İtalya'da cami projelerinin kısıtlanması
https://parstoday.ir/tr/radio/world-i45268
21 Ekim Cuma günü yüzlerce İtalyan Müslümanlar'ın katılımıyla başkent Roma'daki ibadet merkezleri ve camilerin kapatılması, Roma'nın tarihi binası "Colosseum" önünde protesto edildi.
(last modified 2023-09-08T06:51:29+00:00 )
Ekim 31, 2016 09:03 Europe/Istanbul

21 Ekim Cuma günü yüzlerce İtalyan Müslümanlar'ın katılımıyla başkent Roma'daki ibadet merkezleri ve camilerin kapatılması, Roma'nın tarihi binası "Colosseum" önünde protesto edildi.

İtalyan Müslümanlar, burada Cuma namazını ikame etmelerinin ardından "barış", "camileri açın" gibi yazan pankartlar taşıyarak, itirazlarını göstermiş oldular.

Müslümanlar, Roma yetkililerinden mezhebi haklarına sahip çıkarak, kutsal ve mezhebi mekanların korunması için yasal destek zemini sağlamalarını istediler.

İtalya'da yaklaşık bir milyon 600 bin Müslüman yaşamaktadır.

Hıristiyanlık dininin ardından İslam İtalya'daki en büyük mezhep sayılıyor, buna rağmen İslam bir mezhep olarak İtalya'da resmiyete tanınmış değil, oysa, Budizm, Hinduizm, ve Yahudilik, İtalya'nın resmi dinleri arasında yer almaktadır.

İtalya'daki İslami gruplar koordinatörü Francisko Tiyery, Cuma günü Roma'da düzenlenen eylemde yaptığı açıklamada, "Biz Müslümanlar'a ayrımcılık ve suçluma yapıldığını hissediyoruz" ifadesini kullandı.

Tiyery ayrıca, "İtalya'da bizim Müslüman olduğumuzu tanıyacak ve barışı seven bir halk olduğumuzu anlayacak hiçbir siyasi irade yoktur... Bizim ibadet yerimizi yok, bunun için bazı mekanlar kiralamak zorundayız" diye konuştu.

İtalya'daki İslami gruplar koordinatörü, "Camiler Müslümanlar için nefes çekecek kadar önemlidir, bu olmazsa ölecekler" ifadesini kullandı.

İtalya'da yayınlanan son remi rakmalara göre, bu ülkede yaşayan yabancı uyrukluların yüzde 34'ünü Müslümanlar teşkil ediyor.

İtalya'nın "Liguria" bölgesinde onaylanan tartışmalı bir kanun uyarınca, her türlü yeni caminin yapılması hemen hemen yasaklanmıştır.

Bu kanun uyarınca, her hangi bir dini mekanın inşaatı için yerel yetkililerin resmi izni gerekiyor.

Yerel basında yer alan habere göre, kubbe ve minareli camilerin yapılması, İtalyan kentlerinin tarihi ve mimari yapısını bozuyor ve bu kentlerin mühendislik yapısıyla bağdaşmıyor.

 Bu kanunun onaylanması, İtalyan anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Müktesebatı'na ters düşmektedir.

Ancak birçok Avrupalı ülkede olduğu gibi İtalya'da da, Müslümanlar'a yönelik yasaların uygulanmasında bir ayrım var.

Tabii İtalya, Müslümanlar'a cami yapımını kısıtlayan veya ibadet merkezleri ve yerlerini kapatan ilk Avrupalı ülke değil.

Fransa ve İsviçre, cami kapatma ve Müslümlanlara ibadet yerleri için kısıtlama getiren Avrupa ülkelerinin başında geliyor.

Bu ülkeler, radikalizm ve terörizmle mücadele kisvesi altında, Müslümanlar'a yönelik bu gibi kısıtlamalar uyguluyor.

Muhtelif Avrupalı ülkelerde, muhtelif bahanelerle, Müslümanlar'a yönelik kısıtlamalar uygulanıyor.

Birgün burka yasağı getirilirken diğer bir günde, türbanlı Müslüman kadınların kamu merkezlerine girişi yasaklanıyor veya, Müslüman kadınların özel yüzme kıyafeti "haşema", radikalizmle mücadele gerekçesiyle Fransa sahillerinde yasaklanıyor.

 Almanya okullarında da Müslüman kız çocukları, erkeklerle birlikte havuza girmek zorundalar neden, çünkü bu medeni özgürlüklere aykırı sayılıyorumuş.

Fransız Ulusal Cephe Lideri Bayan Marin Lopen, Fransa'da helal gıdasının yayılması konusunda uyarılarda bulunuyor.

