Nisan 23, 2020 17:00 Europe/Istanbul

Oruç, kutsal kitaplarda açıkça gelen ve hepsinde bu ibadetin günahlardan arınmaya ve maneviyata yaklaşma vesilesi olduğu vurgulanan bir ibadettir.

Ramazan ayı, kameri takviminin dokuzuncu ayıdır ve bu ayda Müslümanlara oruç ibadeti farz kılınmıştır. Oruç, nefsi tezkiye ve tehzip etmekte sayısız tesiri olan büyük ibadetlerden biridir. Oruç, Allah katına yaklaşmak ve gönlümüzü ve ruhumuzu has maneviyata teslim etmek için eşsiz bir fırsat sayılır. Oruç, takvamızı geliştirmek ve içimizi günah pasından silme firmasıdır.

Müslümanlara mübarek Ramazan ayında farz kılınan oruç ibadeti sadece yemekten ve içmekten imsak etmek değil, şehvetten uzak durmak, başta dilimiz olmak üzere organlarımızı günahlardan korumaktır; gıybet, yalan, töhmet, alay, küfür etmek gibi günahlardan.  Böylece insan günahlardan tamamen uzaklaşarak ruhunu arındırabilir ve sonuçta ilahi kata yaklaşabilir.

Ancak mübarek Ramazan ayında oruç ibadetinin en güzel yönlerinden biri, insanların birbirine yaklaşmasıdır. Allah Resulü -s- ve pak Ehl-i Beyt -s- fertlerinin bu ayda yoksullara yardım, muhtaçları doyurmak, yetimlere iyilik ve ihsanda bulunmak gibi yardımlaşma ve dayanışma tavsiyeleri aslında büyük bir iç ve sosyal değişimdir. Böylece toplumda fakirle gani arasında mesafeler azalıp maneviyat ve insaniyet ön plana çıkmaya başlarken, bencillikler ve kibirler renksizleşir ve insani erdemler ve faziletler gün yüzüne çıkar.

Bu muazzam ve mübarek ayda mümin insanlar oruç tutmak, zikir, namaz, dua, münacat, yoksullara ve muhtaç insanlara ikramda bulunmakla ilahi rızayı kazanır ve gönülleri Ramazan ayının nurani çeşmelerinde pak ve tertemiz olur.

Belli bir zamanda yemekten ve içmekten el çekmek ve bazı amellerden sakınmak anlamında oruç ibadeti aslında İslam dini ile ortaya çıkan bir ibadet değildir. Bu ibadet ilahi dinlerde derin mazisi olan bir ibarettir. Nitekim bazı rivayetlerde oruç ibadeti Hz. Adem ve Hz. Havva’nın cennetten kovulduğu günlerden itibaren söz konusu olduğu belirtiliyor.

Bu konuda İmam Hasan Muctaba’dan -s- şöyle rivayet ediliyor:

Bir kaç Yahudi bilgin Allah Resulü’nün -s- huzuruna çıktı ve en bilge olanı hazretten bazı konularla ilgili sorular sordu. Bu sorulardan biri şöyle idi: Neden Allah teala gündüz saatlerinde otuz gün boyuca orucu senin ümmetine farz kıldı? Acaba başka ümmetlere de otuz gün oruç tutmayı farz kılmış mıydı? Allah Resulü -s- şöyle buyurdu: Hz. Adem -s- yasak ağacın meyvesini yedikten sonra yeryüzüne indiğinde meyvenin tesiri otuz gün karnında kaldı. Bu yüzden Allah teala onun soyuna otuz gün açlık ve susuzluğu farz kıldı ve gece saatlerinde yedikleri yüce Allah’ın onlara merhametiydi. Bu doğrultuda Allah benim ümmetime otuz gün oruç tutmayı farz kıldı. Allah Resulü -s- ardından şu ayetleri tilavet buyurdu:

Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.  

Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı).

Bu sözlerin üzerine Yahudi bilge: doğru söyledin ya Muhammed, dedi.

Kur'an'ı Kerim’in açıkça vurguladığı üzere, oruç Müslümanlardan başka İslam öncesinde tüm kavimler ve ümmetler için de farz kılınmıştı; gerçi onların orucu Müslümanların orucundan biraz farklıydı.

İlahi dinlerde oruç ibadetinin farklılıkları daha çok gün sayısı, oruç tutma biçimi ve nitelikleri ve detaylarıyla ilgilidir. Ancak tüm ilahi dinlerde oruç ibadetinin esas amacı nefsin tehzip edilmesi ve ruhun kötülüklerden arınması ve acıların ve afetlerin bertaraf edilmesidir.

Bu çerçevede tüm ilahi paygamberler ümmetlerine oruç tutmayı emretmiş, ancak her biri bu ilahi vacip için belli bir yol izlemiştir.

