Amerika'nın İran'ı karalamaya yönelik boş çabası
(last modified Sat, 22 Jun 2019 14:39:47 GMT )
Haziran 22, 2019 17:39 Europe/Istanbul
  • Amerika'nın İran'ı karalamaya yönelik boş çabası

Amerika başkanı Donald Trump eski Amerikan başkanları ve devlet adamlarının İran karşıtı siyasetlerini devam ettirerek ister seçim kampanyalarında ister Beyaz Saray'a geldikten sonra İran düşmanlığını açıkça ortaya koydu.

Trump açık bir şekilde İran İslam Cumhuriyeti yönetimini zayıflatma ve devirme siyasetlerini izlemeye başladı. Donald Trump Amerika'nın Bercam Nükleer Anlaşmasından çekildiğini bildirerek İran aleyhindeki nükleer yaptırımlarını tekrar hayata geçirip gerçek bir ekonomik savaş başlatmış oldu. Böylece Amerika'nın İran'a yönelik yaklaşımı tehdit, zorbalık ve baskıya dayalı bir yaklaşıma dönüştü.

Trump hükümeti bölge çapında ise 2017 Amerika Stratejik Ulusal Güvenlik Belgesi çerçevesinde İran'ı hizaya getirmek ve Batı Asya'ya yönelik siyasetlerini kısıtlayıp değiştirmek için bölgesel koalisyonlar ve ittifaklar kumaya başladı. Washington ayrıca sözde İran'ın bölgesel siyasetleri ve terörizmi desteklemesinden doğan tehditleri ile mücadele ettiğini iddia etmektedir.

Amerika hükümeti 12 Mayıs'ta Fuceyre limanındaki 4 tanker geminin yakılması gibi olaylar özellikle de 12 Haziran'da iki petrol tanker gemisinin Umman Denizi'ndeki yangın olaylarından sonra İran'a yönelik itham ve suçlama projelerini başlattı. Böylece tüm bu sabotaj girişimleri ve saldırıların İran'a yüklenmesine çalışıldı. Bu süreçte Amerika İran'ı bu olaylardan sorumlu tutarak ortakları ile köşeye sıkıştırmayı hedef olarak seçti.

 

Bu doğrultuda Amerika Dışişleri Bakanı Mike Pompep gibi üst düzey makamları defalarca İran'ın bu sabotaj girişimlerinde rolü olduğunu iddia etti. Bir sonraki aşamada ise Amerika başkanı Donald Trump İran milletine karşı saygısızlıklarını devam ettirip bu milletin terörist bir millet olduğunu iddia ederek hiçbir kanıt ve belgeye dayanmadan İran'ın Umman denizindeki iki petrol gemisinin yangınından sorumlu olduğunu öne sürdü.

Donald Trump 14 Haziran Cuma günü Fox News haber kanalına verdiği mülakatta bu olaylar ile ilgili şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Bunları İran yapmıştır."

Amerika yetkililerinin Fars Körfezi bölgesinde gerginlik yaratma siyasetine paralel olarak sözde İran ile müzakere etme ve diplomatik diyaloglar gerçekleştirme isteğine rağmen pratikte Trump hükümeti İran'ı bölgedeki tehdit ve sabotaj girişimlerinden sorumlu tutmaya çalışıp böylece İran'a yönelik maksimum baskı siyasetini izah etmeye ve uluslararası arenada Tahran aleyhinde konsensüs yaratmaya çalışmaktadır.

Buna rağmen Trump'ın bu sinsi yaklaşımı açıkça hezimete uğramıştır. Çünkü Washington'un bu hasmâne siyaseti, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Britanya gibi geleneksel ortaklarından başka bir destekçi bulamamıştır. Bu çerçevede çoğu ülkeler Umman Denizindeki olaylar hakkında soruşturmalar başlatılmasını ve araştırmalar yapılmasını teklif ederek İran'a yönelik ithamların yersiz olduğunu savunmuşlardır.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif Amerika'nın İran'ı petrol gemileri olaylarından dolayı suçlu gösterip Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde mahkum edilmesi çabalarına değinerek kendi kişisel sosyal sayfasında şöyle bir açıklamada bulundu: "Amerika'nın fevri bir şekilde gerçek dışı belgeler ve kanıtlar ile İran'ı suçlaması, B Takımının alternatif bir plan arayışına girdiğini gösteriyor. Bu plan ise sabotaj diplomasisi ve İran aleyhindeki ekonomik terörizmin örtbas edilmesidir. "

 

Zarif'in kullandığı B Takımı ifadesi Siyonist Rejim Başbakanı Binyamin Netanyahu, Amerika Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Suudi Arabistan veliahdı Muhammed bin Selman ve Birleşik Arap Emirlikleri Veliahdı Muhammed bin Zayed'den oluşmaktadır. Bu takım Amerika'nın İran'a karşı askeri girişimde bulunması yönünde çaba göstermektedir.

