Fecr film festivalinde ödül kazanan eserler
(last modified Fri, 16 Feb 2018 10:21:53 GMT )
Şubat 16, 2018 12:21 Europe/Istanbul
  • Fecr film festivalinde ödül kazanan eserler

36. Fecr film festivalinin kapanış töreninde Ebu Gureyb boğazı ve Paslanmış küçük beyinler adlı iki eser rakiplerini geride bırakarak en çok ödül kazanan eserler olmayı başardı.

İran sinemasının en coşkulu şöleni, 36. Fecr Film Festivali'nin Tahran Milad kulesi konferans salonundaki kapanış töreni, seçilen eserlere ve sanatçılara ödüllerin dağıtılması ile sona erdi. Sinema dünyasının önde gelen sanatçıları ve sinemaseverlerin katılımı ile düzenlenen törenin başında İslamî kültür ve irşad Bakanı Cumhurbaşkanı Dr. Hasan Ruhani’nin mesajını okudu. Mesajda Cumhurbaşkanı Ruhani, sinema sanatı günümüz insanı mesajlarını açıklamak ve iletmek ve medeni kazanımlarını sunmak için kullandığı en etkili ve sanat boyutu büyük olan bir sanat niteledi. Ruhani mesajının devamında ancak intikal sürecini geliştirme ile birlikte yönetebilen ve bunu hayati olarak telakki eden ve zayıf ve güçlü yönlerini stratejik açıdan keşfeden ve bir an bile topluma umut aşılamaktan gafil olmayan bir medeniyet, değerlerini yeniden üretebilme, geliştirme ve kalıcı hale getirmeyi umabileceğini vurguladı.

 

 

Cumhurbaşkanı Ruhani mesajının bir başka bölümünde de şu ifadelere yer verdi: Sinema sanatı toplumun çeşitli grupları için önemli meseleleri ve konuları tartışma ve eleştirme imkanı sağlıyor ve bu da sosyal, siyasi, kültürel ve iktisadi hayatımızda her türlü iyileşmenin başlangıç noktasıdır. İnsanlar sinema öykülerinin derinlerinde kendi yaşamını, kimliğini, hayallerini, acılarını, sevinçlerini ve umutlarını arar. Sinema sanatının halk tarafından ilgi görmesinin belki de en önemli sebebi bu olabilir. Sinema toplu arayışlara ve insanlara sorularının cevabını bulmaya böyle bir zemin hazırlayabilir. Nitekim bizim sinemamız ne zaman bu görevi ve sorumluluğu yerine getirmeye yaklaştıysa, taklit etmek yerine kendi yenilikçiliğine dayanmayı ve ününü tüm dünyaya duyurmayı başarmıştır.

 

 

36. Fecr Film Festivalinde Ebu Gureyb boğazı altı billur Simurg ödülünü kazandı. Bu ödüller Ebu Gureyb boğazı adlı eserin en iyi efekt, en iyi makyaj, en iyi ses kaydı, en iyi erkek oyuncu ve en iyi film seçilmesine verildi.

Ebu Gureyb boğazının yönetmeni Behram Tevekküli’dir. Ebu Gureyb öyküsünün ravisi ise eline kamerasını alıp savaşın gelişmelerini kaydetmek için en ön cepheye giden coşkulu bir gençtir. Ravi bir günde yaşadığı olayları anlatarak acı ve zorlu, ama aynı zamanda cesaret ve şecaat dolu anları içeren olayları anlatmaya çalışıyor.

Ebu Gureby boğazı aslında Ammar tugayının Saddam’ın Baas ordusunun Fekke ve Şerhani bölgelerine karşı taarruzu karşısında sergilenen savunmanın öyküsüdür.

 

 

Aslında Ebu Gureyb boğazı adlı filmi izleyen seyirci asla düşmanı görmüyor, fakat filmin akışında düşmanın varlığını tüm benliği ile hissediyor. Bu eserdi düşman çok iyi şekilde anlatılıyor. Ebu Gureyb boğazı öyküsünün kahramanları bu stratejik boğazı korumak için şehit düşüyor ve yaralanıyor, fakat onları birer kahramana dönüştüren de bu gelişmeler oluyor.

