Şubat 24, 2018 14:17 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde geçen bölümde ele aldığımız Quentin Jerome Taranito’nun The Hateful Eight adlı eserinden iki sekansı daha gözden geçirmek istiyoruz.

Bugün sizin için paylaşmak istediğimiz  filmin ilk sekansı 88. Dakikada ve Minnie Mink konaklama yerinde başlıyor. John Ruth posta arabası ve içinde Mannix ve Warren ve Daizy ile birlikte Minnie Mink konaklama yerine gelmiştir. Posta arabası Minnie’nin konaklama yerine varmadan önce Jody Domergue adındaki cinayet çetesinin dört üyesi olan Jody, takma adı Bob olan Meksikalı Marco, Oswaldo Mobray takma adıyla İngiliz Pete Hicox ve yine takma adı Jeo Gage olan Grouch Douglass konaklama yerine gelmiştir. Bu dört cani siyahi Minnie’yi ve yine altı kişiyi daha öldürmüştür.

Çetenin lideri Jody, Daizy’nin kardeşidir ve çetenin amacı Daisy’yi Ruth’un elinden kurtarmaktır. Çetenin ortalığı normal gibi göstermek için öldürmedikleri tek kişi ise Sanford Smithers adındaki yaşlı bir generaldir.

Daizy’nın kardeşi konaklama yerinin bodrum katında saklanıyor. Fimin siyahi albayı yani Markus Warren mekanın kuşkulu olduğunu farkediyor. Warren başkalarının gözü önünde bir tüfeği yaşlı General Smithers’in önüne koyuyor ve generalin oğla yani Chester’i nasıl öldürdüğünü tüm detayları ile anlatmaya başlıyor.

Warren Smithers’e şöyle diyor: Oğlun dağa çıkmıştı, biraz zenci avlamak için. O zamanlarda benim başıma konulan ödül 5 bin dolardı. Savaş döneminde 5 bin dolar bir zencinin başını kesmik için büyük paraydı. İşte böyle onlar da büyük sevinçle dağa çıkarak şanslarını denemek istediler, ama ortada bulacak hiç bir şansları yoktu. Buldukları tek şey bendim. Ne zaman ölüm kalımları bir zencinin tüfeğine bağlı olduğunu anlayınca da her biri bir şey söylemeye başladı. Hepsi gelin bunu unutalım, ben kendi yoluma, sen de kendi yoluna, demeye başladı. Bunu oğlun Chester söyledi.

General Smithers şöyle diyor: lanet olası yalancı.

Warren Smithers’e şöyle diyor: Hepsi aynı şeyi söyledi. Oğlun hayatı için yalvarırken tüm hayatını anlattı ve sen de o öyküde vardır General. Kimin oğlu elime geçtiğini anlayınca, hani ünlü zencileri öldüren adamın oğlu olduğunu anlayınca, biraz eğlenmem gerektiğini anladım.

Mannix Warren’e şöyle diyor: kapa çeneni yalancı zengi, General Smithers sen ona kulak verme. O oğlunu tanımazdı, o sadece neden buraya geldiğini duymuş.

Warren Mannix’in itirazına itina etmeden Smithers’e şöyle diyor: oğlunu öldürdüğüm gün havalar çok soğuktu. Wayoming kışının soğuğunu kastetmiyorum, ondan da daha soğuk. O soğuk günde oğlun tüfeğimin namlusunun ucundayken olan anadan doğma soyunmaya zorladım, sonra da yürümesini söyledim, o vaziyette iki saat yürüttüm, ta ki soğuğa dayanamadı ve yere yığıldı.

General Smithers şöyle diyor: sen hiç bir zaman oğlumu tanımazdın.

Mannix şöyle diyor: hayır, tanımazdı, o sadece sahtekar bir zenci, bunları söyleyip seni tüfeğe sarılmaya zorlamak istiyor.

Warren Smithers’e hitaben şöyle diyor: daha sonra tekrar yalvarmaya başladı ve bir battaniye istedi, ama battaniye yoktu, tıpkı birlik sana esir aldığın siyahilere vermek üzere gönderdiği ama sen onlara vermemeye karar verdiğin elbiseler gibi... şimdi ne yapacaksın ihtiyar? Burada iki üç gün oturup oğlunu öldüren zenciyi görmemezlikten mi geleceksin. Ona nasıl acı çektirdiğimi görmemezlikten mi geleceksin. Oğlun ömrü boyunca yaptığı en büyük aptallık, benim onun senin oğlun olduğunu öğrenmeme izin vermesi oldu.

Warren’in sözlerine iyice öfkelenen General Smithers Warren onun önüne koyduğu tüfeği alıyor, fakat Warren daha hızlı davranarak onu öldürüyor.

Warren’in General Smithers’e oğlu Chester’i öldürdüğü anlattığı bu sahnede Warren yaşlı adamı da oğlu gibi aşağılamak ve direncini kırmak istiyor ve bu yüzden macerayı tüm detayları ile anlatıyor ve Smithers’in önüne de bir tüfek koyarak daha da aşağılamak istiyor. Bu sahne siyahilerin beyazlara yönelik kin ve nefreti derin ve köklü olduğunu ve Warren’in siyahileri temsilen beyazlardan intikal aldığını anlatıyor.

