İslami kutsallıklara hakaret ve Müslümanların önemli görevi
Danimarka-İsveç vatandaşı Rasmon Paludan'ın Kur'an-ı Kerim'e hakaret etmesinin üzerinden daha üç gün geçerken bu kez Hollanda vatandaşının Uluslararası Adalet Divanının bulunduğu Lahey kenti belediye başkanından izin ile benzer bir çirkin harekette Kur'an-ı Kerim ateşe verildi.
Paludan da İsveç hükümetinden izin alarak ve polisin koruması ile böyle büyük bir saygısızlıkta bulundu. Dolayısı ile bu hakaretler hiçbir şekilde sözde ifade özgürlüğü hakkı kullanılarak gerçekleştirilen bireysel eylem olarak değerlendirilemez. Çünkü görüldüğü üzere hem İsveç hem de Hollanda hükümetleri bu suç fiilinin işlenmesi için yasal ve güvenlik önkoşullarını sağlamış durumda.
Kuşkusuz böyle bir destek olmasaydı bu hakaretler başlamazdı veya en azından bu şekilde yoğun ve geniş çaplı devam etmezdi. Ne yazık ki, İslam'ın kutsallıklarına hakaret, Kur'an-ı Kerim yakmaktan, İslam Peygamberine -saa- saygısızlık etmeye kadar Batı dünyasında yaygın bir alışkanlık haline geliyor. Bundan önce de benzer hakaretler, başta Fransa ve Almanya olmak üzere farklı Avrupa ülkelerinde ve bunun da ötesinde, Amerika tarafından Irak ve Afganistan'daki askeri üslerinde çeşitli şekillerde gerçekleşmişti, bu yüzden bu bağlamda önleyici tedbirler alınmazsa, gelecekte tekrarlama olasılığı vardır.
Önleyici ve engelleyici tedbirler birkaç şekilde uygulanabilir: Birincisi, İslam ülkelerinin gerek tek başlarına gerekse toplu olarak Avrupa ülkelerine baskı uygulayarak İslam'ın kutsallıklarına hakaretin hukuki zeminini ortadan kaldırmak ve bunu suç haline getirmek için alabilecekleri hukuki ve yasal tedbirlerdir. Nitekim Yahudiler, nüfuzlu mafyalarını kullanarak, Holokost'la ilgili soru sormayı bile suç haline getirip kabul ettirmeyi başardılar.
İkincisi, İslam ve Arap ülkeleri diplomatik kapasitelerini kullanarak İslami kutsallıklara hakaretlerin işlendiği ülkelerin büyükelçilerini çağırabilir ve bu hakaretlere resmi itirazlarını dile getirebilirler. Şimdiye kadar İran İslam Cumhuriyeti ve yakın zamanda Türkiye de dahil olmak üzere sınırlı sayıda ülke bu kapasiteyi kullanmıştır.
İran İslami Şura Meclisi milletvekilleri de bu çirkef hareketi kınayarak 57 üyeye sahip olan İslami İşbirliği Teşkilatı'ndan dünyanın dört bir yanında Müslümanların kutsal mekanlarına yönelik organize eylemlere karşı gerekli önlemleri almasını istediler.
Üçüncüsü, Müslüman ülkeler ya gösteriler düzenleyerek ya da bu hakaretlere zemin oluşturan ülkelerden ihracat ve mal alımına ambargo uygulamak gibi ellerindeki baskı araçlarını kullanarak, onları bu hakaretleri engellemeye zorlayabilir.
Örneğin Yemen'deki çoğu insan, ülkelerinin Suudi Arabistan ve BAE tarafından işgal edilmesi nedeniyle diğer bölgelerden daha fazla gıda yardımına ihtiyaçları olmasına rağmen, İsveç mallarını boykot ettiler. Kuveyt'te bu ülkedeki bazı mağazalarda İsveç mallarının sunulması ve satışı yasaklanmış durumda; eğer bu prosedür diğer Müslüman ve Arap ülkeleri tarafından da benimsenirse caydırıcılık yaratabilir.
Buradan hareketle, İslamî kutsal değerlere yönelik devam eden hakaret ve saygısızlıklarla mücadele sorumluluğunun büyük bir kısmının İslam hükümetlerine ve Müslüman milletlere ait olduğu açıktır ve mevcut önleyici tedbirlerin kullanılmaması ve uygulanmaması halinde İslam'ın kutsallarına, ilahi kitap ve sevgili peygamberine -saa- benzer hakaretler ve çirkin ameller devam edecektir. /