Ebu Gureyb boğazı adıl film anti savaş ve anti savunma olan eserlerin arasında gidip geliyor ve yönetmen Behram Tevekküli sonunda anti savaş bir eser yaratıyor. Yönetmen savaşı tüm çirkinlikleri, üzüntüleri, yıkımları ve ayrılıkları ile birlikte anlatarak yeniden üretiyor, fakat hiç bir zaman dünkü gençleri bu toprakları ve inançlarını savunmaya mahkum oldukları için kınamıyor. Bu yüzden bu eseri anti savunma bir film de nitelemek mümkün olmuyor.

Gerçekte Ebu Gureyb boğazı savaş sinemasının son yıllarda en önemli eseri sayılıyor ve uzun yıllar kendinden söz ettireceği ifade ediliyor.

 

 

36. Fecr Film Festivaline katılan ve dört sırça Simurg ödülü kazanan bir başka film, Küçük paslanmış beyinler adlı filmdi. Bu film en iyi ses kaydı, sanat ve deneyim dalında en iyi film, en iyi senaryo ve seyircilerin seçtiği en iyi esere verilen sırça Simurg ödüllerine layık görüldü.

Humen Seyyidi’nin yönetmenliğini yaptığı bu eser, içi suç ve cinayetle dolu olan bir kentin çevresinde yer alan ve şimdiye kadar içinde hiç bir suç işlenmeyen bir semtin öyküsünü anlatıyor. Bu eseri cazip hale getiren özelliği ise suç ve cinayet ve suç ve cinayetin zevali ile ilgili olmasıdır.

 

 

Küçük paslanmış beyinler üç kardeşin suç ve cinayet dolu bir ortamda öyküsünü anlatıyor. Şekur ve Şahin ve Şehruz kentin varoşunda yaşayan üç kardeştir. Film oldukça hareketli ve afacan bir kameranın hareketleri ile başlıyor. Filmin başında kamera çok hareketlidir, fakat yavaş yavaş yapımcının sosyal kaygıları ile birlikte akılcı kolajı ekrana yansıyor ve seyircilere yepyeni bir dünya sunuluyor. Filmin yönetmenliği çok titizdir ve özellikle kalabalık sahnelerde ve çatışma sekansları gibi mizansenlerde yönetmenin akılcılığı ve tüm karakterleri tek tek kontrol altına almayı başardığı göze çarpıyor.

 

 

Filmin yönetmeni Seyyidi kesinlikle karalama niyetinde olmadığını ve sadece acıların hakkında konuşmak istediğini belirtiyor. Filmin sonu ise çok umut verici bir şekilde noktalanıyor. Yönetmen Seyyidi, her filmi seyrettikten sonra gülerek sinema salonundan ayrılmayı beklememek gerektiğini, zira ağlamak ve üzülmek de gülmek ve sevinmek kadar birer duygu olduklarını vurguluyor.

 

 

 

Şam vakti adlı eser ise en iyi ses kaydı, en iyi müzik ve en iyi yönetmene verilen Billur simurg ödüllerini kazanan eser oldu. Şam vakti, İran sinemasının büyük yönetmenlerinden İbrahim Hatemikia’nın 19. eseridir. Filmin konusu ise tekfirci IŞİD terör örgütü ve bu yüzden oyuncuların çoğu Arap aktörlerden oluşuyor. IŞİD 2014 yılında İslam dünyasında hilafet iddiasında bulundu ve 2017 yılında Suriye, Irak ve İran bu örgütün yok edildiğini ilan etti. Filmin öyküsü ise IŞİD’in Suriye’de güçlü olduğu dönemle ilgili.

 

 

Hatemikia’nın çoğu eserlerinde karakterler inançları üzerine anlaşmazlık yaşıyor ve eser bu yöndeki itirazlarla başlıyor. Gerçekte eserin ana teması da bundan oluşuyor ve filmin dramı da çeşitli ideolojilerin karşı karşıya gelmesi ekseninde ilerliyor ve temel yapısını oluşturuyor.

