’da BM’nın öncülük ettiği parlamenter diyalog inisiyatifinde BM’nin iki temsilcisi Libyalı grupların görüşlerini birbirine yakınlaştırmakta önemli rol ifa etti. Bernard Lion Ağustos 2014’ten Kasım 2015’e ve Martin Kubler de Kasım 2015’ten şimdiye kadar bu süreçte BM’yi temsil eden iki temsilciydi.

Libya’Da Fayez Sırac başbakanlığında kurulan milli barış hükümeti dört önemli görevi yerine getirmesi gerekiyor. Bu görevler hükümeti Trablus’a taşımak ve bir bütün haline getirmek, insani yardım krizine çözüm bulmak, mültecilere yardım etmek ve IŞİD teröristleri ile şavaşmaktır.

Ancak bu görevlerin her biri kendine özgü sıkıntılarla karşı karşıyadır ve Fayez Sırac yönetimini bu öncelikleri yerine getirmekte zorluklarla karşı karşıya getirir.

Libya milli barış hükümetinin ilk önceliği ve görevi, hükümet merkezini Tabrak’tan Trablus’a, yani ülkenin başkentine taşımak ve burada milli vahdet hükümetini kurmaktır. Gerçekte üniter ve tek bir hükümet kurmak, Libya’da milli barış hükümetinin etkili olabilmesi ve faaliyetlerini yürütebilmesi için ilk temel şarttır. Zira Libya’da milli vahdet hükümeti ülke genelinde birbirinden ayrı bir kaç ufak yerel hükümetin kurulmasıyla pratikte yok olmuştur ve yeni kurulacak milli barış hükümeti, milli vahdeti yeniden inşa etmesi gerekir.

Gerçi Aralık ayında imzalanan barış anlaşması üzerinden yaklaşık beş ay geçiyor, ancak Fayez Sırac şimdiye kadar Libya’da üniter bir hükümet kurmayı ve bu hükümetin merkezini Trablus’a taşımayı başaramadı. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise aralarında iki meclisin üyeleri de bulunan tüm Libyalı grupların Sahirat anlaşmasını kabul etmemiş olmaları ve milli barış hükümeti karşısında direnmeleridir. Nitekim şimdiden Trablus’ta Halife Gavil başkanlığında paralel bir hükümet kurulduğu belirtiliyor. Bu direniş milli vefak başkanlık konseyi Mart ayının sonlarında Halife Gavil başkanlığındaki paralel hükümetin engellemesinin ardından karayolu üzerinden Trablus’a girememelerine ve gemi ile bu kente gelmek zorunda kalmalarına vesile olacak kadar güçlüydü.

Şimdi de milli barış hükümeti Trablus’ta tüm bakanlıklara hakim olamadı. Buna karşın milli barış hükümetinin BM ve bazı Batılı devletlerin destekleri ile Trablus’ta tam olarak yerleşeceği anlaşılıyor.

Libya’da insani yardım krizini çözümlemek, milli barış hükümetinin bir başka önceliğidir, fakat bunu gerçekleştirmek Fayez Sırac hükümetinin tek başına yapabileceği bir iş değildir ve bunun için uluslararası yardım ve destek şarttır.

Libya’da Haziran 2014’ten beri karşı karşıya bulunduğu istikrarsızlık ve şiddet olayları yüzünden yaklaşık ülke nüfusunun yarısına denk gelen üç milyon insan bu durumdan olumsuz etkilenmeye başladı. Libya’da şu anda 430 binini çocukların oluşturduğu 1.9 milyon insan ciddi sağlık hizmetlerine muhtaçtır. Yine Libya’da hemşirelerin %80 kadarı şiddet olayları yüzünden 2015’in sonuna kadar bu ülkeyi terk etti. Libya’da hastanelerin ve sağlık merkezlerinin %20’si de aynı sebepten ötürü hizmet veremiyor.

Libya’da milli barış hükümetinin bir başka önemli önceliği Libyalı mültecilerin durumu ile ilgilenmektir. BM verilerine göre Ağustos 2014’ten 2015’in sonuna kadar aralarında 174 bin çocuğun da bulunduğu 435 bin kişi ülke içinde mülteci durumuna düştü.

Tekfirci IŞİD terör örgütü ile mücadele Libya’nın Fayez Sırac başbakanlığında kurulan milli barış hükümetinin üçüncü önemli önceliği sayılıyor. Tekfirci IŞİD terör örgütü Ekim 2014’te Derne kentinde varlığını ilan etti, fakat yerel hükümete bağlı milislerce bu kentten ihraç edildi. IŞİD daha sonra Mayıs 2015’te Sirte kentinde, yani Muammer Kaddafi’nin doğduğu kentte varlığını ilan etti ve burada Kaddafi yandaşlarının desteğini almayı başardı. Bundan sonra Libya, Irak ve Suriye’den kaçan IŞİD elebaşılarının göç ettiği mekana dönüştü. Yine Sudan, Mısır, Cezayir ve Tunus’tan çok sayıda terörist Libya’da IŞİD’e katıldı, öyle ki hali hazırda örgütün Libya’daki terörist sayısı 40 bin civarında tahmin ediliyor.

