Haziran 16, 2018 20:22 Europe/Istanbul

Bültenimizi geçen hafta Ortadoğu bölgesinde yaşanan önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.

Filistin’de ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasının kanlı sonuçları,

Irak’ta 4. Parlamento seçimlerinin düzenlenmesi ve sonuçları,

Yemen’de Arabistan ve BAE’nin bu ülkeyi parçalamak için el ele vermeleri,

Geçen hafta Ortadoğu bölgesinin belli başlı önemli gelişmeleriydi.

 

Geçen hafta Filistin gelişmeleri Amerika yönetiminin işgal altındaki Filistin’de büyükelçiliğini Tel aviv’den Kudüs’e taşımasının kanlı sonuçlarının etkisi altında kaldı. Korsan İsrail rejimi özellikle 14 ve 15 Mayıs günlerinde ve Filistin işgalinin 70. Yıldönümü olan ve Nekbe günü olarak anılan bu iki günde Filistin halkının barışçıl protesto eylemlerini kana bulaması Filistin gelişmelerinin başında yer alan gelişmeydi.

 

Filistin milleti ve Gazze şeridinde yaşayan halk 14 Mayıs Pazartesi günü Amerikan büyükelçiliğinin Tel aviv’den Kudüs’e taşınmasını ve ayrıca Filistinlilerin kendi vatanlarından ihraç edilmelerini protesto etmek üzere geniş çaplı eylem düzenledi. Protesto eylemlerinde en az 60 Filistinli şehit düştü, 3000 Filistinli vatandaş yaralandı.

 

Aslında geçen 30 Mart toprak gününden bu yana binlerce Filistinli geri dönüş yürüyüşü adı altında her Cuma günü düzenlenen protesto eylemlerine katılıyor. Bu eylemlerde şimdiye kadar yüzü aşkın Filistinli şehit düştü, 11000 Filistinli de yaralandı. Ancak Filistin halkı buna rağmen protesto eylemlerini sürdürüyor.

Öte yandan katil rejim İsrail’in baskıcı politikaları uluslararası arenada da geniş tepkilere yol açtığı anlaşılıyor. Bu çerçevede İslam işbirliği teşkilatı genel sekreteri, İsrail’in başta Gazze şeridinde işlediği katliamlar olmak üzere işgal altındaki topraklarda işlediği tüm cinayetleri uluslararası ceza mahkemesine sevkedilmesi gerektiğini açıkladı.

 

İslam işbirliği teşkilatı genel sekreteri geçen Cuma günü İstanbul’da düzenlenen İİT Dışişleri Bakanları ve ardından liderler olağanüstü zirvelerinde yaptığı konuşmada, Amerika’nın Kudüs’te büyükelçilik açmasını şiddetle kınadı ve şöyle dedi: çok sayıda Filistin halkı siyonist rejim askerleri tarafından katledildi veya yaralandı. İsrail bu katliamı kasıtlı bir şekilde ve Amerika Kudüs’te elçilik açtığı sıralarda yaptı.

 

İstanbul’da düzenlenen İİT liderler zirvesinin sonuç bildirisinde başka ülkelerin Kudüs’te büyükelçilik açmalarının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması gerektiği vurgulandı.

Öte yandan korsan İsrail’in cinayetleri ve ABD’nin kışkırtıcı hareketlerine gösterilen tepkilerin devamında BM insan hakları konseyi de Gazze şeridinde işlenen son katliamın araştırılması için bir komisyon kurulmasını onayladı. BM insan hakları konseyinin Cenevre’de düzenlediği oturumda 29 üye ülke olumlu oy kullanırken, 14 ülke çekimser oy kullandı, ABD ve Avustralya olumsuz oy verdi.

