İslam inkılabının zaferinden kırk yıl sonra İran - 5
İslam inkılabı başladığı günden beri bir kaç kuşağı geride bırakırken, son yıllarda bazı medya ve siyaset çevrelerinde üçüncü kuşak, kuşakların farklılığı veya kuşakların arasında çatlak veya kesinti gibi tabirlere şahit oluyoruz.
Bugünkü sohbetimizde üçüncü kuşaktan maksadın ne olduğu, bu kuşağın ne gibi özellikleri bulunduğu, istekleri neler olduğu ve acaba İran İslam Cumhuriyeti nizamı kırkıncı yılına geldiği bir sırada İran toplumunda kuşakların arasında herhangi bir çatlak söz konusu olup olmadığı gibi konuları ele almak istiyoruz.
Sosyal bilimler ansiklopedilerinde yer alan tanımlara göre nesil veya kuşak, yaşamlarının bir merhalesini birlikte başlayan veya birlikte sona erdiren bir grup insana verilen addır. Doğal olarak hiç bir kuşak önceki kuşağının tüm ülkülerini ve özellikle o kuşağın özelliklerini tam olarak yansıtmaz. İki kuşak arasındaki farklılıklar iki kuşağın hedef ve ülkeleri, dış görünüşü, yaşamdan beklentileri ve sonuçta yaşam tarzındaki farklılıklardan ibarettir, nitekim bu farklılıklar ve özellikler yeni kuşak için geçmiş kuşaklardan farklı olarak bir nevi yeni mahiyet ve kimlik yaratmaktadır.
Ancak bu durumun tehlike arz eden hali, art arda gelen iki veya üç kuşağın fikri ve değersel bakımlardan birbirinden tedrici ir şekilde uzaklaşması ve tabiri caizse kuşakların kopması olarak adlandırılan yeni bir durumun ortaya çıkmasıdır. Kuşakların arasında bu mesafe ve farklılık kuşakların yaşının gerektirdiği etkenler ve yine şimdiki dünyanın ve şimdiki toplumun yarattığı bazı özel şartlardan kaynaklanabilir.
İran İslam inkılabı başladığı günden beri şimdiye kadar dört kuşakla karşı karşıya geldi. Birinci kuşak, ömürlerini istibdatla mücadele ve İslam inkılabını zafere götürme yolunda harcadı ve İslam Cumhuriyeti nizamını kurdu. Bu kuşak inkılabın en zorlu günlerinde toplumun yönetimini üstlendi ve türlü sorunlara ve komplolara rağmen inkılabı sapmaktan korudu.
Birinci kuşağın yetiştirdiği ikinci kuşak, İslam inkılabının motoru sayılan ve dayatılan sekiz yıllık savaşı yöneten ve düşük imkanlarla dişine kadar silahlanan Saddam ordusunu dize getiren ve ebedi hamasetlere imza atan ve gerçekte inkılap ve savaş kuşağı olarak anılan kuşaktır. Bu kuşakta yer alan insanlar hem inkılabın zafere kavuşması ve hem savaştan elde ettikleri deneyimlerle imar meydanına ayak basan ve savaştan sonra ülkenin ihtiyaç duyduğu büyük imar projelerini hayata geçirmek üzere nizamın yönetimi üstlenen insanlardır ve hali hazırda da bir çok yetkili ve yönetici bu kuşaktandır.
İnkılabın üçüncü kuşağı inkılap ve savaş deneyimleri olmayan bir kuşaktır ve gerçekte ikinci kuşağın çocuklarıdır. Dördüncü kuşak üçüncü kuşağın çocuklarıdır ve hali hazırda çocuk sayılır, fakat önümüzdeki yıllarda topluma katılmaları beklenmektedir.
Dolaysıyla kuşakların değiştiği konusuna muhatap olan en önemli kesim bugün ülkenin genç kuşağını oluşturan ve ülke nüfusunun %70’ine denk gelen insanlardır. Bu nüfus yapısının bir bölümü 30 yaşın altındadır ve %35 kadarı genç yaş grubunda yer alır. Eğer bu gençlerin yaş grubunu 15 – 28 olarak tanımlayacak olursak, bu durumda İran’ın şimdiki toplumunun önemli bir bölümünü oluşturan ve büyük bir sermaye sayılan 25 milyon insandan söz etmiş oluruz ki gelecek 20 yıl da inkılabın üçüncü kuşağı olan bu gençlerin elinde olacaktır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei inkılabın üçüncü kuşağı hakkında şöyle diyor: bugün düşmanın psikolojik savaşında eksen olan ve belirtmem gereken konulardan biri şu ki inkılabın üçüncü kuşağı inkılap ülkülerinden ayrıldığını ileri sürüyorlar, ardına da bir felsefe ekliyorlar, yalan ve uydurma bir sözü haklı göstermek için üretilen tüm çakma ve yalan felsefeler gibi, çünkü kimse bu sözün yanlış olduğunu söylemeye cesaret etmesini istemiyorlar. Bu söz bir felsefeye dayalıdır. Peki bu felsefe nedir? bu felsefe şu ki tüm inkılaplarda üçüncü kuşak o inkılaba yüz çevirmiştir. Bu yalan sözdür, yanlış sözdür, saçmalıktır. Siz hangi inkılaptan söz ediyorsunuz?
