Aralık 03, 2021 12:43 Europe/Istanbul
  • Dünya Köleliğin Kaldırılması Günü

Tarih boyunca ilahi emirlere karşı gelen, kibirli savurganlıkları ve aşırı istekleri ile başkalarını görmezden gelen insanlar her zaman olmuştur.

Çağdaş dünyamızda, bilgi ve kavrayıştaki tüm ilerlemelere rağmen, hala bu kibirli insanlar  ve bu zannettikleri üstünlüğü elde etmek için her türlü maceraya atılan insanlar ve hükümetler bulunmaktadır.

Tarihteki en bilinen maceralardan biri de Kristof Kolomb olarak bildiğimiz insanın macerası  ve Amerika'nın keşfi hususudur. Ama milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkeyi yeniden keşfetmek gerçekten mümkün mü? Tabii ki hayır.
Kolomb günümüz Amerika'ya ayak bastığında, yerliler onu ve arkadaşlarını cömertlik ve nezaketle karşıladılar, ancak bu iyiliğe verilen cevap, yıllarca süren savaş, katliam, cinayet ve yağmadan başka bir şey olmadı. Yerli Amerikalılar kısa süre sonra İngiliz birlikleri tarafından katledildi. Yerlilerin yok edilmesinden sonra işgalciler için büyük ve neredeyse bakir bir toprak kaldı, ancak bu topraklar, doğal kaynakları sömürülebildiğinde onlar için karlı bir kaynak haline gelebilirdi, Bu da, emek ve iş gücü olmadan mümkün olmayacaktır. Bunun en iyi yolu ise ucuz ve beleş işgücü bulmaktı. 
İngiliz işgalcileri bu bedava işgücünü elde etmek için kölelik sistemini seçtiler ve donanmalarının da yardımıyla bunu o kadar genişlettiler ki, iki yüzyılda İngiliz tüccarlar dünyanın en büyük köle tüccarları haline geldiler. İngiliz hükümeti Afrika'da resmen özgür insanları avlayan ve onları Amerika kıtasındaki İngiliz kolonilerine köle olarak ihraç eden bir şirket kurdu. Böylece, 1500 ile 1800 yılları arasında, yaklaşık 15 milyon özgür insan Amerika'ya köle olarak getirildi. 

Köle taşıyan gemiler, dünün özgür insanlarının ve bugünün kölelerinin ikinci kabusuydu. Bu gemilerde köleler, güvertenin altındaki boşlukta ve depolarda birbirine zincirlenmiş ahşap zeminlerde yatırılıyordu. Kalabalık, pis koku ve su eksikliği, yiyecek ve hatta nefes almakta bir zorlanmalar, bazen altı hafta süren yolculukta birçok kölenin ölmesine neden olan etkenlerdi.
Amerika Birleşik Devletleri'ne varır varmaz piyasada köleler satılırdı ve bu onların üçüncü kabuslarının başlangıcıydı. En ufak bir bahaneyle son derece vahşi ve insanlık dışı davranan sahiplerle karşı karşıya kalan bu kölelerin en ufak bir hatasının veya efendinin memnuniyetsizliği onların  yaşamalarına mal olabilirdi. Herkes efendilerini kölelerinin hayatının sahibi olarak görüyordu ve kölenin öldürülmesi, sahibine herhangi bir cezayı da beraberinde getirmiyordu. Bir köle kaçarsa, elleri kesilir ve sonra yaralı elleri sıcak zifte batırılıp asılırdı. Bir işkence şekli olan bu cezalandırma şekline linç denirdi, dört yüz yıllık Amerikan köleliği sırasında binlerce masum insan bu linçe maruz kaldı. Bu, Amerika'da kölelerin maruz kaldığı acımasız ve insanlık dışı cezalardan sadece biriydi.

Sonunda, 1862'de yüzyıllarca süren siyahi cinayeti ve sömürüsünden sonra, Amerika Birleşik Devletleri'nin 16'ıncı Başkanı Abraham Lincoln, Köleliğin Kaldırılması Yasasını kabul etti. Fakat Lincoln'ü kölelerin kurtarıcısı olarak kabul edebilir miyiz? Lincoln bunu siyahi insan haklarını geri getirmek için mi yaptı? orası bir muamma. 