 

BM insan hakları konseyinin kuracağı komisyon siyonist rejimin Gazze sınırında Filistinlilere karşı tepkide savaş suçu işleyip işlemediğini araştırması gerekiyor. Bu arada Kuveyt temsilciliği de siyonist rejimin Gazze şeridi sınırında Filistinli sivillere karşı orantısız güç kullanmasını kınayan Gazze kuşatmasına son verilmesi gerektiğini öngören bir kararname taslağını üye ülkelerin arasında dağıttı.

 

Gerçekte Amerika yönetiminin büyükelçiliğini Nekbe günü yıldönümünde Kudüs’e taşımasıyla birlikte oluşturduğu atmosferle beraber olan siyonist rejimin geçen Pazartesi günkü barbarca katliam girişimi mazlum Filistin milletinin mazlumiyetini daha da gözler önüne serdi. İsrail rejimi Amerika ve Batı’nın destekleri ile kurulan çakma bir rejimdir ve hala Filistin milletine zulmetmeye devam etmektedir. Bu arada başta ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’e yönelik politikası başta olmak üzere Amerikalı yetkililerin kışkırtıcı hareketleri de bölge halkının hala bu iki şer rejimin felaket getiren politikalarından etkilendiğini ortaya koyuyor. Nitekim bu iki şer rejimin birlikteliği de daha fazla sayıda Filistinli vatandaşın katledilmesi olmuştur.

 

Geçen hafta uzun ve engebeli bir sürecin sonunda Irak’ta parlamento seçimleri 12 Mayıs Cumartesi günü yapıldı. Bu seçimlerde çok sayıda siyasi akım ve parti çeşitli ittifaklar ve listeler şeklinde birbiriyle rekabet etti. Irak’ta bu seçimler Saddam rejimi 2003 yılında devrildikten sonra dördüncü parlamento seçimleri sayılıyor. Böylece Irak milleti ve yetkilileri tüm sorunlara ve güvenlik sıkıntılarına rağmen ülkelerinde dördüncü kez demokrasiyi gözler önüne serdiler. Bu gelişme, Irak içinde siyasi IŞİD’liler olarak tabir edilen bazı siyasiler ve bazı ecnebi malum odaklar bu seçimlerin zamanında yapılmaması için tüm çabalarını sarfettikleri halde gerçekleşti ve böylece bu zümre şom hedeflerine ulaşamadı.

 

Irak’ta düzenlenen 4. Parlamento seçimlerinde farklı şahsiyetleri ve değişik siyasi ittifaklar birbiriyle rekabet etti. Bu seçimlere katılan en önemli Şii ittifaklar Nuri maliki liderliğindeki Kanun Devleti ittifakı, Başbakan Haydar İbadi’nin liderliğindeki Nasr ittifakı, Hadi Ameri’nin başını çektiği Fetih listesi ve Mukteda Sadr’ın liderliğindeki Saerun ittifakıydı. Bu arada Irak’ta parlamento seçimlerinin başarılı bir şekilde düzenlenmesini de bu ülkenin son yıllarda terörle mücadelede elde ettiği zaferlere eklenen yeni bir zafer olarak değerlendirmek gerekir.

 

Irak anayasasına göre bu ülkelerin parlamento seçimlerinin en önemli merhalesi, seçim sonrası merhaledir. Bu merhalede tüm siyasi grupların ve partilerin parlamentoya girip girmediği ve kaç sandalye kazandıklarının açıklığa kavuştuğu merhaledir. Bu merhale, Irak’ın gelecek Başbakanı ve kuracağı kabine ve üyelerinin belirlemeyeceği için çok hassas ve önemli bir merhaledir. Bu merhalede parlamentoya giren siyasi akımlar ve partiler yeni Başbakanı seçmek üzere bazı ittifaklar kurmaya başlar ve Başbakan da halktan en çok oy alan ittifakın arasında belirleniyor. Bu merhalede Iraklı siyasi grupların ve politikacıların ilişkileri ve pazarlık gücü gelecek hükümette konumlarını ve gelecek dört yıl için siyasi kaderlerini belirliyor.