Tekfirci IŞİD terör örgütü Libya’da güvenlik krizlerinin başlıca nedenlerinden biridir. IŞİD 7 Ocak 2016 tarihinde ülkenin kuzeybatısında yer alan Zeliten kentinde polis eğitim merkezine baskın düzenleyerek Kaddafi’den sonra bu ülkede en kanlı terör eylemini gerçekleştirdi ve 70 kişiyi katletti.

Ancak Libya’nın yeni kurulan milli barış hükümeti tekfirci IŞİD terör örgütü ile ciddi bir şekilde mücadele edebilmek için disiplinli ve profesyonel bir orduya ihtiyaç duyuyor, oysa Libya böyle bir ordudan yoksundur. Libya Kaddafi döneminde tarafsız, örgütlenmiş ve profesyonel bir ordudan yoksundu ve Kaddafi devrildikten sonra bu ülkede milli ordu kurulmadığı gibi bir çok bölgede yerel milis güçler ve paralel yapılar oluştu. Bu güçler yerel ve aşiret çıkarlarını milli çıkarlara tercih ediyor. Bu yüzden Halife Haftar 2014 yılında Libya’da Mısır modelini uygulamak ve asker temelinde bir hükümet kurmaya çalıştığında bu girişiminde başarısız oldu. Gerçekte Libya’da askerler milli güvenliği temin etme ve milli kurumları koruma gücünden yoksundur.

Bu arada Libya’da yeni kurulan milli barış hükümeti tekfirci IŞİD terör örgütü ile mücadelede Batılı devletlerce desteklendiği belirtilmelidir. Çünkü Libya’da durum Avrupa için iki açıdan önemlidir. İlkin, Libya’da IŞİD terör örgütü geniş nüfuz alanına sahiptir ve ikincisi Libya, mültecilerin Avrupa’ya akın etmelerinde en önemli güzergahlardan biri sayılır. Buna karşın eğer Batılı devletlerin IŞİD ile mücadelede milli barış hükümetine vereceği destek NATO’nun 2011 yılında Libya’ya yaptığı müdahale gibi olacaksa, Libya’da güvenlik durumu daha da vahim boyutlara ulaşacağı kesindir. Çünkü Libya’nın bu hale gelmesinin en önemli nedenlerinden biri zaten NATO’nun 2011’de yaptığı müdahaledir.

Libya’nın milli barış hükümeti tüm bu sorunların yanında, iflas eden bir ekonomi ile karşı karşıyadır ki bu da hükümetin sözü edilen dörtlü önceliğinin başarılı veya başarısız olmasında etkilidir. Libya ekonomisi ağır bir şekilde petrol ve doğalgaz satışına bağlıdır, öyle ki petrol ve doğalgaz geliri ülkenin gayri safi milli hasılasının %80’ini, ihracat gelirlerinin %90’ını ve hükümetin gelirlerinin %99 kadarını oluşturmaktadır.

Kaddafi döneminde Libya günde 1.4 milyon varil ham petrol üretirken bu rakam şimdi günde 400 bin varile geriledi, üstelik bu üretimin önemli bir bölümü de IŞİD terör örgütünün kontrolündedir.

Libya milli barış hükümeti sözü edilen dörtlü önceliği yerine getirmek için yüksek düzeyde iktisadi kaynaklara ihtiyacı vardır ve özellikle istihdam alanı açmak, yıkılan altyapı tesislerini onarmak ve milli destek bulmak için mali kaynağa muhtaçtır.

Afrika kalkınma bankasının raporu ise Libya’da işsiz gençlerin sayısı %50 arttığını gösteriyor. Dünya bankası da 2016 yılında Libya’nın yeniden inşa edilmesi için on yıllık bir süre içinde 200 milyar dolar kaynak gerektiğini belirtiyor.


Gerçekte Libya’da yaşanan devrimin modeli bu ülkeyi şimdiki kaos ortamına sürükleyen en önemli nedenlerden biridir. Libya devrimi lidersiz bir devrimdi ve tek amacı Muammer Kaddafi’yi devirmekti. Libyalı devrimciler ancak Kaddafi devrildikten sonra ülkelerinde nasıl bir devlet yapısını kurmaları gerektiğini düşünmeye başladılar. Oysa bu devrimle beraber milis güçleri silahsızlandırmak, mültecileri yeniden evlerine geri getirmek, eski rejimin kalıntılarını temizlemek ve iktisadi sorunlar baş gösterdi.

Gerçi Libya, Irak gibi ülkelerin aksine dini yapısında bir sorunu yoktur, çünkü nüfusunun büyük bir bölümünü Maliki mezhepli sünni müslümanlar oluşturuyor, fakat ülkede 140 kadar aşiretin varlığı ve yine IŞİD ile Kaddafi yandaşlarının ittifakı ve ayrıca bazı aşiretlerin hoşnutsuzluğu Libya’da var olan sorunları daha da alevlendirdiği anlaşılıyor.

Fayez Sırac liderliğindeki milli barış hükümeti bu yüzden önemli sorunlarla karşı karşıyadır, ama yine de kurulmuş olması, ülkenin parçalanmasını engellemek ve krizleri sonlandırmak için atılan önemli bir adımdır.