Örneğin İslam dininde oruç süresi mübarek Ramazan ayı günlerinde şafak sökmeden güneş batımına kadardır. Ancak diğer dinlerde ve örneğin Yahudilerde oruç ibadeti çeşitli şekillerdedir. Örneğin Yahudiler yemekten imsak etme orucundan başka sükut orucu da tutuyor, ki bu oruç adak, yemin ve benzeri durumlarda onlara vacip oluyor. Oysa İslam dininde bu tür bir oruç caiz değildir. Yine Hristiyanlar oruç tuttukları günlerde et yemekten sakınırken, öğün sayısını da kısıtlıyor.

Oruç, kutsal kitaplarda açıkça gelen ve hepsinde bu ibadetin günahlardan arınmaya ve maneviyata yaklaşma vesilesi olduğu belirtilmiştir. Örneğin Hz. İdris kendi kitabında şöyle diyor:

Ne zaman oruç ayına girerseniz, kendinizi her türlü kötülükten ve günahtan arındırır ve Allah için ihlaslı ve nurani kalp ve kötü düşüncelerden temizlenmiş halde oruç tutun. Bu ibadette sadece ağzınız yemeklerden imsak etmemeli, aynı zamanda organlarınız da günahlardan uzak durmalıdır.

İlahi peygamberlerin oruç ibadetleri hakkında bu ibadetin ne denli seçkin olduğunu ortaya koyan ilginç rivayetler edilmiştir.

Bu bağlamda İslam Peygamberi’nin -s- sahabesi İbni Abbas hakkında şöyle anlatılıyor:

Adamın biri İbni Abbas’tan sordu: Tarihin seçkin insanlarının orucu nasıldı? İbhi Abbas yöyle cevap verdi: Allah Resulü -s- buyurdu: En üstün oruç kardeşim Hz. Davud’un orucu idi ki yıl boyunca bir gün oruç tutar ve bir gün tutmazdı. Hz. Süleyman da her ay ilk üç günde, ayın ortasında üç günde ve ayın sonunda da üç günde oruçluydu. Hz. İsa her daim oruç tutardı ve Hz. Meryem de daima iki gün oruçlu ve iki gün oruçsuzdu.

Ramazan ayının yılın diğer aylarına nazaran bereketi ve kutsallığı sadece oruç ibadeti ve oruç tutma yüzünden değil, aynı zamanda bu mübarek ve kutsal ayda ilahi rahmet ve bereketin kullara daha fazla nazil olmasındandır ve bu ayda çok özel dini hadiseler gerçekleşmiştir. İslami rivayetlere göre Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an'ı Kerim gibi büyük ilahi kitaplar Ramazan ayında nazil olmuştur.

İmam Cafer Sadık -s- şöyle buyurur: Tevrat Ramazan ayının 6., İncil 12., Zebur 18. ve Kur'an'ı Kerim Kadir gecesinde nazil olmuştur.

Ramazan ayı, Allah tealanın Kur'an'ı Kerim’de adından söz ettiği tek aydır ve sözcük anlamı şiddetli sıcaklık ve yakmaktır. İslam Peygamberi -s- şöyle buyurur: Ramazan bu adla adlandırıldı, zira günahları yakar

İmam Seccad -s- Sahife-i Seccadiye adlı kitapta mübarek Ramazan ayını karşılama konusunda gayet açık ve akıcı bir dille bu aydan söz etmiş ve bu bereketli ayın hakikatini aydınlatmıştır. İmam Seccad -s- şöyle buyurur:

Hamd ve şükür bize hidayet yollarından biri olan, kendi ayı, Ramazan ayının yolunu açan Allah’a mahsustur. Oruç ayı, İslam ayı, kötülüklerden arınma ayı, sınav ayı, kıyam ayı, insanları hidayete erdirmek üzere Kur'an'ı Kerim’i nazil ettiği ayı... ardından bu aya sunduğu sayısız hürmet ve faziletle bu ayın diğer aylara üstünlüğünü aşikar etti. Bu ayın büyüklüğünü göstermek için diğer aylarda helal kıldığı her şeyi bu ayda haram etti. Ve bu ayın hürmetine her türlü yemeyi ve içmeyi yasakladı ve bunun için belli bir süre belirledi, öyle ki oruç tutan insan belirlenen zamandan daha erken orucuna başlamasına ve orucunu gecikme ile bozmasına müsaade etmedi. Ardından bu ayın gecelerinden bir geceyi seçti ve bin ayın gecelerinden daha üstün kıldı ve ona Kadir gecesi adını verdi. Bu ayda melekler ve Cebrail Allah’ın emri üzerine O’nun istediği kula nazil olur, değişmez kaderi ile beraber.  Bu gece meleklerin selam verdiği gecedir ve bereketleri sabah şafak sökünceye dek devam eder.İmam Seccad -s- yine bir başka vecizesinde çok güzel sözlerle Rabbinden şu talepte bulunur:

Ey yüce Rabbim, Ramazan ayını bizim ibadetimizle doldur ve gecesini gündüzünü bizim itaatimizle beze. Bize günlerinde oruç tutmak ve gecelerini senin huzurunda namaz ve yalvarış ve huşu ile sabahlamayı nasip et.