Washington'un İran'ı suçlaması, esasında İran aleyhinde küresel konsensüsün oluşturulması, Tahran aleyhindeki ekonomik baskıların şiddetlenmesi için mazeret üretilmesi, Fars Körfezindeki Amerikan askeri varlığının arttırılması için zemin oluşturulması, Amerika ve ortakları arasında güvenin arttırılması ve Washington ile Avrupalı ortakları özellikle de Britanya arasındaki ortak girişimlerin ve yakınlaşmaların bölge ülkeleri tarafından kabullenmesi için hazırlık yapılması hedefleri ile gerçekleştirilmektedir. Buna rağmen Washington'un Avrupalı ortakları İran'ın Umman denizindeki petrol gemilerinin yangınında payı olmadığını düşünmektedirler.

Amerikalı analist Trudy Rubin bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: "Trump'ın İran'ı aleni bir şekilde eleştirip ortaklarından İran karşıtı kampanyaya katılmalarını istemesi Amerika siyasetlerinin yenilgisini garantilemektedir."

 

Avrupa Birliği ülkeler dışişleri bakanları 17 Haziran Pazartesi günü Lüksemburg'daki toplantılarında ise bu hususta Amerika gibi İran aleyhinde suçlamaları kabul etmediklerini ve Umman Denizindeki olaylarla ilgili araştırmalar yapılması gerektiğini bildirdiler.

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas bu oturumda Avrupa Birliğinin Amerika'nın Umman Denizinde baş gösteren petrol gemileri olaylarında İran'ın suçlanmasını desteklemediklerini söyledi. Maas ve Avrupalı mevkidaşları halihazırda bu konuda erken bir karar almak istemediklerine vurgu yaptılar.

 

Avrupalılara ilaveten Amerikan rakibi diğer küresel güçler de Umman Denizindeki iki tanker geminin patlaması ve Trump hükümetinin İran aleyhindeki temelsiz suçlamalarının ardından bu olayın bölgede gerginliklerin artması için bir araç olarak suiistimal edilmesi konusunda uyarıda bulundular.

Bu doğrultuda Rusya Dışişleri Bakanı 14 Haziran Cuma günü yayımladığı bildiride Amerika'nın İran karşıtı siyasetlerini ve yaklaşımını eleştirerek bu sürecin Umman Denizi çevresi dahil Batı Asya bölgesindeki gerilimleri arttıracağını söyledi.

Bu bildiride Umman Denizindeki olaylar hakkında uluslararası araştırmalar yapılmadan önce  fevri bir karar verilmesi  hususunda uyarılar yapılıp uluslararası araştırmalar tamamlanmadan hiç kimsenin suçlanmaması gerektiği bildirildi. Kremlin Sarayı Umman Denizindeki sabotaj girişiminden kimin sorumlu tutulacağını açıklamak için erken olduğunu belirterek bu husustaki fevri davranışlardan uzak durulmasını istedi. Çin de aynı konuda benzer bir yaklaşımda bulunarak bu fevri kararların sonuçları hakkında uyarılarda bulundu.

 

Amerika'nın İran'ı bu sabotaj girişiminden dolayı suçladığı günün hemen ardından Çin Cumhurbaşkanı Şi Jinping İran ile ilişkilerini geliştirmek istediklerini duyurdu.

Çin gazetelerinden South China gazetesi 17 Haziran  Pazartesi günü şöyle bir yazı yayımladı: "Her zaman Amerika siyasetlerinin izleyicisi olan kimi kısıtlı sayıdaki ülkeler hariç uluslararası toplumun diğer ülkeleri ve de küresel güçler Amerikan makamlarının İran'ı petrol gemileri olayından dolayı suçlamalarına karşı çıkmaktadırlar.

 

Tüm bunlara rağmen Amerika'nın Umman Denizinde yaşanan olaylardan dolayı İran'ı suçlamaktan güttüğü hedefin ne olduğu merak edilmektedir. Trump hükümeti yetkililerinin defalarca Amerika'nın İran ile askeri bir çatışmaya girmek istemediği yönündeki açıklamaları bu konuda kilit bir noktadır.