Bugün için seçtiğimiz ikinci sekans filmin 150. Dakikasında ve yine konaklama yerinde başlıyor. Gage, Ruth ve Mubi’yi adrenalin sıvısı ile öldürdükten sonra Warren zekasını kullanarak o ve arkadaşlarının Daizy ile birlikte olduğunu ortaya çıkarıyor. Bodrum katta saklanan Daizy’nin kardeşi Jody, Warren’i ağır yaralıyor ve kanlı bir çatışma başlıyor. Çatışmanın sonunda Warren, Mannix ve Daizy’den başka kim varsa ölüyor. Warren ve Mannix de ağır yaralanmıştır. Artık Warren’in tüfeğinde Daizy’yi öldürecek kurşun kalmamıştır. Daizy bu fırsattan yararlanıyor. Ve Mannix’i Warren’i öldürmeye ve cesetleri de kasabaya götürerek başlarına konan ödülleri alması için tahrik etmeye çalışıyor.

Warren elini Mannix’e uzatıyor ve bağırarak şöyle diyor: Mannix bana bir silah ver, ver, ver onu.

Mannix bir Warren’e bir de belindeki fazla silaha bakıyor ve Daizy’ye dönerek şöyle diyor: evet, anlatıyordum, biz burada adam gibi ve arkadaşça oturacağız, iki gün sonra karlar eridiğinde sen buradan gidecektin ve sağ salim Meksika’daki çeteye katılacaktın, öyle mi?

Yüzü kanlar içinde olan Daizy de evet, diyor.

Mannix şöyle diyor: şu leşler ve ödülleri de bana kalacaktı?

Daizy şöyle diyor: evet, Jody 50 bin dolar eder, Muberi 15 bin dolar, Gage de 10 bin dolar eder.

O sırada Warren Mannix’e şöyle diyor: şu şeytanla mı anlaşmak istiyorsun?

Mannix Warren’e şöyle diyor: onunla pazarlık edeceğim demiyorum, sadece konuşuyoruz. Sakin ol.

Mannix bu kez Daizy’ye şöyle diyor: demek ki Jody’nin cesedi 50 bin ediyor?

Daizy Mannix’e şöyle diyor: tamah ederse, anlaşma olmaz, Jody’nin leşini kendimizle beraber götüreceğiz. Onun çocuğu var.

Mannix şöyle diyor: demek eğer Warren’i öldürürsem, hepimiz arkadaşız.

Daizy şeytani bir tavırla evet, diyor.

Mannix Warren’a bakarak Daizy’ye şöyle diyor: hiç bir anlaşmamız olamaz şeytan adam.

Daizy şöyle diyor: bak Cris, hayatının en büyük hatasını işliyorsun. Çetemin diğer adamları buraya geldiğinde seni param parça eder, Yanmamış bir tek ağaç parçası geride bırakmazlar.

Mannix şöyle diyor: şimdi korkudan ödüm patlaması gerekir her halde!!

Daizy şöyle diyor: eğer beynin varsı, ki olmalı da, bu dağda ölürsün, Cris, benim kardeşim bir ordu kadar adamı var.

O sırada Mannix aşırı kan kaybı yüzünden bayılarak yere yığılıyor. Warren korkmaya başlıyor ve Mannix’e uyanması için bağırıyor. Daizy bu fırsattan yararlanarak yerde yatan bir tüfeğe doğru hareket ediyor. Ancak tam tüfeği alacağı sırada Mannix kendine geliyor ve ona doğru bir kurşun sıkıyor.

Daizy’nin numarasını fark eden Mannix, Warren’le birlikte onu asmaya karar veriyor. Daizy dar ağacında ölüyor ve Mannix ve Warren de kan kaybı yüzünden ölümü bekliyor.

Warren Amerika Başkanı Abraham Linkoln şahsen ona bir mektup yazdığını iddia ediyordu. Ancak bu iddianın yalan olduğu konaklama yerinden ortaya çıkıyor. Film bu mektubun Mannix tarafından okuması ile son buluyor. Linkoln bu mektupta ırkların barış içinde yaşamasını umut ediyor.

Daizy, Mannix ve Warren’in ölüm sahnesinde kameri kan gölünü göstermeye devam ediyor. Bu sahnede müzik de muğlaklığı, güvensizlik duygusunu ve gafil avlama hissini tırmandırıyor ve ses efektleri de ortamın ölümcül soğuğunu seyirciye aktarıyor. Bu sahnede Warren siyahileri ve Mannix de beyazları ve Daizy de tefrikayı temsil ediyor. Daizy’nin kana bulanmış yüzü ise şeytan huyunu yansıtıyor.

The Hateful Eight adlı film Amerika’da iç savaştan sonra ırkların arasında güvensizlik ve nefret duyguları hakim olduğunu anlatmak istiyor. Bu durum başlı başına toplumda ölüm ve kin ve şiddeti tetikliyor. Ancak bu filmde eski klasik siyahi filmlerinden farklı olarak siyahiler beyazlardan daha zeki gösteriliyor. Burada siyahi karakter, yani albay Warren diğer karakterlerden çok üstündür ve tek başına çok sayıda beyazı etkisiz hale getirir.