Yerleşimcilerin ateşle oynaması
Siyonist yerleşimciler her münasebette yasa dışı bir şekilde Mescid-i Aksa’da bulunmaya ve bunu meşrulaştırmaya çalışırlar ve caminin kubbesine heykel dikilmenin bir başlangıcı olarak Mescid-i Aksa'nın içinde kurban töreni düzenlemek için Pesah Bayramı’ndan yararlanamadıktan sonra, şimdi Filistin’in İşgali ve İsrail rejiminin varlığını ilan ettiği yıl dönümüne göz dikmişler.
Siyonist yerleşimciler Mescid-i Aksa’nın içindeki Cebel’ül Heykel (Tapınak Tepesi) adlı bölgede bağımsızlığı kutlama töreninin düzenlenmesini sosyal medya üzerinden çağrı yaparak istediler.
Bu çağrı sabah ve gece olmak üzere iki aşamada Mescid-i Aksa’nın içine saldırı operasyonu, işgalci rejimin bayrağını yükseltme ve İsrail marşını okumaktan ibarettir.
Yahya el-Sinvar da son konuşmasında şunları belirtti: “2000 yılına kadar Mescid-i Aksa’ya asla saldırı düzenlenmezdi, bazı bireysel saldırılar olurdu, örneğin bir yerleşimci Mescid-i Aksa’ya girerdi ve onu camiden kovarlardı.
2001 yılı boyunca az sayıda yerleşimci Mescid-i Aksa’nın avlularına girdi ve polis ve işgalci rejim buna engel olurdu.
Mescid-i Aksa’ya yönelik kademeli eylemler devam etti, ta ki, 2006 yılında yaklaşık 3300 yerleşimci Mescid-i Aksa’ya girdi. 2009 yılında yaklaşık 8 bin 760 yerleşimci, 2010 yılında yaklaşık sekiz bin yerleşimci, 2015 yılında yaklaşık 14 bin kişi ve 2021 yılında ise 26 bin kişi Mescid-i Aksa’ya girdi. Tüm bu girişler işgalci rejimin güçleri sayesinde yapıldı.
Filistinlilerin var gücüyle Mescid-i Aksa’yı savunma arenasına girmelerine neden olan şey, Siyonist rejimin aşırıcı yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya tecavüzünü açıkça desteklemesidir. Kudüs’ün Kılıcı operasyonunda Gazze’nin direniş gruplarıyla 1948 ve 1967 işgal altındaki topraklarında yaşayan Filistinliler, ortaklaşa Siyonistlerin tecavüzüyle mücadele ettiler ve işgal altındaki Filistin’e 4 bini aşkın füze attılar, fakat bir sonraki çatışmada Filistinli olmayan direniş gruplarının bu arenaya girme olasılığı var.
İsrail olarak bilinen 1948 işgal altındaki topraklarında Filistinlilerin önleyici operasyonlarında, eşi görülmemiş bir girişimde, 15 Siyonist öldürüldü ve 20'den fazla kişi yaralandı. Bu operasyonlar Siyonistlerin Mescid-i Aksa’daki planlarını gerçekleştirmek için Hamursuz Bayramı ortamını kullanmalarını engelledi ve şimdi de Filistinliler hem bireysel olarak hem de örgütsel olarak kendilerini Siyonistlerin her türlü tecavüzüne karşılık vermeye hazırlamışlar.
200 binden fazla Filistinlinin Mescid-i Aksa'da Ramazan Bayramı namazına katılması ve İsrail olarak bilinen 1948 işgal altındaki topraklarında yaşayan Filistinlilerin gönüllü ve etkin olarak katıldığı “Yalnız Aslanlar” operasyonlarının devam etmesi şu mesajı veriyor: Filistinliler nerede yaşarlarsa yaşasınlar, hangi düşünsel ve siyasi eğilime sahip olurlarsa olsunlar, Mescid-i Aksa'yı korumak ve Siyonistlerin her türlü saldırısına karşı koymak konusunda hemfikirdirler ve her türlü eylemden, hayatlarını bile kaybetmekten çekinmezler.
Örgütsel olarak da, direniş gruplarının belirttiği yerler ve eylemler, işgal altındaki topraklarda ve bölgede kapsamlı bir savaşa girse bile Mescid-i Aksa'yı her ne pahasına olursa olsun savunmak için tutarlı ve kapsamlı bir planın varlığını göstermektedir. İslami Cihat ve Hamas liderlerinin Yemen’in başkenti Sana’da yaptığı konuşmaları ve ayrıca Yahya el-Sinvar’ın Gazze’deki ateşli konuşması Kudüs'ün Kılıcı operasyonunda olduğu gibi Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik her türlü çatışmada tüm kabiliyetlerini kullanacağını ve aynı zamanda direniş ekseninin diğer halkalarının da bu çatışmaya girebileceğini gösteriyor.
Bu durum ve göstergelerden birkaç nokta çıkarılabilir: Birincisi, direniş ekseninin doğası, adından da anlaşılacağı gibi, savunmacı olsa da, aynı zamanda kendisini saldırgan bir yaklaşıma hazırlamış ve hazırlayacaktır ve gerekli durumlarda önleyici savunmaya kalkışabilir.
İkincisi, gelecekteki herhangi bir çatışma ve savaşta, işgal altındaki Filistin hedef alınıp saldırıya uğrayacak, tıpkı yeni saldırı turlarında Filistinlilerin operasyonu yürütmek için İsrail olarak bilinen 1948 işgal altındaki topraklarını seçmesi gibi. Üçüncüsü; direniş ekseninin her bir yanı savunma ve saldırma gücünü pekiştirip bir nevi kendi kendine yetmeyi başarmış, ancak aynı zamanda gruplar arası bağlarını da koruyup güçlendirmiştir ve "birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için" ilkesine dayalı bir toplu savunma mekanizmasına erişmiştir ve bütün bunlar, onların her türlü yabancı saldırıya karşı caydırıcılık gücünü ikiye katlamıştır.