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei şöyle devam ediyor:
1789 yılında Fransa’da devrim oldu, fakat üçüncü değil, ikinci de değil, ta birinci kuşak bu devrimden döndü. Dört beş yıl sonra ilk devrimcilere karşı bir hareket başlattılar ve üç dört yıl gücü ele geçirdiler, ardından dört beş yıl sonra onlara karşı faaliyet başladı. 1802 yılına gelindiğinde bu devrimin mahiyeti, Napoleon gibi biri çıkıp saltanat tahtına oturacak kadar değişmişti. Daha sonra da seksen doksan yıl boyunca saltanat rejimleri, gerçi farklı biçimlerde ve hanedanlarca oldu, ama Fransa’da ayaktaydı ve daima savaş ve fesat işlediler. O devrim üçüncü kuşak hele dursun, ikinci kuşağa bile ulaşmadı, çünkü o devrimin temelleri gevşek temellerdi. Bugün iki asır geçtiği bir sırada İslam cumhuriyetinde bazıları utanmadan ortaya çıkıp kendi zamanında bir devrimi ayakta tutamayan düşünceleri büyük manşetler atarak İranlı inkılapçılara sunmaya çalışıyorlar. Oysa İranlı inkılapçılar dünyanın en büyük inkılabını en güçlü temellerde gerçekleştirdiler ve uzun yıllar bu inkılabı fırtınalara karşı korudular.
İslam inkılabının kuşakları ile ilgili gerçekler araştırıldığında bu kuşakların arasında mevcut olan bazı farklılıkların gayet doğal olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Her toplumda genç kuşağın ülküleri, ihtiyaçları ve duyguları bir önceki kuşaktan farklıdır. İslam inkılabının üçüncü kuşağında tespit edilen özellikler ise bu kuşağın kişilik ve kimlik bakımından bağımsız bir kuşak olduğunu ve dini ilkelere ve din hakikatine ve asaletine inandığını gösteriyor. Bu kuşak kendiliğinden İslam inkılabının sürekliliğini sağlama yolunda ilerlemeye devam ediyor.
İslam inkılabının üçüncü kuşağının bir başka özelliği dinamik ve eleştiri yapan özelliğidir ve her türlü muhtemel sapmaya karşı hemen tepki verir ve hataları düzeltmek ister. Bu kuşağın hareket yörüngesi dünyanın siyasi hadiselerini öğrenmek, analiz etmek ve tehditlere karşı hızlı ve doğru tepki vermeye dayalıdır. Dünyanın şimdiki şartları, bilgi patlaması ve bilgilerin hızla dolaşımı, bu kuşağa güçlü analiz yeteneği kazandırmıştır. Bu kuşak İran kültürü ve geleneklerini sever ve din ve ahlak ilkelerine bağlıdır ve İran kültürünün sanatsal ve kültürel boyutları onlar için çok caziptir.
İslam inkılabının üçüncü kuşağı toplumda daha fazla rol ifa etmek isteyen bir kuşaktır. Bu kuşak İslam inkılabının bereketi ile yaşanan istiklal ve özgürlük sayesinde sadece okullarda ve üniversitelerde aktif varlık sergilemiyor, aynı zamanda toplumun siyasi ve sosyal arenalarında da belirleyici bir varlık sergiliyor. İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonraki yirmi yılda yetişen bu kuşak ülkenin kaderini belirleyen çeşitli sosyal arenalara katılımı kendi hakkı olarak görüyor ve gelişen nüfusuna göre inkılabın bu kuşağa sunduğu özgürlük ve yetki sayesinde halkın oyları temelinde alınan kararlarda en çok rol ifa eden kuşak sayılıyor. Bu kuşak hali hazırda İran toplumunun %65 ila %70 kadarını oluşturuyor ve gelecekte de nizamın temel gövdesini oluşturması bekleniyor.
İran İslam Cumhuriyeti nizamının en onur duyduğu alanlardan biri çeşitli bilimsel alanlarda hızla ilerlemesi ve bu alanlarda aktif varlık sergilemesidir. Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti nizamının en güçlü yönlerinden biri bilim ve teknoloji alanlarında gelişmesi ve bilim üretmekte önemli payının bulunmasıdır. BM kalkınma ve ticaret konferansının raporuna göre İran son yıllarda temel bilimler ve mühendislik alanlarını ilgilendiren bilimlerde büyük başarılara imza atmıştır.
Aslında bilim ve teknoloji İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günden itibaren İran milleti ve inkılap kuşaklarının ilgi odağına yerleşti ve düşmanların tüm baskıları ve dayatmalarına karşın bu yola devam ederek büyük başarılara imza attı, nitekim üçüncü kuşak da aynı şekilde çeşitli bilimsel ve teknolojik alanlarda bir çok ilerleme kaydetti.