Ağustos 20, 2019 12:45 Europe/Istanbul
  • Gadir-i Hum Bayramı

Bir kaç gün önce Arefe yani marifet ve farkındalığın kapılarının açıldığı gündü. Bu mübarek günün ardından ise Kurban bayramı geldi.

Bu bayramda Arefe'nin marifet bardağından içen tüm İsmail'ler ise aşk ve özveri mezbahasında bencilliklerini ve nefislerini kurban etmeye gittiler. Bugün ise bu kurban kesenler ihlasları ile Gadir'e yol bulmuşlardır. Gadir ise Kevser pınarı ile yakından ilişkili olan gölettir. 

Lebbeyk Allahümme Lebbeyk- Allah'ım Buyur! Emrine Amadeyiz! " haykırışları Mekke'nin yerini göğünü titretmektedir. Binlerce kişi Peygamber Efendimiz'in ilahi ve melekuti nidasısını tekrarlamaktadır. 

 

"Allah'ım, senin emrine itaat ve davetine icabet ettim. Bütün imanımla sana yöneldim ve sana teslim oldum. Yalnızca seni istiyorum. Sen, Rabbim olarak emret, ben de kulun olarak yerine getireyim. Allah'ım sen birsin ve teksin. Eşin ve benzerin yoktur. Mutlak olarak mülk senindir ve hiçbir ortağın yoktur. Allah'ım, hamd yalnızca sana mahsustur ve nimet de senindir. Allah'ım tekrar sana teslim oluyor ve inanıyorum ki, sen birsin, eşin ve benzerin yoktur."

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa Zilkade ayının sonlarında yarenleri, değerli Ehlibeyti ve büyük bir insan grubu ile birlikte Hac farizasını yerine getirmek için Medine'den çıkmışlardı. Bu büyük sefer, Peygamber Efendimiz'in uzun yıllar canından ve malından geçip İslami ülküler ve ilahi fermanların gerçekleştirilmesi ve de ilahi mesajların dünya halkına iletilmesi doğrultusunda gösterdiği çaba ve verdiği emeğin meyvesi idi. 

Peygamber Efendimiz bu yolculukları sırasında ölümün yakın olduğuna da değindi. 

Peygamber Efendimiz mabudu ve maşuku ile görüşeceğinden memnun ve mutlu olduğu halde ümmetinin onun yokluğunda Beni İsrail kavmi gibi cahiliye geleneklerine ve adetlerine geri dönmelerinden kaygı duyuyordu. Bu yüzden her fırsattan yararlanarak Müslümanlara öğütler veriyordu. 

Hz. Muhammed saa Arafat bölgesine varmadan önce Nemere adlı bir bölgede öğle ve ikindi namazlarını cemaat olarak kıldırdı. Namazın ardından sırada olanlara baktılar. Arafat çölü insanlarla dolup taşmıştı. Peygamber Efendimiz Allah'a hamd ederek sözlerine şöyle başladı: "Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyin çünkü yine de burada sizinle görüşebilecek miyim onu bilmiyorum! Ey İnsanlar! Benden sonra eski cahiliye küfür dönemine dönmeyin, çünkü muhakkak yolunuzu sapıtacaksınız. Ben sizin aranızda halife olarak iki değerli ve nefis şey yadigar bırakacağım. Onlara sarıldığınız müddetçe doğru yoldan ayrılmayacaksınız. Bunlar Allah'ın kitabı ve itretim yani Ehlibeyt'imdir."

Peygamber Efendimiz sonra şöyle söyledi: "Allah'ım sen şahit ol! " 

Sonra şöyle buyurdular: " Siz de sorumlusunuz, o zaman buradakiler burada olmayanlara bu hususu iletsin." 

Bu olayın ardından Peygamber Efendimiz Arafat'ta kalıp güneş batıncaya dek dua ve zikir etmeye başladı. 

 

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa Veda Hacc'ını hakkın sesini yansıtmak için müstesna ve eşsiz bir fırsat olarak kullandı. Peygamber Efendimiz Teşrîk günlerinin sonlarında yani Zilhicce'nin 13'ünde insanları Haif camiinde toplayıp namaz kıldırdıktan sonra konuşma yaptı. Peygamber Efendimiz'in yaptığı konuşmanın bir bölümü de Arap kabileleri arasındaki ilişkilerle ilgili idi. 

