Temmuz 09, 2018 20:43 Europe/Istanbul

Günümüz dünyasında en büyük ve facia boyutundaki sorunlardan biri insanların arasındaki mesafenin derinliği ve uygulanan ayrımcılıktır.

Bugün dünyada küçük bir grup dünya serveti ve imkanlarının büyük bir bölümün tek başlarına ellerinde tutmakta ve müreffeh bir hayat sürdürmekte, oysa insanların büyük bir bölümü yoksulluk ve acı içinde ve hatta bir lokma ekmeğe muhtaç kalacak şekilde yaşam mücadelesi vermektedir.

Bu arada deneyimler, ne Batı ve ne Doğu dünyası bu mesafeleri ortadan kaldıramadıkları gibi bilakis yanlış iktisadi politikaları ile sınıfsal uçurumları daha da derinleştirdiğini ortaya koyuyor.

 

İslam dininin önemli stratejilerinden biri topluma iktisadi adaleti hakim kılmaktır. Ancak böylesine ideal bir topluma kavuşmak için İslam dini öncelikle sınıfların arasındaki uçurumları doldurmak için bazı çözüm yolları sunmuştur. Örneğin Kur'an'ı Kerim’de ne zaman namaz ibadetinden söz edildiyse hemen ardından zekat ve infaktan söz edilir ki bu da mahlukların yaratanla irtibatına paralel olarak kendi aralarındaki irtibatın da önemli olduğunu gösteriyor.

 

Gerçekte Allah tealayı yad etmek olan namaz ibadeti tek başına yeterli değildir ve hakiki namaz kılan insan aynı zamanda mağdurların, yoksulların ve aç insanların ihtiyaçlarını giderme yolunda da büyük ihlasla adım atması ve bu kesimlerin ihtiyaçları ve acıları karşısında sorumluluk hissetmesi gerekir. Kur'an'ı Kerim Nur suresinin 37. ayetine şöyle buyurur: Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır.  

 

Bu ayette dikkat çeken temel nokta şu ki, namaz ibadetinde kendini gösteren tevhid inanıcı ve yine maad inancı, Allah yolunda zekat vermek ve infakta bulunmakta önemli rol ifa eder. Zira eğer tevhid ve maad inancı olmazsa insanda hiç bir saik de oluşmaz ve sonuçta malından ve servetinden vazgeçerek bir bölümünü yoksullara ve aç insanlara vermeye yönelik bir sorumluluk hissetmez.

 

Belki bu yüzden Kur'an'ı Kerim Bakara suresinde müminlere ve maad hakikatine inananlara şöyle buyurmakta:

Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.

 

Evet, dünyada cezadan ve amellerimizin cezalarından kaçmak için iktisadi imkanlarımızı veya eş dostun desteğini veya nüfuz sahibi olan yakınlarımızın arabuluculuğunu kullanabiliriz, fakat kıyamet gününde bu imkanların hiç biri uhrevi ve ebedi kaderimizin üzerinde etkisi olamaz. Kuşkusuz kıyamet gününe pek inanmayanlar da infakta bulunmamak ve yoksul kesimlerle aralarındaki uçurumu derinleştirmekle hem kendilerine zulmetmiş olur, hem ahiretleri için hiç bir şey tedarik görmemiştir, hem de mağdurlara ve yoksullara ve aç insanlara zulmederek yoksulluk ve felaket içinde yaşamalarına ve hem ilahi kata nankörlük etmiş olur. Zira bunlar Allah tealanın onların rızkı olarak belirlediği şeylerin üzerine cimrilik etmiştir, oysa bir gün ölüm geleceğinden ve artık kusurlarını ve hatalarını telafi etmek için hiç bir fırsatları olmadığından gafil yaşarlar.

 

Bu arada şunu de belirtmekte yarar vardır ki, zenginlerin yoksullarla aralarındaki mesafeyi kapatmaları sadece zekat, hums veya infak gibi durumlarla sınırlı değildir ve İslam dini iktisadi eşitsizlikleri gidermek için başka yöntemler de belirlemiştir, ancak programımızın süresi kısa olduğu için bunlara değinemiyoruz.

 

Rivayetlere göre günlerden bir gün Ebuzer üçüncü halifenin sarayına gelir ve halifeden, acaba Allah tealanın zenginler için malları üzerine belirlediği vacip haklardan başka bir hak belirleyip belirlemediğini sorar. Orada bulunan yahudi Kaabul Ahbar başka bir hak söz konusu olmadığı şeklinde cevap verir. Ebuzer rahatsız olur ve şöyle der: sen İslam’dan ne anlarsın ki böyle görüş beyan edersin? Ebuzer ardından Osman’a döner ve şöyle der: müslümanların sorumluluğu hums ve zekatla sınırlı değildir ve başka mali hakları da söz konusudur. Halife, neden, diye sorar. Ebuzer şöyle cevap verir: Bakara suresinin 177. Ayetine göre, bu ayette Allah’a kıyamet gününe, meleklere ve semavi kitaplara imandan sonra şöyle buyurur: Müminler (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir.

 

Umulur ki bir gün gelir müslümanlar dini ve insani yükümlülüklerini yerine getirerek sınıfların arasındaki uçurumları ortadan kaldırır.