Nisan 02, 2016 10:33 Europe/Istanbul

Geçen bölümde yumuşak savaşın en temel alanları ve muhataplarına değindik. Bu sohbette ise saldırıya uğrayan toplumların sosyal ve siyasi kademelerine nüfuz biçiminin ele alacağız.

Dünyada iki kutuplu düzenin bozulması ve soğuk savaşın sona ermesinin ardından, sultacılar tüm dünyaya sulta kurmak ve hedeflerini gerçekleştirmek için eski sulta yöntemlerini bir kenara bırakıp, maddi araçlar kullanmak yerine yumuşak savaşa yöneldiler. Yumuşak savaşın ilk çalışma alanı 80'li yıllarda doğu Avrupa'da denendi. Amerikalılar böylece tüm iletişim araçları, sosyal kurumlar, STK'lar ve sosyal kurumlar aracılığı ile demokratik soysal hareketin şekillenme ortamını oluşturabildiler. Bu yöntem kültürel, diyalog ve ideolojik belirtilere sahipti ve yönetimi direkt devirmek için örgütlenmiş girişimler yerine, hedef ülkede siyasi yapının işlevsizliğine nispet verilen sosyal itirazların yapıldığı modeller kullanıldı. Fakat 1940-1980'li yıllar arasında ülkelerde müdahale ve etkinliğin ortak yönleri, diplomatik araçlar, istihbarat örgütleri ve güvenlik süreçti. Böyle bir sürecin tüm belirtilerini, Amerika'nın İran'da 1953 yılında Dr. Musaddık'ın yasal hükümeti, 1954 yılında Guatemala ve 1973 yılında Şili'de yasl Salvador Alende hükümetinin devrilmesinde görmek mümkün. Tüm bu olaylarda Amerika, direkt müdahale yöntemlerini kullandı.

 

Fakat Amerikalılar Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından, yeni çağda kendi çıkarlarını temin için artık direkt müdahalelerde yaralanamayacağını fark ederek, vekalet savaşı ile karşı ülken siyasi yapısını örseleme ortamını oluşturabileceklerini tercih ettiler. Sultacılar, yumuşak savaş sürecinde en temel aracın, hedef toplumda sosyal güçleri olduğunun farkına vardılar. Tabi ki Amerika bu yöntemden Afganistan'da iktidar olan sosyalist düzene karşı mücadelede yararlandı. O dönemde Amerika, 90'lı yıllarda Arap-Afgan sosyal ve kabilevi güçleri organize ederek, Taliban ve el-Kaide gibi grupları kurdurdu ve onlara mali, askeri ve eğitim desteği verdi. Afganistan'daki koalisyon güçlerinin eski komutanı Mc. Cristal bu konuyu doğrularken, Afganistan'da savaş tecrübesini şöyle anlatıyor: İnsanları ikna etmek, her şeyden daha önemlidir. Her şey, her halk arada bu savaşta ortak olan insanların zihninde gerçekleşiyor.

 

Amerikalılar bu tecrübeden Nikaragua'da, az şiddetli savaş çerçevesinde yararlandılar ve kontra timlerini örgütleyerek, seçimlerle Daniel Ortega'yı ortadan kaldırma ortamını oluşturdular. Benzer olay Angola'da Yunita tarafından izlendi.

Bu bağlamda İran İslam cumhuriyetine karşı Amerika tarafından münafıklar örgütü gibi bazı gruplar örgütlendi, fakat İran'da başarılı olamadılar. Söz konusu grupların her biri, bir vekalet rolü üstlenerek, mevcut düzenin meşruiyetini yok etmek için yumuşak savaş çerçevesinde çalışmaya başladılar.

 

Böylece yumuşak savaşın genel alanlarda vekalet savaşı şekillendi. Bu model 90'lı yıllarda geniş çapta değişikliklere uğradı. 1994 yılında Clinton, "demokrasinin yayılması" teorisini sundu. Sovyetler Birliğinden ayrılan Orta Asya, Kafkasya ve Avrupa cumhuriyetlerinde renkli devrimler adı ile şekillenen hareketler, yumuşak savaşın bir diğer kademesidir.

Bu modeller Kissinger ve Brzezinski gibi Amerikalı teorisyenler tarafından büyük ilgi gördü. Onlar kendi araştırmalarında, diğer coğrafi bölgelere kendi siyasi değerlerini nasıl dayatabileceklerini araştırıyordu. Söz konusu yöntemin etkili olması nedeni ile bazı Amerikalı yetkililer ve politikacılar yumuşak savaş için daha fazla bütçenin ayrılmasını istedi; zira "vücutları" teslim alamadıklarında "canları" kendilerine hayran bırakmaları sonucuna varmışlardı. Onlar hedef ülkede "yerel hüviyeti" değiştirebildiklerinde artık o topraklarla savaşmaya gerek kalmadığı, zira artık ülke halkının düşüncesini ele geçirdiklerini çok iyi biliyorlardı; bu da sultacılık için yeterlidir.