Amerika'ın İran dosyası özel Temsilcisi Brian Hook 19 Haziran Cuma günü Amerika Kongresi Dinleme Oturumunda şöyle bir açıklamada bulunmuştu: "Biz İran ile askeri bir savaş peşinde değiliz. Ancak çıkarlarımızı savunmaya devam edeceğiz. İran aleyhindeki temel siyasetimiz diplomasi ve ekonomiye dayanmaktadır. "

 

Daha önce ise Amerika Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 16 Haziran Pazar günü Amerikan kanalı Fox News haber kanalına verdiği mülakatta İran'ı Umman Denizindeki sabotaj girişimlerinden sorumlu tutarak Tahran aleyhinde ekonomik baskıların artacağını vadetti.

Popmeo bu konuşmasında şöyle bir açıklamada bulundu: " Washington İran ile savaşmak istemiyor. Ancak bu ülke aleyhindeki diplomatik ve ekonomik baskılarını sürdürmeye devam edecektir."

Pompeo'nun İran ile savaşmaktan çekindikleri hususu, Washington'un Abraham Lincoln uçak gemileri, stratejik B-52 bombardıman uçaklarının Fars Körfezi bölgesine gönderildiği bir sırada öne sürülmektedir. Aynı zamanda Amerikan hükümeti İran halkına karşı da ağır ekonomik savaş başlatmış  ve hala bu hasmâne siyasetlerine devam ettirmekte ayak diremektedir.

 

Pompeo'nun Amerika'nın İran ile savaşmaya niyeti olmadığına vurgu yapması gerçekte Amerikan stratejistlerinin böyle bir savaşın Amerikan askeri güçleri ve Washington'un bölgesel ortaklarına olan olumsuz etkileri ve de küresel ekonomiye özellikle de petrol piyasalarına yapacağı yıkıcı etkiler hususundaki uyarıları neticesinde gerçekleşmiştir.

İran İslam Cumhuriyeti'nin her türlü muhtemel tehdidi misli ile yanıtlanmasındaki kararlılığı, uluslararası toplumun bilhassa Amerikan rakibi Rusya ve Çin gibi küresel güçlerin Washington'un kışkırtıcı siyasetlerine karşı çıkması, Amerika'nın Avrupalı ortaklarının Trump hükümetinin İran aleyhindeki suçlamalarına katılmaması ve Amerika'nın bölgedeki muhtemel girişiminin tehlikeli sonuçları, Washington'un İran'a karşı muhtemel askeri girişimleri önündeki en önemli engellerdir.

 

Avrupa Birliği Dış Siyaset Temsilcisi Federica Mogherini Batı Asya bölgesindeki son gelişmelere değinerek şöyle bir açıklamada bulundu: "Daha önce de bildirdiğimiz gibi bölgede tarafların tolerans gösterip sabırlı olmalarını istiyoruz. BMT Genel Sekreteri Antonio Guterres'in de bildirdiği gibi bölge yeni bir krizi kaldıramayacak durumdadır."

Buna paralel olarak İran İslam Cumhuriyeti de defalarca Fars Körfezi bölgesinde güvenliğin ve istikrarın inşası ve korunmasına ayrıca Batılı güçlerin özellikle de Amerika'nın Batı Asya bölgesindeki gerginlik yaratıcı girişimlerinin durdurulmasına vurgu yapmıştır. İran tüm süreçte sorumlu bir tavır sergileyip bölgede istikrarın ve huzurun korunmasından yana bir yaklaşım içerisinde olmuştur.

 

Bu doğrultuda son zamanda İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif Tahran'ın bölgesel saldırmazlık anlaşmasını imzalamaya hazır olduğunu bildirdi. Buna rağmen Washington yine de bölgede kasıtlı olarak gerilimleri arttırarak İranofobi girişimlerini şiddetlendirip bu vesile ile bölgesel ortaklarına silah satışlarını arttırmak sureti ile bölgesel hedeflerine varmak istiyor.

Üst düzey Amerikan makamlarının açıklamaları ise sözde İran ile müzakere iddialarına rağmen, siyasetlerinin özünün tehdit, zorbalık ve ağır ekonomik yaptırımlara dayalı olduğunu göstermektedir. Buna rağmen İran da son kırk yılda Amerika'nın bu hasmâne girişimleri ve siyasetleri karşısında direnmiş ve pratikte Washington'un tüm komplolarını etkisiz hale getirmiştir.