Ortadoğu gelişmeleri
Bültenimizi geçen hafta Ortadoğu bölgesinde yaşanan önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.
Bölge ülkelerinde Dünya Kudüs günü yürüyüşlerinin düzenlenmesi,
Ürdün’de hükümet karşıtı protesto eylemlerinin devam etmesi,
Arap dünyasında gerginliğin bir yılını tamamlaması,
Geçen hafta Ortadoğu bölgesinin önemli gelişmeleriydi.
Geçen hafta mübarek Ramazan ayının son Cuma günüydü. Bundan 39 yıl önce İran İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni’nin -ks- hikmetli tedbiri ile ve Filistin ülküsünün savunulması ve korsan İsrail cinayetlerinin dünya kamuoyuna açıklanması için Ramazan ayının son Cuma günü Kudüs günü olarak adlandırıldı. O yıldan sonra her yıl Kudüs gününde dünyanın çeşitli ülkelerinde Filistin milletine ve ülküsüne destek için yürüyüş düzenliyor.
Bu çerçevede geçen hafta Cuma günü Ortadoğu bölgesinin bir çok ülkesinde Kudüs günü yürüyüşü düzenlendi.
Bu arada 2018 dünya Kudüs günü yürüyüşleri ABD büyükelçiliğinin illegal olarak Kudüs’e taşınması, eli kanlı rejim İsrail’in Filistin milletine karşı cinayetlerini şiddetlendirmesi ve ayrıca bazı Arap rejimlerin elebaşılarının ihaneti ve korsan İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeleri veya bu rejimi tanımaları yüzünden ayrı bir önem arzediyordu.
Dünya Kudüs gününde ve yine büyük geri dönüş yürüyüşünün 11.Cuma gününde binlerce Filistinli Gazze şeridinde Kudüs için milyonluk eylem başlığı altında bir eylem düzenlediler. Bu eylemlerin sırasında ise dört Filistinli katil siyonistlerin kurşunlarına hedef olup şehit düştü, 620 kişi de yaralandı.
Filistin kurtuluşu için demokratik cephe siyasi bürosu üyesi Tellal Ebu Zarife Filistin halkının Kudüs günü yürüyüşüne katılmaları konusunda yaptığı açıklamada, Filistin milleti ABD’ye veya işgalci siyonistlere Kudüs kentine el uzatmalarına asla izin vermeyeceğini belirtti. Ebu Zarife ayrıca bazı Arap rejimlerin katil İsrail rejimi ile ilişkilerini normalleştirme girişimlerini eleştirerek Filistin milleti ve direniş ekseni işgalci siyonistleri ve ayrıca tüm uluslararası yasaları hiçe sayarak orman kanununu izleyen ve bu rejim destek verenleri hezimete uğratabileceğini vurguladı.
Dünya Kudüs gününde Suriye, Yemen, Ürdün, Bahreyn, Irak ve Lübnan milletleri de büyük yürüyüşlere katıldı. Yemen halkı dünya Kudüs günü dolaysıyla bu ülkenin çeşitli kentlerinde ve eyaletlerinde Filistin ülküsüne bağlı olduklarını ve Filistin’in kurtuluşu ve nifak ve münafıklarla mücadele etmeye hazır olduklarını haykırdı.
Bahreyn halkı da dünya Kudüs günü yürüyüşüne katılarak Filistin ülküsüne ve mukaddesatına bağlı olduklarını belirterek Halife rejiminin Tel aviv ile ilişkilerini normalleştirmesini kınadı.
Lübnan halkı da dünya Kudüs günü dolaysıyla düzenledikleri yürüyüşte Filistin ülküsüne desteklerini ve işgalci İsrail rejiminin cinayetlerini kınadı.
Lübnan Hizbullah hareketi genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah da dünya Kudüs günü dolaysıyla Lübnan’ın güneyinde binlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmada Amerika yönetiminin en tehlikeli komplosu yüzyılın anlaşması olduğunu, bu anlaşmanın amacı Filistin meselesini bitirmek ve Kudüs’ü siyonistlere teslim etmek olduğunu vurguladı.
Lübnan Hizbullah hareketi genel sekreteri Nasrullah konuşmasını şöyle sürdürdü: bugün Kudüs üç sorunla karşı karşıyadır. İlk sorun siyonist rejimin dünya ülkeleri tarafından tanınması ve Amerika’nın isteklerine karşı teslim olmalarıdır. İkinci sorun, Kudüs nüfusunun yapısı ve bu kutsal kentin sakinlerinin kimliğinin değiştirilmesidir. Üçüncü sorun kudus kentinde mukaddesat ve özellikle Mescid-i Aksa ve bu mübarek caminin avlusuyla ilgilidir.
Seyyid Hasan Nasrullah konuşmasının devamında son yıllarda Arap dünyasında yaşanan gelişmeler son yetmiş yılda yaşanan gelişmelerden çok farklı olduğunu belirterek şöyle devam etti:
Bazıları kalemleri ve dilleri ile siyonistlerin Filistin ve Kudüs’te hak sahibi olduklarını ilan ettiler. Bu durumdan Arabistan rejimi sorumludur. Düşmanlar gelecek kuşakların Filistin’i unutmalarını umuyor. Bugün kuşakların savaşı devam ediyor, fakat Gazze şeridinde on binlerce kişinin siyonist askerlerin karşısında durduklarını ve onlardan korkmadıklarını görüyoruz.
