Nisan 05, 2016 08:16 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde ölümden sonra ruhla cisim arasındaki irtibatı irdelemek istiyoruz.

Geçen bölümde ölümden sonra ilk alem olan berzah aleminden söz ettik ve dedik ki berzah alemi insanın uykudan uyandığı ve gerçek alemle ve hakikatleri ile karşılaştığı alem gibidir. İslam Peygamberi –s– de bu konuda şöyle buyurmuştur: insanlar uyuyordur ve ölür ölmez yeniden uyanır.

Bu uyanış mezar ve berzah aleminde gerçekleşir. Şimdi ise mezar alemi ve insanın yeryüzündeki topraktan mezarı ile irtibatını gözden geçirmek istiyoruz.

İnsan öldükten ve ruhu bedeninden ayrıldıktan ve ruhlar alemine doğru yükseldikten sonra maddi cesedi mezara yerleştirilir. Ancak bu ayrılığa karşın insan ruhu ve cismi bu dünyadaki yaşamda bir arada ve birlikte olduğundan insanın ruhu ve maddi cisme arasında çok zayıf bir irtibat geride kalır. Gerçekte aralarındaki birliktelik ve alışkanlık yüzünden insan ruhu maddi cismine özel ilgi duyar.

Bu irtibat temelinde İslam şeriatinde cenazenin kaldırılması, kefen giydirilmesi, defnedilmesi, mezarın hürmeti, mezarları ziyaret etmenin sevabı, mezarın başında dua okunması ve ölüler için rahmet ve mağfiret talebinde bulunulması için özel hükümler bulunmaktadır. Bu arada insanın berzah alemine geçen ruhu ile topraktaki mezarında yer alan maddi cismi arasındaki irtibatın ölümün ilk saatlerinde ve ilk günlerinde daha fazla olduğu belirtilmelidir. Gerçi bu irtibat zamanla ve yavaş yavaş ruhun berzah alemi ile alışmasının ardından azalır ve ruhle beden arasında çok zayıf bir irtibat geride kalır.

İnsan ruhu hiç bir zaman yalnız değildir ve sürekli bulunduğu aleme göre uygun bir bedenle birlikte olur. İnsan ruhu berzah aleminde de bu aleme uygun olan bir bedende yer alır, çünkü maddi dünyadaki bedeni artık berzah alemine uygun değildir. Bazıları Allah tealanın berzah alemine uygun bir beden yarattığını ve insan ölünce ruhu berzahtaki bedenine intikal ettiğini düşünür. Fakat bu düşünce kesinlikle yanlıştır. Berzah bedeni insan hakikatının dışında değildir ki Allah teala onu ayrıca yaratsın ve ruhu ölümden sonra yeni bedenine intikal ettirsin.

Bazıları da berzah aleminde ölen insanın ruhu için her hangi bir bedenin var olmasını esasen anlamsız buluyor. Bu kesime göre insandan ölümden sonra geriye kalan şey, bedeninde kıvamı onlara bağlı olan çok latif ve çok ufak zerrelerdir. İnsan ölünce ve bedeni toprağa verildikten sonra çürüyerek parçalanınca, bu çok latif ve çok ufak zerreler yok olmaz, bilakis canlı kalır ve uhrevi azap veya ceza ve yine sevap ve mükafat da onlar içindir. Ancak bu düşünce de doğru değildir, çünkü söz konusu geriye kalan şeyler her ne kadar latif ve ufak olsa bile yine maddidir ve dünyevi yaşamla ilgili ve bu dünyaya aittir.

Gerçek şu ki bizim iyi veya kötü amelerimiz berzah ve ahiret alemlerinde sahip olacağımız bedenimizin yapısını oluşturuyor. Yani insan fani dünyada yaşamı boyunca ahirette sahip olacağı bedenini yapıyor. İnsanın amelleri, davranışları, sözleri ve hatta hayalleri, hepsi onun berzah ve ahiret aleminde batınını veya bir başka ifade ile bedenini oluşturuyor. Bu beden şu anda da mevcuttur, fakat doğa ve maddenin örttüğü bir perdenin ardında yer alır ve maddi gözle görünmez. Gerçi bu dünyada bile bazı insanlar şer’i ibadetleri ve iman gücü ile bu perdeyi aralayarak basiret gözüyle berzahte sahip olacağı bedeni görebiliyor. Bu arada her insanın berzah aleminde kavuşacağı bedenin dünyevi bedenine benzediği de belirtilmelidir. İmam Sadık –s– bu konuda şöyle buyurur: Mümin insanların ruhu berzah aleminde dünyevi bedenlerine benzer bedenlere kavuşur.

Berzah alemindeki bedenin dünyevi bedene benzemesinin anlamı berzah bedeninin de şekli, ölçüsü ve ebadı olduğudur, öyle ki insanlar berzah aleminde birbirini tanıyabilir.