Lincoln, tüm beyaz Amerikalılar gibi, ırk ayrımcılığının kabulü konusunda hiçbir şüphesi yoktu ve şöyle düşünüyordu:  Beyazlar ile Siyahiler arasında  sosyal ve siyasal  eşitliğin taraftarı olmadım ve olmayacağım da... Hatta  beyazlar ile siyahiler arasında doğal bir farklılığın olduğunu bunun da  onların sosyal ve siyasal olarak  eşit seviyelerde olduğunu engellediğini söylüyorum.  Mecburen bunlardan biri daha iyi bir konumda ve koşulda olmalıdır.  Ben de herkes gibi  bu üstünlüğü beyaz ırka veriyorum. "

Bununla birlikte, bu ırkçı fikirlerle, Abraham Lincoln'ün kölelerin kurtuluşu için "insani" güdülerle çalışması pek olası görünmüyor. Bir mektubunda açıkça şöyle yazmıştır: "Birliği koruyorum... Hiç bir köleyi özgür bırakmadan birliği koruyabilseydim, yapardım,... Kölelik ve renk ırkı hakkında yaptığım her şey bu yüzdendir. Birliğin korunmasına yardımcı olabileceğini düşündüğüm içindir."

 

Bir başka konuşmasında köleliğe karşı mücadelesini sistemin ABD için yarattığı sorunlara bağladı. Burada sorulması gereken soru şu ki, kölelik sistemi Amerika Birleşik Devletleri için ne gibi bir tehlike arz etti? Bu sistem neden artık ABD'ye fayda sağlamadı? Cevabı bulmak için, bu yasanın geçmesine kadar geçen yıllara, Amerika Birleşik Devletleri tarihine dönmek gerekir. 

Fransa ile savaşından sonra İngiltere, ekonomik olarak iyi durumda değildi ve ABD dahil olmak üzere sömürgelerine verilen zararı telafi etmek için daha fazla vergi talep etti, ancak Amerikalılar bu vergileri meşru görmedi ve ödemeyi reddetti. Bu, Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere arasındaki savaşın alevlerinin yükselmesine neden oldu ve bir yıl sonra, 1776'da Amerikalılar nihayet İngiltere'den bağımsızlıklarını ilan ettiler. ABD eyaletlerinin Kuzey ve Güney olmak üzere iki cephede karşı karşıya gelmesi uzun sürmedi.
Güney eyaletleri bir bakıma kuzey eyaletlerinin bir kolonisi sayılırdı. Güney eyaletlerinde ekonomi tarıma dayalıyken, kuzey eyaletlerinde ekonomi daha çok sanayiye dayanıyordu.   Sanayi Devrimi'nden sonra, kuzey eyaletleri artık fabrikalarını makineleştirerek ücretsiz çalışan  ve ucuz emeğe ihtiyaç duymadılar, ancak güney eyaletleri geniş tarım arazilerinde çalışmak için hala bu işgücüne ihtiyaç duyuyordu, bu yüzden köle almaya ve köleciliğine devam etmek istiyorlardı.

Tarımın ve köleliğin gelişmesi, güney eyaletlerinin sahiplerini çok güçlü kıldı ve kuzeyliler, güneylilerin güneydeki üstün konumlarını ve hakimiyetlerini pekiştirmelerine yol açan bir isyandan korktular. Güneyliler, güçlü adamlar olan kölelerini savaşmak için kullandılar ve neredeyse zaferin eşiğine geldiler. Bu bağlamda Lincoln, Köleliğin Kaldırılması Yasasını geçirmeye karar verdi. Bu yasa aslında Lincoln için bir savaş aracıydı. Köleler, özgürlük umuduyla güneyden kuzeye gruplar halinde kaçtı ve bu, güneylilerin yenilgisine yol açtı.

Fakat savaşın bitiminden sonra serbest ve özgür bırakılan kölelere ne oldu? Dört yüz yıl sonra Amerika'dan başka bir vatanları var mıydı? Bu topraklarda kalacakları bir evleri, barınacakları ya da para kazanacakları bir işleri var mıydı? Çocuklarını besleyecek ya da yetiştirecek yiyecekleri var mıydı? Köleliğin sonu, yerinden edilmenin, çaresizliğin ve köle açlığının başlangıcıydı. Amerikalıların ırkçı düşüncesi, siyahilerin uygun bir sosyal statüye sahip olmamasına,  beyaz işçiler için bir tehlike olarak görmesine ve onlara müsamaha göstermek istememesine neden oldu.

Siyahileri hayatları boyunca pratik olarak hayvan olarak kullanan nesiller boyu süregelen insanların, siyahileri komşu veya ortak olarak görmelerini nasıl bekleyebiliriz? Bu fikirler, ayrım yasalarının uygulanmasına kadar ileri gitti. Jim Crow yasaları olarak bilinen bu ayrımcı yasalara göre siyahi ve beyaz ırklar tüm sosyal alanlarda birbirinden ayrılmıştır. Beyazlar siyahilerin su musluklarından bile su içmedi ve siyahilerin de beyazların musluklarından su içmelerine izin verilmedi. 

