Ekim 26, 2018 14:10 Europe/Istanbul
  • Micheal Moore'un Yeni Belgeselinde Trump ve Hitlerin Karşılaştırılması

Amerikalı film yapımcısı Micheal Moore yeni belgeseli ile Trump ile mücadele etmeye girişmiştir. Fahrenhayt 11/9 (9 Kasım) adlı belgeselde Amerika halkından Başkan Trump ve aldatıcı siyasetlerinin karşısında direniş göstermesini istiyor. Micheal Moore bu belgeselde Trump'ı Hitler'le karşılaştırıyor. Ancak bu iki kişinin karşılaştırıldığı ilk kez yaşanmıyor.

Amerikalı 64 yaşındaki film yapımcısı Michael Moore'un en önemli özelliklerinden biri de siyasetçilere ve özellikle de Amerika'daki güç peşinde olan siyasilere sert bir dil kullanması ve cesur bir tavır sergilemesidir. Moore 2004 yılında Fahrenhayt 9/11 (11 Eylül) adlı filminde G. W. Bush Başkanlık dönemini ve terörizmle mücadeleyi konu olarak seçmişti. Şimdi ise 14 yıl sonra Fahrenhayt 11/9 (9 Kasım) adlı bir belgesel yaparak Donald Trump'ı ve onun hükümeti dönemindeki Amerika'yı konu edinmiştir. Bu belgeselin asıl sorusu bu olayın nasıl gerçekleştiğidir?   

 

Bu belgesel Amerika siyasi arenasını deprem gibi titreten Trump'ın ABD başkanlık seçimlerinden galip geldiği haberinin verildiği 9 Kasım 2016'da düzenlenen seçim oturumu ile başlamaktadır. Moore bu yeni eserinde Donald Trump'ın aldatıcı, içi boş vaatlerle, başına buyrukluğu ve basın ve medyaya yaptığı saldırı ile işbaşına gelmesi ve sonunda Beyaz Saray'a girmesi sürecini Adolf Hitler'in 1930'da Almanya'da işbaşına gelmesiyle karşılaştırmıştır.

 

Bu belgesel ilk kez 21 Eylül tarihinde Amerika'da ve Toronto Film Festivalinde gösterime girdi. Moor Toronto'da yaptığı bir konuşmada Amerikalıların halihazırda boş vaatlere ve arzulara ihtiyacı olmadığına tam tersi icraata ihtiyaçları olduğuna vurgu yaparak ülkelerinin geri alınması için savaşta olduklarını açıkladı. Micheal Moor kendi vatandaşlarını 6 Kasım tarihinde düzenlenecek ara dönem Kongre seçimlerinde Amerika'nın önemli ve kilit eyaletlerinde siyasi arenaya girmesini ve Cumhuriyetçi adayların mağlubiyeti için  çaba göstermelerine ve oy kullanmalarına davet etti. Bu belgesel yapımcısı Amerika halkının istediği takdirde Trump'a büyük bir darbe indirileceğini başarabileceğini ve böylece zamanın Amerika halkı lehine geçeceğini düşünüyor. Moore'a göre Amerika halkı da Fransa milli direnişinde olduğu gibi bir tavır sergilemelidir. Micheal Moore konuşmalarında bu belgesel aracılığıyla durumun vahametini anlatabilmesinin ne kadar önemli olduğunun da altını çizdi.

 

Fahrenhayt 11/9 belgeseli de içerik bakımından Moore'un başka filmleri ve eserleri ile benzerlikler göstermektedir. Bu eserde Amerika'daki Cumhuriyetçiler ve onların da başında gelen Donald Trump şiddetli bir şekilde eleştirilmektedir.

 Huffington Post internet sitesi bu belgeselin görünüme çıkmasının eşiğinde Micheal Moore'a bu belgeseli yapmasındaki amacını sordu. Moore'un cevabı şöyleydi:Donald Trump zati bir şeytani dehaya sahip olup Beyaz Saray'ı terk etmeye niyeti yoktur. O başka ülkelerde birinin ömrünün sonuna kadar başkan olduğunu duyunca tamahlanıp kendi kendine acaba ben de böyle birisi olur muyum diye düşünüyor.

