Ayetullah Hamanei’nin Fransız gençlere mektubu -3
Batı sürekli İslam dinini ifade özgürlüğü karşıtı bir din olarak tanıtmaya ve bu semavi dinin düşünce ve ifade özgürlüğü ile tezat arz ettiğini telkin etmeye çalışıyor.
Oysa İslam dini, başkalarının inançlarına saygı çerçevesinde ifade özgürlüğünü kabul ediyor ve her insan düşüncesinde ve yaşama bakış tarzında hür olduğunu belirtiyor.
Buna göre ve İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin Fransız gençlere hitaben yazdığı son mektubunda şimdi İslam dininin ifade özgürlüğüne nasıl baktığına açıklık getirmek ve bunu yaparken de Kur'an'ı Kerim ayetlerinden yararlanmak istiyoruz.
Her insanın beyanı fikri kimliğini ve kişiliğini ifade eder ve düşüncelerini, değerlerini ve duygularını beyan etme aracıdır. İfade özgürlüğü ise hem birey ve hem toplum için birçok menfaat ve faydası vardır; nitekim bu özgürlüğün kısıtlanması beşeri düşüncelerin ve bilimlerin durgunluğa sürüklenmesine yol açar ve bireylerin ve toplumların gelişme sürecini aksatır. İnsanları bu büyük ilahi nimetten mahrum bırakmak, en doğal ve en fıtri hakkına tecavüzdür. Oysa insanların iç peygamberi olan aklı ona sürekli bu özgürlüğün de bir sınırı olduğunu ve herkes her istediğini velev ki başkalarının düşünce ve inançlarına saygısızlık olsun, dile getiremeyeceğini ikaz ediyor.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin Fransız gençlere hitaben gönderdiği mesaj da bu konuya vurgu yapıyor. Ayetullah Hamanei şöyle diyor:
Acaba ifade özgürlüğü hakaret ve küfür etmek, hem de parlak ve mukaddes çehrelere hakaret ve küfür etmek midir? Acaba bu ahmakça hareket, onu cumhurbaşkanları olarak seçen bir milletin şuuruna hakaret değil midir?
Gerçekte Ayetullah Hamanei’nin Fransız gençlere hitaben yazdığı mektup ve cumhurbaşkanlarından neden ifade özgürlüğünü mukaddes çehrelere hakaret çerçevesinde tanımladığını sormalarını istemesi de onların dikkatini bu hareketle şuurlarına hakaret edildiğine çekmek içindir; nitekim her akıllı insan, bir toplumun inanç ve mukaddesatına hakaret etmeye ifade özgürlüğü kılıfını giydirmenin asla kabul edilemeyeceğini çok iyi bilir. Gerçekten de her aklı selim de düşünceleri özgürce ifade etmenin başkalarının inanç ve görüşlerine hakaret etmekle asla bağdaşmayacağını teşhis edebilir. Böyle bir şey ifade özgürlüğü değil, aslında akıl kıtlığı sayılır.
Sohbetimizin başında da belirtildiği üzere Batı dünyası sürekli İslam dinini ifade özgürlüğü karşıtı bir din olarak tanıtmaya ve bu semavi dinin düşünce ve ifade özgürlüğü ile tezat arz ettiğini telkin etmeye çalışıyor. Oysa İslam dini, başkalarının inançlarına saygı çerçevesinde ifade özgürlüğünü kabul ediyor ve her insan düşüncesinde ve yaşama bakış tarzında hür olduğunu belirtiyor.
Buna göre ve İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin Fransız gençlere hitaben yazdığı son mektubunda şimdi İslam dininin ifade özgürlüğüne nasıl baktığına açıklık getirmek ve bunu yaparken de Kur'an'ı Kerim ayetlerinden yararlanmak istiyoruz.