 

Irak seçim yüksek komisyonunun açıklamasına göre bu seçimlerde Iraklı şia gruplar diğer siyasi gruplara nazaran daha yüksek sıralarda yer aldı ki bu da gelecek parlamentoda şii grupların çoğunlukta olacağını gösteriyor. Fetih, Nasr, Saerun gibi ittifaklar, parlamentoda en çk sandalyeleri bulunan şii gruplar ve ittifaklardır ve buna göre de gelecek başbakanın bu ittifakların ve şii grupların arasından seçilmesi bekleniyor.

 

Ancak görünen o ki Suud rejimi Irak’ın içişlerine müdahale etmekten bir türlü el çekmek ve Bağdat yönetiminin iç siyaset konularına burnunu sokmaktan vazgeçmek istemiyor. Nitekim son günlerde Irak seçimlerinden sonra Suud rejiminin üst düzey yetkililerinin açıklamaları da henüz yeni yeni Riyad destekli tekfirci IŞİD terör örgütünün elinden kurtulan Bağdat yönetiminin peşinde bırakmak istemediklerini ve şimdi Iraklı siyasi IŞİD’lileri üzerinden bu ülkeyi karıştırmak istediği anlaşılıyor. Ancak tüm bunlara rağmen şii gruplar ve partiler Suud rejiminden Irak’a yöneltilen tehditlerin bilincindedir ve bu tehditlere karşı koymak için uygun yöntemleri kullanmakta hemfikirdir.

 

Geçen hafta Arabistan ve BAE’nin Yemen’i parçalamak için el ele verdikleri belirtildi. Yemen’in istifa eden hükümetinin UNESCO temsilcisi Ahmet Seyyad, Arabistan ve BAE’nin Yemen’i parçalama konusunda görüş birliğine vardıklarını belirtti. Buna göre BAE ve Arabistan ve Yemen’in istifa eden yönetimi  Yemen’in güneyinde başgösteren krize son vermek için aralarında bir nevi uzlaştıkları belirtiliyor. BAE yönetimi Saktari adasının yüzölçümü ve stratejik konumu itibarı ile bu adayı işgal etmek ve onu turistik bir mekana çevirmekle beraber içinde askeri üs kurmak istiyor. Gerçekte BAE bu adayı Yemen savaşına katılmasının ganimeti olarak görüyor.

 

Aslında BAE’nin Yemen savaşında Arabistan ile ortaklığı pratikte bir nevi rekabete de dönüşmüş bulunuyor. Bu durum Arabistan ve BAE’nin Yemen’de başı çekmek ve daha fazla pay kazanmak için daha fazla cinayet işlemelerine yol açtığı da biliniyor. Gerçekte bölgedeki gelişmeler Yemen topraklarının BAE ve Arabistan’ın Yemen’i parçalamak gibi korkunç planları bulunduğunu gösteriyor.

 

Arabistan ve BAE Yemen topraklarına yönelik saldırılarında birbirinin nüfuz alanlarında da işbirliği yapma üzerinde anlaşmıştı. Bu şartlarda Arabistan ve BAE Yemen’deki işbirlikçileri ile uzlaşmaları ve çeşitli yollardan Yemen’de bazı bölgeleri ele geçirmek ve ele geçirdikleri bölgelerin nüfus yapısını değiştirmekle bu bölgelerde askeri üsler kurmak istiyor.  Arabistan ve BAE Yemen savaşında birlikte hareket ederken siyaset arenasında farklı davranıyorlar. Bu durum iki ülkenin Yemen’de fazla pay talep etmeleri aralarında anlaşmazlıkları tırmandırdığını gösteriyor. Nitekim Yemen meseleleri uzmanı Halil Mikdad şöyle diyor: Arabistan ve BAE Yemen durumundan sorumludur. Onlar Yemen’de durumun kontrolünü kendi ellerinde tutmak istiyordu, ama kontrol ellerinden çıktı. Arap liderlerin Yemen savaşı ölümden hastalıktan ve yıkımdan başka bir şey getirmedi.