Kutsal Savunma Yıllarında Değerlerin Tecellisi-4
Bu bölümde cihat kavramı ve bu kavramın kutsal savunma yıllarındaki tecellisi ile ilgili konuşacağız.
Allahu Teala Maide suresinin 105'inci ayetinde şöyle buyurmuştur:" یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُواْ عَلَیْکُمْ أَنفُسَکُمْ لاَ یَضُرُّکُم مَّن ضَلَّ إِذَا اهْتَدَیْتُمْ إِلَى اللّهِ مَرْجِعُکُمْ جَمِیعًا فَیُنَبِّئُکُم بِمَا کُنتُمْ تَعْمَلُونَ
"﴾105﴿ Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin. Siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış yola sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır ve yapmakta olduğunuz her şeyi o zaman Allah size bildirecektir."
Nefis ile cihat kelimesi ilk kez Allah Resulü sahabesinin cihat ve görevlerinden Medine'ye geri dönüp toplu olarak Allah Resulünün yanına gittikleri zaman ortaya çıktı. Allah Resulü onları teşvik ederek şöyle buyurmuştu:" Aferin! Küçük savaştan dönüp büyük savaşa da katılmak isteyenlere selam olsun. "
Bunu duyan sahabe sordular:" Ey Allah'ın Resulü! Büyük savaş da nedir? " Hz. Muhammed saa ise şöyle buyurdu:" Nefis ile mücadele ve ona karşı cihat etme. "
Ardından da en büyük cihadın insanın kendi nefsine karşı başlattığı mücadele olduğunu buyurdular.
Peygamber Efendimizin bu sözleri iç düşman ile savaşmanın dışarıdaki düşman ile savaşmaktan daha önemli olduğunu gösteriyor. İşte burada nefis ile mücadele etmenin önemi ortaya çıkmaktadır.
İslami öğretilere göre insan iki tür cihat yapabilir. Küçük ve büyük cihat. En zoru ise büyük cihat yani nefis ile mücadele cihadıdır. Kimliğimizi, batınımızı koruyan cihattır. Büyük cihat insanın vücudundaki şehvetler, haylazlıklar, tembellikler, ihtiras ve kötülükler ile mücadele etmesidir.. İnsanın içindeki şeytan ile sürekli olarak mücadele etmesi ve kötülüklere yönelmemek için iç güdülerini dizginlemesidir. "
Küçük cihat ise savaş ve çatışma meydanında düşmana karşı mücadele vermektir. İran milletinin de dayatılan savaşta zaferinin en önemli etkeninin aslında büyük cihat olduğunu belirtmeliyiz. Şehitler nefsin kurduğu mayın tarlaları ve alanlarından geçmeselerdi zaten cephede gerçek mayınlar ve patlayıcıları da geçemezlerdi.
Şehit Ali Çitsazan ise bu hususta şöyle diyor:" Ancak kendi nefsinin dikenli tellerinden kurtulan biri düşmanların dikenli tellerinden de kurtulabilir. Nefsinizin dikenli tellerinden kurtulduktan sonra buralardan geçebilirsiniz. "
Kutsal Savunma yıllarındaki savaşa katılan savaşçılar ve mücadeleciler de savaşa özel bir şekilde bakıyorlardı. Onlar savaşa arifane açıdan bakıp savaş meydanını hak ve batılın karşı karşıya geldiği saha olarak görüyorlardı. İranlı şehitler, şehitlerin efendisi İmam Hüseyin as gibilerini model seçerek savaşa ve cihada katılmışlardı. Onlar her türlü maddi şeye göz yummuşlardı. Dünyevi bağlılıklarını bir kenara bırakıp sırf hak ve batıl arasındaki savaşta hakkına zafere kavuşmasını hedeflemişlerdi.
Mücadeleciler arasında cephelerde faziletlerin özü sayılan arif ve aydın insanlar vardı. Bunlar ruhsal temizlikleri ve nefislerini terbiye etmelerinden dolayı Allah'a vurulmuş ve ona aşık olmuşlardı. İşte bu kesim kılavuzluk görevi yaptılar. Onlar ilahi feyzin indirilmesinin sebebi idiler.