 

Batılı teorisyenler, propaganda, psikolojik yöntemler, uzaktan kontrol ve kamuoyunu ikna yöntemleri ile bu hedefe ulaşabileceklerini belirtiyorlar. Onlar, gerçekler yerine bahaneleri kullanarak psikolojik operasyonlarını gerçekleştirip, bu yoldan düşmana karşı bahaneleri barizleştirip, düşmana karşı kullanıyorlar. Bu hedefe ulaşmak için, yumuşak savaşta kamuoyunu kışkırtmak için kullanılan yöntemlerden biri dedikodu ve söylenti yaymaktır; bu süreçte tüm sosyal ve siyasi gruplar, hedef alınıyor. Yumuşak savaş failleri, ilk başta medya ve diğer araçlarla geniş alanda psikolojik operasyona başlıyor ve değişik araçlarla toplumun çeşitli kesimlerine sızmaya çalışır; ardından daha geniş bir alanı derinden etkilemek için bazı özel hareket veya kişilerin düşüncelerine nüfuz etmeye çalışır. Düşman hedefine ulaşmak için en iyi yolun "nüfuz projesi" olduğunun farkında. Gerçi bazıları, nüfuzun, sadece bir ülke çıkarlarına karşı belirli bir çalışmanın yürütülmesi için bir kişini ikna etmek olduğunu düşünüyorlar. Fakat bu, doğru değildir. Bir çok zaman, nüfuz projesin tamamen başarılı olması için bir kişinin genel inanç ve düşüncelerinin değişmesi yeterli oluyor.

 

Program yetkilileri, saldırgan karmaşık projelerinde, bir kelime bile söylemezler. Onlar sadece zihniyet, düşünce ve değerlerin değişmesi peşindeler ve hedef ülkelerde her hangi bir tepki veya hareket gözlemlenmediği takdirde, hedeflerine ulaştıkları anlaşılıyor. İslam inkılabı rehberi Ayetullah Seyit Ali Hamenei son görüşmelerinden birinde yaptığı açıklamada, bu gerçeğe değinerek şöyle diyor: Sert savaşlar genelde insanların duygularının yoğunlaşması ve ulusal vahdetin oluşmasına sebep oluyor, hal bu ki yumuşak savaşta, karşılık verme duyguları yok ediliyor ve ihtilaf ortamını oluşturuyor.

 

Mevcut gerçekler de, yumuşak savaşın şekillendiğinde, toplumun iç yapısında çelişkilerin artması için ortam oluştuğunu doğruluyor. Başka bir ifade ile yumuşak savaşın temel ekseni, fikri, yorum ve ideolojik açılardan çelişkiler taşıyan sosyal ve siyasi güçleri yönlendirmektir. Bu konu, çeşitli sosyal grupların beklentileri ve isteklerinin artmasının yansıması ve de hükümetin bu grupların artan isteklerine karşı direnişidir. Hükümet ve toplum çelişik bir ortamda bulundukları zaman, siyasi uçurumun oluşması için ortam hazır olur. Bu şartlar, hükümetin iktidar gücünü azaltır, dolayısı ile yönetim kontrol yöntemleri ile kaybettiği gücü tekrar kazanmaya çalışır.

 

Diğer yandan günümüz dünyasında "sanat, kültür ve teknoloji" de yumuşak savaşın ilerlemesi için etkili ve önemli araçlar sayılıyorlar, zira hedef ülke kültürünü kapitalizm kültürü ile hedef alarak, sulta için ortam hazırlıyorlar; öyle ki günümüzde Asya ve Avrupa'da bazı hükümetler, ülkelerinde hızlı kültürel değişiklikten kaygı duyuyor. Söz konusu ülkeler gelecekte ülkelerinin çok büyük güvenlik ve siyasi tehditlerle karşı karşıya olacağına inanıyorlar. Bu ülkelerin yetkililerine göre, karşı tarafı düşman bir ülke olmadığı için ona karşı koymak mümkün değil; zira bu durumda karşı taraf, bizzat ülkenin değişen halkıdır, kendi yönetim, kültür ve inançlarından uzaklaşan halktır.

 

Söz konusu yöntemlerin en somut örneği, tefrika ve dini inzivaya itme yöntemleridir, böylece sultacılar kendi hedeflerine daha kolay ulaşabilirler. Amerika casusluk ve istihbarat kurumu CIA eski yetkililerinden Michael Brandt yazdığı kitapta açıkça bu konuya değinerek şöyle yazıyor: ABD muhalif yöntemleri devirmek için hiç acele etmiyor zira Amerika'nın uzun vadeli planları, kesinlikle bu yönetimleri devirecektir.

Brandt "tefrika planı ve dini inzivaya sürükleme" başlıklı kitabında şöyle yazıyor: İslam dünyasının kültürünü başkalaştırmak, İslami uyanış ve hareketleri önlemek için batının uzun vadeli programı çerçevesinde, bizler eğitim programlarını değiştirmek, özellikle Müslümanlar için uydu kanalları oluşturmak, İslami isimleri değiştirmek, cihat, şehadet, emri maruf ve nahyi münkir gibi kavramları silmek ve sekularizm ve laizmi yayılmak yöntemlerini kullanıyoruz.

İşte bu, Müslüman ülkelerin ciddi olarak üzerinde düşünmesi gereken konulardır, aksi halde kendi ülkelerinde sultacıların bulunması için hazır olmaları gerekir. 009  015