Kur'an'ı Kerim’de her biri ifade özgürlüğünün en somut örneği olan ve üzerinde düşünerek İslam’ın bu hakka nasıl baktığını anlamanın mümkün olduğu birçok ayet vardır. Örneğin Beled suresinin 8 ve 9. ayetlerinde Allah teala göz, dil ve dudağın yaratıldığına ve bu organların her biri belli bir görevi olduğuna işaret ediyor. Gerçi bu organlar insan ve hayvan arasında ortak organlardır. Kuşkusuz dil ve dudaklar konuşmak için gerekli organlardır; ancak beyan yeteneği olmaksızın bu organlar hayvanlarda da bulunan dil ve dudaklardan pek farkı yoktur. Dolayısıyla insanı hayvanlardan farklı kılan şey, Allah tealanın ona talim ettiği beyan yeteneğidir. Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre Allah teala bayan etme yeteneğini insanı yarattıktan hemen sonra ona öğrettiği bir yetenektir. Nitekim Rahman suresinin 3 ve 4. ayetlerinde şöyle okumaktayız:
İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.
İslam dininin semavi kitabı olan Kur'an'ı Kerim ifade özgürlüğünü reddetmediği gibi bunu insanların en kesin ve en kat’i hakkı olarak tanımlıyor. İslam dini ifade özgürlüğüne seçkin asalet ve kutsallık tanıyor ve bu özgürlüğü tanıdığı gibi onu beşerin maddi manevi gelişmesi ve yücelmesinin aracı olarak tanımlıyor. İfade özgürlüğü insanların manevi erdemlere ulaşmalarını ve gelişmelerine katkı sağladığını ve cahillik uçurumuna düşmesini engellediğini bilmek gerekir.
Batılı ve Doğulu ülkelerde ateist düşünürler dini insanları zincire vurma ve özgürlüklerini ellerinden alma aracı olarak tanımlıyor. Oysa Kur'an'ı Kerim’in ayetlerine bakıldığında özgürlüğün ilk habercileri ilahi peygamberler olduğu ve gelmeleri ile insanların üzerindeki zorlukları ve zincirleri kaldırdıkları anlaşılır. Nitekim Allah teala Araf suresinin 157. ayetinde şöyle buyurmakta:
Peygamberler insanların ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.
İmam Ali -s- de bu konuda şöyle buyurur:
Başkasının kölesi olma, zira Allah seni hür yaratmıştır.
Kuşkusuz ifade ve düşünce özgürlüğü insan için cismi ve ruhi özgürlüğünden daha önemlidir, zira cisim ve ruhu tutsak etmek mümkün, fakat Allah tealanın insana sunduğu kerameti zincire vurmak imkansızdır.
Yine Allah teala Al-i İmran suresinin 64. ayetinde şöyle buyurur:
(Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.
Bu ayette yüce Allah kitap ehli olan gayri Müslimleri Müslümanlarla birlikte düşüncelerini beyan etmelerini ve tevhit gibi ortak noktalarını keşfetmelerini buyurmakta. Gerçekte Kur'an'ı Kerim kitap ehli olanlar her türlü şiddetten uzak ve hür bir şekilde düşüncelerini beyan etmeleri ve inançlarını Müslümanlarla paylaşmayı ve hakikattalep zihniyetleri ile doğru olan görüşleri seçmeleri için uygun bir ortam hazırlıyor.
Allah teala çeşitli görüşlerin dinledikten sonra düşünen ve en iyi olanı seçen insanları akıl sahipleri olanlar şeklinde tanımlıyor ve Zümer suresinde şöyle buyuruyor:
Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele: O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.
Bu ayetten anlaşıldığı üzere, yüce Allah en iyi insanları, başkalarının sözlerini ve görüşlerini dinleyen ve en iyi olanları seçen ve ona amel eden insanlar şeklinde tanımlıyor. Burada Kur'an'ı Kerim ifade özgürlüğünü insanların en kesin haklarından biri olarak gördüğü anlaşılıyor, zira en iyi görüşü seçmek için herkesin görüşünü özgürce beyan etmesi gerekiyor.
İslam dini Müslümanlara bilimsel münazaralarda ve ilmi tartışmalarda her zaman saygın bir şekilde mücadele etmeyi tavsiye etmiş ve böylece hakikatlerin herkes için aşikar ve şeffaf olmasını istemiştir. Allah teala Nahl suresinin 125. ayetinde şöyle buyurmakta:
(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.