Şehit Morteza Turecizade hakkında yazılan Ya Zehra kitabının bir kısmında şu ifadelere yer verilmiştir:" Muhammed ilginç şeyler yapardı. Nefsini dizginlemek için gereken her şey.... Sabah ve akşam namazında da çok garip görünürdü. Son zamanda geceleri daha fazla ibadetle geçiriyordu. "
" Vurulmuşluğun Uzun Hikayesi " isimli kitapta da şöyle okuyoruz:" Mücadele verenler arasında özel bir durum söz konusu idi. Mücadelecilerimizin yalvarışları ve yakarışları Baasçıların açtıkları ateş karşısında kalkan gibiydi. "
İslam İnkılabının kurucu lideri İmam Humeyni'nin öğrencilerini arif ve muhlis kullara çeviren de Allahları ile kurdukları bu samimi ilişkilerdi. İmam Humeyni ise mücadeleciler hakkında şöyle buyurmuştu:" Ben her zaman seferber güçlerin samimiyetini ve halis-muhlis duruşlarına gıpta ettim. Allah'tan onlarla beraber kıyamet günü haşredilmemi istiyorum. "
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei ise bu özelliğe dayanarak dayatılan savaşı diğer savaşlardan farklı görerek şöyle buyurmuşlardır:" Bizim cephelerimizin dünyadaki savaş cephelerinden farkı ibadet mihrabı ve maneviyat dolu olmasıdır. Bizimkiler sırf savaş cephesi değildi. Dua, yalvarış, ibadet ve Allah'ı zikretme ve ona yakınlaşma ortamı idi. "
Kuşkusuz Irak Baas Rejiminin İran'a dayattığı savaşta İran'ın zafer elde etmesinin en önemli etkeni morallerin maneviyatla dolması ve mücadelecilerin nefislerini dizginlemesi oldu. Hz. Ali as'ın takva sahipleri ile ilgili sözleri bu mücadelecileri ne kadar da güzel anlatmaktadır:" Onlar geceleri ibadet eden gündüzleri de aslan gibi mert olanlardır. "
Şehit Mehdi Zeyneddin'in en önemli özellikleri arasında onun operasyonlarda ön safta yer alması, gündüz bile düşman ile karşı karşıya gelmesi ve en zor düşman baskınlarına karşı direnmesine değinmek mümkün. Böyle bir moralin temeli ve kökü iman ve Allah'a inanmakta aranmalıdır. Onun sürekli mücadelesi Allah içindi. Hiçbir zaman ruhunda yorgunluk ve bitkinlik görülmedi. Şehit Zeyneddin bu sürekli çabalarının yanında dini mustahap görevlerini de unutmuyordu. Savaş sahasının kutsal bir mekan olduğunu insanın burada Allah'a daha da yakınlaştığını düşünüyordu.
Şehit Zeyneddin her daim mücadelecilere nefislerini dizginlemeleri ve büyük cihada yönelmeleri tavsiyesinde bulunurdu. Her zaman abdestli olmaya çalışırdı. Diğerlerine de her zaman abdestli olmayı tavsiye ederdi. Namazın, vaktinde kılınmasını isterdi. Kuran-ı Kerim ile haşır neşir olup ayetleri ezberlemeye çalışırdı.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei ise kutsal savunma yıllarındaki bu kadar değerli bir bakışın bilinçli inanmak semeresi olduğunu düşünerek şöyle buyurmuştur:" Ne olur da bir mücadeleci, bir genç ve bir insan farklı sahalarda bu kadar aydın bir bakışa sahip olabilir? Tabii ki bilinçli inanma gücü. Kıymetlilerim! mücahitlerimizdeki bu bilinçli iman gücü tehlikeye meydan okumalarına neden oldu. Komutanlarımızı bir dakika bile kendi rahatlarını düşünmeyerek tehlikeyi gözardı etmelerine yönlendirdi. Gündüz gece çabalayıp emek veriyorlardı. Kendi haysiyetlerini göz ardı edip Allah için, İslam'ın hedefleri uğruna, Müslüman milletin yüceltilmesi ve özgürlüğü için hayatlarını feda ettiler. "
İran'ın Güney Batı'sındaki Hurremşehir düşman tarafından işgal edildiği dönemde herkes hüzünlü ve bitkindi. Düşman ise destek aldığı dış kuvvetlere dayanarak Hurremşehr'e yerleşmeyi planlıyordu. İslam ordusu mücadelecileri ise tanklar ve gelişmiş silahlar karşısında tüfek ile savaşıyorlardı. Ancak imanları ve dik duruşları tamdı. Bu gençler elleri boş bir şekilde ancak iman ve umut dolu gönülleri ile gelişmiş silahları olmadan , savaş eğitimi bile görmeden sahaya ayak bastılar ve düşmanı darmadağın ettiler. Şimdi de dayatılan savaşın üstünden 40 yıl kadar süre geçmesine rağmen cephelerde insanların kendilerini yetiştirmesi tadı bugün de savaş görmeyen genç nesilde etkisini bırakmıştır. Yeni nesil her kriz için kendini hazır tutmaya çalışıp ülkedeki güvenlik ve huzuru korumayı kendi görevi edinmiştir.