Rivayetlere göre insanın berzah aleminde konumu fani dünyadaki iyi veya kötü amellerine göre belirlenir. Nitekim İmam Seccad –s– şöyle buyurur: Mezar cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.

O zaman mezar veya bir başka ifade ile berzah alemi kıyamet gününden önce insanın amellerinin sonucu olan bir yerdir. Bu yüzden mezara berzah da denir.

İmam Sadık’tan –s– rivayetlere göre o hazretten berzahın ne olduğu sorulur. İmam şöyle karşılık verir: berzah bildiğimiz mezardır ve ölüm anından kıyamet gününe dek uzar.

Gerçekte mezarın iki anlamı vardır. Bunlardan biri bilinen mezarlıktaki çukurdur ve insanın maddi bedeni buraya yerleştirilir ve diğeri ise berzah alemidir. Dolaysıyla ne zaman mezarın baskısı, mezarın soruları ve berzahın dehşetinden söz edilecek olursa bunun anlamı topraktaki mezar değildir, çünkü esasen bu mezar ve içindeki madde bedenle ilgilenilmez. Nitekim bu yüzden denizde boğulan ve naşı orada kalan, ya da yakılan ve külü dağılan insanlar için de mezar baskısı veya sorusu veya dehşeti söz konusudur. Kur'an'ı Kerim Nuh suresinin 25. Ayetinde günahlarına boğulan ve hemen cehennem ateşine düşenlerden söz eder.

Bu yüzden açıktır ki bu ateş berzahtaki ateştir ve fani dünyadaki topraktan mezarla ilgisi yoktur. Bazı insanlar rivayetlerde veya ayetlerde sözü edilen azab veya nimetin nasıl olduğunu sorar. Maddi beden mezara yerleştirilerek üzeri toprakla örtüldükten sonra eğer bir süre sonra mezaı açacak olursak içinde ne ateşten ne de yanan bedenden ne de temizlenmiş olmasından bir iz bulunur. Burada duran beden aynen mezara yerleştirildiği gibidir ve üzerinde dehşet veya nimet izi gibi bir iz yoktur. Bu duruma insanın rüya görme meselesi ile açıklık getirmek mümkün. Uykusunda korkunç bir rüya gören insan o rüyayı gördüğü sırada yanında oturan başkaları onun bedenini gayet sakin bir halde görür. Nitekim eğer korkunç rüyayı gören kimse rüyasını ve çektiği ızdırabı anlatmazsa, o sırada yanında oturunlar asla onun böyle bir rüya gördüğünü anlamaz.

Ölümün ilk saatlerinde ruh, maddi bedenden ayrıldığı halde ona yönelik alışkanlığı yüzünden yanında kalır. Yine ruh başkaları cenazesini kaldırırken onu izler ve hatta gusul sırasında da yanı başında durur. O sırada berzah aleminden bazı gerçekler ruh için aydınlandığından o ruh etrafında duranlarla konuşmaya başlar, ama başkaları onu fark etmez. Öte yandan beden mezara yerleştirilirken ruh kendi bedeninin defnedildiğini fark eder ve bu yüzden özel bir korku ve dehşet onu sarar ve derin ızdırap duymaya başlar.

Bu yüzden İmam Sadık –s– şöyle buyurur: meyyiti mezarın yanına getirdiğinizde onu birden mezara koymayın ve daha önce bir süre mezarın kenarına bırakın ve izin verin ki mezara girmeye hazırlansın, ardından biraz daha mezara yaklaştırın ve yine yere bırakın ve biraz daha hazırlanmasını bekleyin. Çüncü kez onu kaldırın ve mezarın yanına getirin ve yere bırakın ve sonunda dördüncü kez onu yavaşça mezara koyun.

Berzah bedeni ile maddi yaşam arasıdaki nisbi irtibat cenaze defnedildikten sonra da az çok devam eder. Bu irtibat, ölen kimsenin yakınları tarafından anlaşılabilecek düzeydedir. Ölülerin ruhu genellikle ailelerine baş vurur ve onları görür. Bu durum her zaman ve herkes için geçerlidir, ama Cuma günleri daha fazladır.

Bir gün İshak Bin Ammar adında bir sahabe İmam Kazım’dan –s– acaba müminler ailelerini ziyarete gelir mi diye sorar. İmam evet, diye karşılık verir. Sahabe ne kadar, diye sorar. İmam şöyle karşılık verir: faziletlerine göre değişir. Bazıları her gün ve bazıları her üç dört günde bir ailelerini ziyaret eder ve en azından her Cuma ailelerini ziyarete gelir.

Sahabe tekrar sorar: Cuma günü derken en çok günün hangi saatlerinde olur? İmam şöyle buyurur: güneş baterken, o zaman Allah teala onunla beraber bir meleği gönderir ki sevindirici şeyleri ona göstersin ve üzülecek şeyleri örtsün. 015