Araplar kabile ve aşiret ilişkileri çerçevesinde hayatlarını sürdürüyorlardı. Bu yüzden onlar arasında bağnazlıktan ve cahiliyeden kaynaklanan kurallar hakimdi. Öyle ki bir adamın öldürülmesi ile iki kabile on yıllarca bir biri ile savaşabilirdi. Bu sürede ise kanlar dökülüp büyük savaşlar yapılırdı. 

Peygamber Efendimiz bu durumu halletmek için sözlerinin bir kısmında şöyle buyurdular: "Evet! Cahiliye döneminde var olan her malı, her iftiharı ve her kanı iki ayağımın altına alıp batıl ettim." 

Allah Resulü bu ifadeleri ile aslında eski düşmanlıklara ve eskimiş kinlere son vermek istiyordu. 

Daha sonra İslam Peygamberi konuşmasının devamında Müslümanların kardeşliğinin korunmasına değinerek şöyle buyurdular: "Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Müslümanlar kardeştirler. Müslümanlar diğerleri karşısında tek yumrukturlar." 

Peygamber Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra ise Muhacirler ve Ensar arasında uhuvvet yani kardeşlik anlaşması sağladılar. Ancak o gün Peygamber Efendimiz'in İslami kardeşliğe yaptığı vurgu geçenlerde olduğundan farklı bir durumda gerçekleşip Müslümanlar arasında sinerji ve empatinin ötesinde bir anlam taşıyordu. Bu kardeşlik bağı ümmet içindeki boyutlarının yanı sıra dış boyutta da  düşmanlar ile karşılaşmada bir olmaya vurgu yapıyordu. 

Peygamber Efendimiz konuşmalarının sonunda ise Sakaleyn Hadisi'ne bir kez daha değinerek iki parmaklarına işaret edip bu iki parmağın nasıl yan yana olup ayrılmaz olduklarına vurgu yaparak Allah'ın kitabı ve itretinin de ayrılmaz olduğunu buyurdular. 

Sakaleyn hadisinde şöyle buyrulmuştur: "“Ben sizin aranızda iki ağır, paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onlar Allah'ın kitabı (Kur'ân) ve İtretimdir (Ehlibeyt'imdir). Şüphesiz onlar, (Kevser) havuzu başında bana varıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar…”"

Böylece Hac merasimi sona eriyor ve Peygamber Efendimiz büyük bir kitle tarafından yolcu edilirken Medine'ye doğru yola koyuluyor. Kafile Gadir-i Hum'un bulunduğu Kura'al Gamim bölgesine vardığında vahiy meleği Cebrail as inip Peygamber Efendimiz'e durma emri verdi. 

Peygamber Efendimiz ise şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Allah'ın davetini size getirdim, ben Allah'ın elçisiyim."

Kafiledekiler özellikle de susuz ve çorak bir bölgede aniden durmaktan şaşırdılar. Böyle bir hassas zamanda ezan sesi tüm bölgede yankılandı ve müezzinin tekbir nidası huzur bahşetmeye başladı. İnsanlar kendilerini öğle namazı için hazırladılar. Peygamber Efendimiz ise öğle namazını bu bölgede eşi benzeri görülmemiş bir kalabalıkla kıldırdı. Daha sonra ise kalabalığın arasına geçip devenin eşyalarından hazırlanan minberin üstüne çıkıp yüksek sesle şu hutbeyi okudular: "Hamd Allah'a mahsustur. Ondan yardım istiyoruz. Ona imanımız tam ve ona tevekkül ediyoruz. Kendi nefislerimiz ve kötü amellerimizden ondan başka yollarını kaybedenlere kılavuz ve yol gösteren olmadığı Allah'a sığınıyoruz. Öyle bir Allah ki kime yolu göstermişse artık yolu kaybetmemiştir. Ondan başka ilah olmadığını Muhammed'in de Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ediyoruz. Ey cemaat, benim Allah'ın davetine lebbeyk demem ve aranızdan ayrılmam yakındır. Ben sizin sorumlunuz siz ise benim sorumlumsunuz. Benimle ilgili ne düşünüyorsunuz?" 