Yine Ankebut suresinin 46. ayetinde de şöyle buyurmakta:
İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik.
Kuşkusuz Kur'an'ı Kerim’in bu ayetlerinde üzerine vurgu yapılan teşvik, İslam dininin karşı tarafa görüşünü beyan etme fırsatı tanıdığı ve onu düşüncesini ifade etmekte özgür bıraktığını göstermektedir. Bu ayetlerde kullanılan iyi tabiri, münazaralarda ve tartışmalarda ister kelamda ve ister ifadede kullanılan ahenkte her türlü doğru, uygun ve saygın yöntemleri kapsar. Yine burada önemli nokta şu ki ayetlerinde üzerine vurgu yapılan iyi mücadeleden maksat, karşı tarafa saygısızlık edilmemesi ve inandığı değerlerin tahrip edilmemesine yöneliktir, ki maalesef Fransa devleti bu ahlaki ilkeyi tamamen çiğnemenin en somut örneği olmuştur.
Gerçekte Fransa devlet adamlarının hasmane ve hakaret içerikli tutumu sadece Müslümanları ve Müslüman alimleri incitmemiş, aynı zamanda başka dinlerin ve inançların liderlerinin de itirazına yol açmıştır. İranlı Yahudilerin dini lideri haham Yunus Hamami Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un çirkin hareketine gösterdiği tepkide şöyle diyor:
Bu hakaret ve mantıksız saygısızlık, kişilik zafiyetinin işaretidir. Onların sergilediği tavır ifade özgürlüğü değil, aslında insaniyet sınırlarına tecavüzdür ve başkalarına zarar vermiştir. Özgürlük insaniyetin hürmetine hakarete alet edilmemelidir. Bu yüzden bize göre Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un hareketi şayeste değildi.
İranlı Asurilerin Doğu kilisesi baş piskoposu Marnersay Benyamin de Fransa devlet adamlarının İslam Peygamberi’ne -s- hakaretine gösterdiği tepkide şöyle diyor:
Acaba özgürlüğü sonucu, bu tür kötü ameller mi olmalı? Mutlak özgürlük ancak Allah’a aittir ve insanlar için nisbi özgürlük söz konusudur. Her insan komşusuna saygı duymakla yükümlüdür. Eğer özgürlük başkasını tahrip etmek için olursa, doğru olamaz.
Benyamin ayrıca bundan on yıl önce bir sözde papazın Kur'an'ı Kerim’e hakaret ettiği çirkin hadiseye işaretle şöyle diyor:
Belki bir kitabı yakabilirsiniz, ancak insanların imanı yakılamaz, zedelenemez. Meta inciline göre başkalarına bize nasıl davrandıklarını istediğimiz gibi davranmalıyız. Hristiyanlık da tahrip değil, saygıya vurgu yapıyor.
Gerçi Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un İmam Ali’nin -s- 14 asır önce buyurduğu “ kendin için beğenmediğini başkaları için de beğenme; kendi için beğendiğini başkaları için de aynı şeyi beğen” vecizesini pek anlamadığı anlaşılıyor, ama yine de ona 18 ve 19. yüzyılların ünlü filozofu Emanuel Kant’ın şu sözlerini altın bir kural olarak söz etmek mümkün:
Öyle davran ki genel bir kural olarak herkes öyle davransın.
Kuşkusuz başta Fransa olmak üzere hiç bir Batılı devletin yetkilileri ülkelerine hiç bir türlü hakareti tahammül etmedikleri gibi, hatta Holokost iddiası ve korsan rejim İsrail’in kırmızı çizgileri üzerine araştırma yapılmasına müsaade etmiyor. Ancak ne var ki Fransa Cumhurbaşkanı kendi halkının şuurunu sorgulayacak derecede işi ilerletiyor ve insani ve ahlaki ilkeleri hiçe sayarak hem kendi vatandaşları ve hem dünya genelinde yaşayan insanların dini değerlerine hakaret ediyor.