Yüzyıllar sonra, Amerika'da ırkçılık şiddetle devam ediyor ve beyaz olmayan Amerikalılar, karşılaştıkları baskı yüzünden hala eziyet çekiyorlar. Kölelik sona ermiş gibi görünüyor, ancak gerçek şu ki, günümüzün özgür renkli tenli insanları ırkçılığın sayısız sorunuyla boğuşmaya devam ediyor. Bu insanların güvenliği hükümet güçleri tarafından bile tehdit ediliyor.

Bugün, insanların köleliğin sonunu kağıt üzerinde ilan etmesinden bu yana neredeyse iki yüz yıl geçti, ancak bugün dünyamızda sadece siyahiler değil, tüm ırklar ve renkler, cinsiyetler ve yaşlardan tüm insanlar köleleştirilebilir. Anti-kölecilik örgütlerinin sağladığı bazı istatistiklere göre şu anda yaklaşık yirmi dört milyon insan kölelik içinde yaşıyor. Evet kölelik bitmedi, sadece değişti. Bugün birçok erkek, kadın ve çocuk çok ve anormal düzeyde çalışmak zorunda kalıyor. Hayatları boyunca hiçbir ücret almadan çalışırlar. Daha da kötüsü, Avrupa'nın göbeğinde insanların satılık mal olarak sergilendiği dükkanlar var. Dün ateşli köleleri köleleştirdiler ve bugün onları barkodlarla yamalıyorlar.

İnsanoğlunun tarih boyunca her zaman kölelik ve esaretle karşı karşıya kaldığı doğrudur, ancak bu olguyla nasıl baş ettikleri çok önemli olmuştur. Bin dört yüz yıl önce, İslam Arap Yarımadası'nda ortaya çıktığında toplumlar bu olguya az çok aşinaydı. Bu uğursuz ve ahlaksız olay, aziz İslam'ın ilkelerine uygun olmamasına rağmen, köleliği birden bire kaldırıp köleleri barınaksız, işsiz ve gelirsiz bırakmak yerine İslam, efendilerindeki ırkçılığı ve kibiri ebediyen ortadan kaldırmak için kanunlar çıkarmıştır. İslam, özgür insanların köleleştirilmesini yasaklamış ve köleleştirmenin tek yolunun, Müslümanlarla savaşta bir kafiri yakalamakla mümkün olduğunu belirtmiştir. Elbette bu, tüm esirlerin köle olduğu anlamına gelmiyor, çünkü Peygamber Efendimiz saa'in en ufak bir mazeretle hatta hiçbir mazeret göstermeksizin esirleri serbest bıraktığı çok olmuştur.

İslam bir yandan da kölelere kötü muameleyi ve şiddeti yasaklamış, kölelere insanlık hakları vermiş, onlara evlenme ve aile kurma hakkı vermiş, aileleri olmadan satışlarını kaldırmıştır. Böylece ailesinden ayrılarak satılanlar hususunda da böyle bir anlaşma otomatik olarak geçersizdi. Eğer sahipler kötü davranıp kölesine zarar verselerdi, dişini kırsalardı bile  köle serbest bırakılır ve toplumda özgür bir birey olarak kabul edilirdi. Sahiplerin köleleri yapamayacakları şeyleri yapmaya zorlama hakları yoktu. Kölelerin canları diğer insanların canları kadar değerliydi ve hiçbir sahibin kölesini öldürmeye hakkı yoktu.

İslam, mensuplarına  hiçbir insanın diğerinden üstün olmadığını, ten rengi, aile ve soy, zenginlik ve hatta güç gibi hiçbir etkenlerin bile insanları birbirinden üstün kılamayacağını göstermiştir. Ancak onların Allah'a inanma ve takva hususunda diğerlerinden üstün kılacak tek şeyin olduğunu öğretmiştir.  İşte bu özellik belki de kölede sahibinden daha fazla görülebilir.   İslam, çalışmaya değer verir ve toprakları bayındır yapmayı tavsiye eder, işçiye alın teri kurumadan ücretinin ödenmesini tavsiye eder. İslam, köleleri özgürleştirmenin birçok yolunu düşünmüş ve köleleri özgür bırakmayı birçok günahın kefareti olarak belirledi. 

Böylece aziz İslamımız  zaten başka sorunlardan kaynaklanan bu sorun ile doğrudan  mücadele etmekten ziyade köklerine indi.  İslam hep üstünlükçü, kibirli, başına buyruğa dayalı, çıkarcı düşünceler ile mücadele etti.  Bu mücadelenin sonucu  İslami toplumlarda  köleciliğin kaldırılması oldu.  

 

Etiketler