Amerika'lı yönetmen sözlerinin devamında şunları da bildirdi: Amerika Gazetecilik Okulları, başına buyruk bir başkana karşı nasıl davranacağını öğrencilerine öğretmemiştir. Bu gazeteciler aslında Donald Trump için yol açıcı şahıslar olarak görev yapıyorlar çünkü Trump haber yapanlardan daha fazla medyaları anlamaktadır. Bu durum bizi çok tehlikeli bir noktaya getirmiştir. Bu belgesel filmin bu tehlikenin farkına varmasının ve bu krizden çıkmanın yolunun bulunmasında yardımcı olmasını umuyorum.

 

Micheal Moore'un Trump'ı sert bir şekilde eleştiren belgesel filmini izledikten sonra Trump'ın neden Adolf Hitler ile karşılaştırıldığı sorusu hatırlara gelebilir. Biraz dikkat edersek Trump'ın 2017 yılında Hitler diktatörlüğü gibi bir dikta rejimini kuramayacağı ortadadır. Çünkü  ne bağımsız bir partiye sahip ne de kendine bağlı militanlara sahip!

Onaylanmış kanunlar Yüksek Divan tarafından reddedilebilir. Medya ile ilgili kurallar ise hala geçerlidir ve Kaliforniya ve Washington eyaletlerinin kaymakamları da başkanın fermanıyla görevden alınamaz. Toplamda Trump'ın karşısındaki engellerin  Adolf Hitler  için söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. Buna ilaveten Hitler ve Trump'ın çocukluk dönemi ve savaş deneyimleri de çok farklıdır. Onların servete ve kadına olan bakışları da derin ve büyük farklılıklar göstermektedir.

Bütün bunlara rağmen önemli bir noktaya değinmek gerekir o da bu iki şahsiyetin siyasi yükselişindeki tarihi koşulların benzerlikler taşıdığı gerçeğidir. Bu benzerlikler o kadar fazla ki bu iki kişiyi açık bir şekilde karşılaştırabiliriz. Nitekim şimdiye kadar ise birçok tanınmış siyasi ve sosyal şahsiyet bu ikiliyi karşılaştırmıştır.

 

 

Örneğin Timothy D. Snyder tarafından yazılan Despotizmin Karşısında adlı kitap, uluslararası alanda basılan en önemli kitaplardan biri sayılır. Kitabın yazarı Snyder, 20'inci yüzyıldaki insani faciaları ve hakim olan despot ortama değinerek Amerika'nın bugünkü durumunu ele alarak Trump'ın tepkilerini ve davranışını ele almıştır. Kitabın başlangıcında, yazar, 20 yüzyıldaki despotizmden örnekler sunmaktadır. Hitlerin despot rejimi, ikinci dünya savaşı, Sovyetlerin korku ve baskı hükümeti ve Çekoslovakya'daki komünistlerin yaptıkları örnekleri bunların arasında yer alıyor.

Yazar bu kitapta çok ince ve titiz bir şekilde Amerika ve SSCB, Nazi Almanya ve Komünistlerin siyasetini ve planlarını anlatmaya çalışıyor. Yazar kitabın bir bölümünde Hitlerin gücü elde etmek için kullandığı tekniklerine değinerek bu teknikler ve Trump'ın davranışları arasındaki benzerlikleri karşılaştırmaktadır. Snyder Amerika'nın genel siyasetlerini ve Trump'ın başkan olma sürecini göz önünde tutarak Nazilerin propaganda sistemi ve Trump'ın Beyaz Saray'a gitmek için kullandığı   Amerika medyası arasındaki benzerlikleri anlatıyor. Yazar bu benzerliklere değinerek şöyle yazıyor:" Kimi zaman televizyondaki haberleri izlemek başka bir görüntüyü izleyen birisini izlemekle farklı değildir. Biz bunu doğal sayıyoruz ve böylece yavaş yavaş ona hayran oluyoruz. "

Bu düşünürün bu konuda söylemek istediği televizyonun evden dışarı taşınması ve etrafın kitapla doldurulmasıdır. Kitabın yazarının bakış açısından günümüzde televizyon despotizm araçlarından biridir.