İnsanlar tek bir ses halinde şöyle dediler: "Allah'ın dinini tanıttığını ve bizim hayrımızı istediğini bize öğüt verdiğini, bu yolda büyük çaba ve emek sarfettiğine şahitlik ediyoruz. Allah sana büyük mükafat versin" 

 

Peygamber Efendimiz tekrar kalabalık sessizleşince sözlerine şöyle devam etti: "Allah'tan başka bir ilah olmadığını ve Muhammed'in de Allah'ın kulu ve onun elçisi olduğuna şahitlik ediyor musunuz? Cennet ve cehennemin hak olduğunu kıyamet gününün tereddütsüz gelip çatacağına ve Allah'ın topraktakileri canlandıracağına şehadet getiriyor musunuz? " 

Kalabalık " Evet şehadet getiriyoruz." dedi.

Peygamber Efendimiz "Ben sizin aranızda iki paha biçilemez değerli yadigar bırakacağım. Onlara nasıl davranacaksınız? " diye buyurdular. 

Kalabalık arasındaki kişilerden biri " Bu iki değerli şey nelerdir? "

Peygamber Efendimiz " İlki, bir tarafı Allah'ın diğer tarafı ise sizin elinizde bulunan Allah'ın kitabıdır. Bu kitaba sarılmanız sizi sapmalardan korur. Diğeri ise itretim ve Ehlibeyt'imdir. Allah'ım bana bu iki yadigarımın kıyamet gününe kadar ayrılmayacağını söyledi. Ey insanlar! Allah'ın kitabı ve itretimi sollamayın ancak bu ikisinden geri de kalmayın çünkü yok olursunuz. 

İşte tam da bu sırada Peygamber Efendimiz Hz. Ali'nin elini tutup havaya kaldırdı. Herkes Hz. Ali'yi gördükten sonra şöyle buyurdu: "Ey cemaat! Müminlere kendilerinden daha liyakatli olan kimdir? "

Peygamber Efendimiz'in yarenleri şöyle dediler: "Allah ve Resulü daha iyi bilirler. "

Peygamber Efendimiz " Allah benim mevlam ve ben de müminlerin mevlasıyım. Ey insanlar! Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır"

Peygamber Efendimiz bu cümleyi üç kere tekrarlayıp şöyle devam etti: "Ey Allah'ım, onu sevenleri sev, ona düşman olanlara da düşman ol. Allah'ım Ali'nin yarenlerine yardım et ve düşmanlarını hor eyle. Allah'ım Ali'yi hakkın bel kemiği yap."

Allah Resulü daha sonra şöyle buyurdu: "Burada bulunanların olmayanlara iletmesi ve onları haberdar etmesi şart. " 

Kalabalık yerinde olduğu sırada ise vahiy meleği bir kez daha Peygamber Efendimiz'e şöyle bir müjde verdi: "Allah bugün senin dinini tamamlayıp nimetlerini müminlere tam olarak sundu. " 

İşte tam da bu sıra Allah Resulü'nin tekbir sesi yükseldi... Allah Resulü şöyle buyurdu: "Allah'ım dinimi tamamladı, nimetlerini son dereceye ulaştırdı ve benim elçiliğimden ve Ali'nin benim ardımdan velayetinden memnun kaldı."

Bunun ardından ise insanlar gruplar halinde Peygamber Efendimiz'in çadırına gidip orada Allah Resulü'ne biat ettiler. Daha sonra kalabalık İmam Ali as'ın çadırına gidip ona da imam ve Peygamber Efendimiz'in halefi olarak biat etmeye başladılar. 

Peygamber Efendimiz bu günde gülümseyerek tekrar tekrar şöyle buyuruyorlardı: "Beni tebrik edin çünkü Allah'ım beni nübuvvet için ve Ehlibeytimi de imamet için seçmiştir. Bu ise büyük zaferin, aynı zamanda küfür ve nifakın siperlerinin yerle bir olunmasının göstergesidir. "

 

 

Etiketler