Bu eserin yapımcısı hatta IŞİD teröristlerini gruplara ayırıyor ve her gruptan bir temsilci gösteriyor. İyi yönetmenlik ve istisna çekim teknikleri Şam vakti adlı eserin iki önemli özelliğidir. Bu arada filmin İranlı olmayan aktörlerini de bu eserin pozitif yönü olarak göz önünde bulundurmak gerekir. Bu aktörler filmin kötü adamlarını muhteşem bir şekilde canlandırıyor ve eserin cazip hale gelmesine önemli katkıda bulunuyor.

 

 

Savaş, insan yaşamında çeşitli boyutu olan bir durumdur ve uzun süreli çatışmaların tesirleri de uzun yıllar kalan ve devam eden tesirlerdir. Bu tesirlerin savaşı hangi tarafın başlattığı ile ilgisi yoktur, zira savaş öz itibarı ile üzüntü ve hasret ve hüsranla beraberdir.

Su altındaki servinaz adlı eser bu festivalin en iyi sahne tasarımı, en iyi çekim ve milli açıdan en iyi film ödüllerini kazandı.

Filmin yönetmeni Muhammed Ali Başe Ahenger savaş konusuna çok özel bir bakışla yaklaşan yönetmendir. Filmin öyküsü savaşta ölenlerin cenazelerini arayanlardan biri, bir şehidin naaşını yanlışlıkla bir başka aileye teslim ettiğinden kuşku duyuyor ve gerçeği bulmak için bir yolculuğa başlıyor. Bu yolculuk farklı inançları olan iki etnik grubun tanıtımına zemin oluşturuyor ve seyircileri iki farklı ailenin şehit kavramına nasıl baktıkları ile tanıştırıyor.

 

 

Su altındaki servinaz senaryosunun yazarı karakterler zincirini, her karakterin öteki karakterin ve filmin ana teması ile görüşlerinin yanında yer almasıyla oluşturuyor ve hakikatle huzur arasındaki irtibatı ve taraftarlarının ahlaki görüşlerine açıklık getiriyor. Yönetmen Başe Ahenger bu eserinde üç ayrı coğrafi konumda rivayet ederek çok güzel sahneler yaratıyor. Bu eser aynı zamanda azınlığa mensup ailelerin şehitlerine saygı göstermek ve şehitlerini takdir etmeye yönelik bir çalışmadır ve ilk kez zerdüşti şehitlerin konusunu İran sinemasına taşıyor. Bu yüzden bu filmi aynı zamanda milli vahdet ve gönül birlikteliğin doğrultusunda hazırlanan bir film olarak da telakki etmek mümkün.

 

Bomba; bir aşk öyküsü adlı film ise 36. Fecr film festivalinde en iyi giysi tasarımı ve en iyi senaryo olmak üzere toplam iki ödül kazandı. Eserin yönetmeni Peyman Maadi bu eserinde seyirciyi savaş yıllarında bombardıman olaylarına daha farklı ve aşk ekseninde bir bakışla bakmaya davet ediyor. Bu şairane bakış savaş veya ölüm gibi kavramlara ayrı bir renk, ayrı bir koku kazandırıyor. Film ayrıca o yıllarda okuldaki çocukları durumuna da irdeleyici ve göndermeli bir bakışla yaklaşıyor. Bu zeminde ise kuşakların ve görüşleri yüzleşmesi gündeme getiriliyor. Film ta baştan bir karı kocanın öyküsü üzerinde ilerliyor ve aşk temelinde bir bakışı ortaya koymaya çalışıyor, ama buna paralel olarak da sosyal meseleleri de gündeme getirmeye ve sonuçta sosyal temalı bir film sunmaya gayret ediyor ve bir nevi bu iki eksen arasında gidip geliyor. Bu filmin önemli noktalarından biri okuldaki çocukları canlandıran oyuncuların başarılı oyunudur.