 

New York Times gazetesinin sitesi de sunduğu bir raporda ABD Başkanı Donald Trump ve Alman diktatör Adolf Hitler'in karşılaştırmasını yaparak ikisinin de demagojiden bir araç olarak kullanmasından söz etmiştir. Siyasi analist Charles Blue tarafından yazılan bu yazıda şöyle bir değerlendirme yapılmıştır: Hitlerin gücü elde etmek için belli stratejileri vardı. Bu stratejiler sayesinde o kanlı bir döneme imza attı. Bu gerçekleri görerek bizlerin ders çıkarması gerekir. Bu derslerin birisi de planlı bir şekilde yalan söylemenin bir propaganda aleti olarak kullanılmasıdır.

Yazar sözlerine şunları da ekliyor:" Trump Hitler değildir. Ancak onun Amerika halkını yalanları ile aldatması tarihte yaşanmış benzer olayları hatırlatmaktadır. Demagoji yöntemleri değişmez. Trump da halkı, söylediği yalanları kendine ait olmadığını ve başkalarından alıntı yaparak söylediğine inandırmak istiyor.

Washington Post gazetesinin muhabirlerinden olan Jenna Johnson bu konu ile ilgili şöyle yazmıştır: " Trump çoğu zaman tartışmaya konu olan konuşmalarını şu cümleyle başlıyor: " Briçoğu şöyle söylüyor…" Bu strateji ona hiçbir sorumluluk üstlenmeden tartışmaya konu olacak bir meselenin, komplonun yada söylentinin ortaya atabilmesine imkan veriyor. Tepkiler olumlu olursa Trump alıntı yaptığı kaynak ve kendisi arasında bir fark tanımıyor. Ancak olumsuz tepki aldığı zaman kendisinin bu sözün sahibi olmadığını savunarak kendisini aklıyor.

Yazar şu cümlelerle sözlerine devam ediyor:" Trump'ın siyasi sonuçlara ulaşmak için yaptığı uygulamalar Hitler'in vahşi amaçlarına ulaşmak için başvurduğu yöntemlere benziyor. Bu yöntem ise demagojinin bir propaganda aleti olarak kullanılmasıdır.

 

İlginç bir noktada bir süre önce Donald Trump'ın resminin Hitlerin demeçlerini içeren "Benim Yeni Düzenim" adlı kitabın kapağında yer almasıdır. Bu resimde Trump Nazi selamı verircesine bir poz vermiştir. Söylenenlere göre Trump Benim Yeni Düzenim adlı kitabı yatağının yanı başında tutuyor.

 

Trump'ın resmini bu kitabın birinci ve ikinci cildinin kapak sayfasına yerleştiren basım evi bu konuyla ilgili şöyle bir açıklama yapmıştır: " Hitler ve Trump konuşmalarının arasında çok net benzerlikler görülmektedir. İkisi de hatalarını hiçbir zaman kabul etmiyorlar ve sözlerinden hiçbir zaman vazgeçmiyorlar. Bütün eleştirilere saygısızlıkla cevap verip alt seviyeli bir edebiyat kullanarak kısa cümlelerle, okuması yazması az olan veya hiç olmayan kimselerin anlayabileceği bir dille konuşuyorlar. "

Bütün bu jurnalistik açıklamaları bir kenara bıraktığımız zaman Amerikalı ünlü dilbilimci Noam Chomsky'nin de bu iki şahsiyeti yan yana koyup karşılaştırdığını da söylemeliyiz. O şöyle düşünüyor: Trump Hitler'den bile daha beterdir. Trump sadece Amerika'daki süper sermaye sahiplerinin çıkarlarını güvence altına almak ve dünyayı yok olma uçurumuna doğru sürükleyen bir kişidir.

Chomsky sözlerine şunları da ekliyor:" Acaba onun yaptıklarının insanlık tarihinde eşi benzeri mevcut mudur? Sanmıyorum. Belki bu sözler ağır olabilir ama bence hali hazırdaki Cumhuriyetçi Parti, insanlık tarihinin en tehlikeli kurumudur. Hitler bile dünya üzerindeki insanlık hayatının vizyonunu yok etmek niyetinde değildi. "    

 

 

Etiketler