Daha ilginç olanı, Fransızlar'ın, helal gıdanın sağlıklı olduğu için bu gıdayı kullanmayı tercih ediyor olmasıdır ve bu mesele de Fransa'da helal gıdanın tüketiminin artmasına neden olmuştur.

Ancak Bayan Lopen, siyasi bir yaklaşım takınarak, bunun Müslümanlar'ın Fransa'daki kültürel etkinliğinin bir göstergesi olduğunu ifade ediyor.

Müslümanlar neredeyse Avrupa'nın her yerinde her geçen gün farklı kısıtlamalara maruz kalıyorlar.

Avrupa'ya yönelik göç dalgası da, Müslümanlar'a yönelik uygulanan bu kısıtlamaları tırmandırmış bulunuyor.

Radikal sağ partilere eğilimin artması da Müslümanlar'a yönelik saldırı ve ayrımcılığı arttırmıştır.

İşte bütün bunlar, dünyada özgürlük, hoşgörü ve tolerans sloganı atan ülkelerde yaşanıyor.

Resmi rakamlara göre, Avrupa nüfusunun yüzde 4'ünden fazlası Müslüman'dır ve onların birçoğu hatta Avrupa'da doğan veya ömürlerinin büyük kısmını bu kıtada geçirenler bile, "yabancı" sayılıyor ve Avrupa vatandaşlığına alınmıyor.

Bu süreç, Avrupa'daki Müslümanların nüfusunun artmasıyla tırmanış kazanıyor ve Avrupa sakinlerine göre, yabancı olarak niteledikleri Müslümanların sayısının artması, Avrupa hüviyeti için tehlike sayılıyor.

Özgürlük ve inançlara saygı sloganı atanlar, Müslümanlar'a yönelik baskı çerçevesinde, onların ibadeti, kutsal mekanları, inançlarına göre kıyafet ve yaşam tarzlarına müdahale etmek ve kısıtlama uygulamakla yetinmiyor. Bir taraftan radikalizmla mücadele bahanesiyle liberalizmin temel ilkelerini çiğnerken diğer yandan da ifade özgürlüğü bahanesiyle İslami kutsallara hakareti haklı gösteriyorlar.

Batılı ülkeler, İslami radikalizmi, Müsümlanlar'a yönelik ibadetleri, yaşam ve kıyafetlerine yasak ve kısıtlama getirmek için bahane unsuru olarak kullanırken, Müslümanlar ve İslam kutsallarına ırkçılar ve radikallerin saldırılarıyla hiçbir sorunları yok ve kolaylıkla bunu görmezden geliyorlar.

Oysa, İslam, dünyada barış ve adeletin gerçek taraftarı sayılıyor.

Batı'daki İslam düşmanları,  İslam öğretileriyle hiçbir alakası olmayan tekfircilerin düşünce ve faaliyetleri üzerine yoğunlaşarak, İslam dininin simasını bozmaya ve radikal ve şiddet yanlısımış gibi göstermeye çalışıyorlar.

Almanya'nın Dresden bölgesinde 2009 yılında yaşanan olayı muhakkak hatırlıyorusunuz, Mısırlı bir hicaplı kadın Merve Şervini'ye, Dresden'deki bir parkta hakaret ve küfür yapıldı, bunun ardından mahkemede bu olayla ilgili düzenlenen duruşma sırasında, bir saldırgan, Şervini'yi çocuğu ve eşinin gözü önünde 18 bıçak darbesiyle katletti.

Ancak bu acı olaya, Alman basında çok zayıf biçimde yer verildi öyle ki İngiliz Guardian gazetesinin yazarı bu bağlamda kaleme aldığı bir mekalede bu durumu eleştirerek, Kahire'de binlerce Mısırlı'nın sert itirazlarının ardından bir hafta aradan sonra sessizliği bozan Alman yönetiminin, bu olaydan dolayı üzüntüsüni dile getirdiğini yazdı.

Bu Mısırlı kadının eşi Rader Merve, yaptığı bir açıklamada, "böyle bir olay bir Avrupalı için yaşanmış olasyadı Alman yönetimi ve Avrupalı ülkeler dünyayı ayağa kaldırmış olurdular, ancak bu terör saldırısı karşısında sessiz kalmayı tercih ettiler" ifadesini kullandı.

Mısır'da yayınlanan el-Şuruk gazetesi başyazarı Abdul-Aziz Hamid de bir mekalede, "Almanya'daki bu olayın kurbanı bir Yahudi olsaydı, dünyada fırtına kopardu" diye yazdı.

Ve konumuza tekrar dönerek, şunu ifade ediyoruz ki, İtalya'da cami projelerinin kısıtlanması ve camilerin kapatılması, Avrupa'daki İslam ile mücadele sürecinin devamı niteliğindedir.015