Ürdün geçen 30 Mayıs’tan bu yana hükümet karşıtı protesto eylemlerine sahne oluyor. Bu eylemler geçen hafta da devam etti. Ürdün’de itirazların şiddeti, protestocular başkent Amman’da başbakanlık binasını ele geçirmeye çalışacak kadar şiddetliydi, ancak bu girişim protestocularla güvenlik güçlerinin çatışmasına yol açtı.
Ürdün’de halkın protesto eylemlerinin tetikleyen sebep, bu ülkenin parlamentosunda gelir vergisi yasa tasarısıydı. Bu yasa tasarısı ürdün’de sendikaların itiraz hareketini tetikledi. Amman yönetimi ayrıca halkın ekmeğine ödediği sübvansiyonu da kesti. Bu arada hükümet yakıt ve elektrik fiyatlarını da yükseltmek istiyordu, ancak halkın geniş çaplı itirazları yüzünden Ürdün kralı ikinci Abdullah geçici olarak bu kararın askıya alınması talimatı verdi.
Ancak kral Abdullah’ın talimatı işe yaramadı ve halk protesto eylemlerini sürdürerek başbakanın istifa etmesini istedi. Sonunda ve protesto eylemlerinin dördüncü gününde Ürdün Başbakanı Hani Mulka istifa etti ve Ürdün kralı ikinci Abdullah dünya bankasının eski ekonomisti Ömer Razaz’dan yeni hükümeti kurmasını istedi.
Geçen hafta Ürdün polis şefi Fadıl Hamud son günlerde yaşanan huzursuzlukların sırasında 60 kişi gözaltına alındığını ve güvenlik güçlerinden de 42 kişi yaralandığını açıkladı.
Öte yandan Ürdün’de itirazların tarmanması ve Amman yönetimi fark körfezinde Arap liderleri gizlice uyarmasının ardından Arabistan kralı Salman BAE, Kuveyt ve Ürdün’le birlikte dörtlü bir zirve düzenlenmesini istedi.
Arabistan kralı Salman bin Abdulaziz Ürdün, BAE ve Kuveyt liderleri ile Ürdün gelişmeleri hakkında yaptığı müzakerelerin ardından Arap dünyasının durumunu ele almak ve Arap ülkelerinde istikrar ve güvenliği sağlamak için bir oturum düzenlenmesini gündeme getirdi. Söz konusu dörtlü zirvenin gelecek Pazar günü ürdün’ün iktisadi krizden çıkış yollarını ele almak üzere düzenleniyor.
Aslında Suud kralı Ürdün’de itirazları ele almak için dörtlü zirveyi, bazı gözlemcilere göre bizzat Ürdün’de protesto eylemlerinin yayılmasında eli bulunduğu bir sırada gündeme getirdi. Zira Suud rejimi Ürdün’ün Filistin milletine destek vermesi ve Amerika’nın tek yanlı bir kararla elçiliğini Kudüs’e taşımasını eleştirmesinden öfke duymaya başladı ve gözlemcilere göre Ürdün’ü karıştırarak kral Abdullah’ın kulağını çekmek istedi.
Buna karşın Ürdün kralı ikinci Abdullah Mısır’a doğalgaz ihracatının kesilmesi, ülke sınırlarının ticarete kapanması, Irak ve Suriye savaşları ve ülkesinde Suriyeli mültecilerin varlığı Ürdün’de iktisadi sorun yaratan etkenler olduğunu açıkladı.
Geçen hafta Salı günü, Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın Katar ile yaşadıkları gerginliğin birinci yıldönümüydü. Söz konusu dört ülke 5 Haziran 2017 tarihinde Doha yönetimi ile tüm ilişkilerini kestiklerini ilan ettiler. Bu gerginliğin devamında söz konusu dört ülke Katar ile ilişkileri yeniden başlatmak ve Katar’a uyguladıkları kuşatmayı kaldırmak için İran ile ilişkileri kesmek, Katar’daki Türkiye’nin askeri üslerini kapatmak, el Cezire TV kanalını kapatmak, Hamas ve ihvanilere desteği kesmek gibi toplam 13 şartı ileri sürdüler. Ancak Doha liderleri bu şartların Katar’ın milli egemenliğine aykırı olduğunu belirterek ileri sürülen şartları reddettiler.
Kuşkusuz bu gerginliğin devam etmesi Katar’a zarar vermekten ziyade, Suud rejiminin bölgesel politikalarının hezimetidir, nitekim bu durum Suud rejimi Katar’a karşı konsensüs sağlayamadığını göstermektedir.
Arabistanlı ünlü yazar Cemal Kaşıkçı bu gerginliğin devam etmesi konusunda şöyle diyor: Riyad Katar’ı dize getirme politikasında başarısız oldu.
Öte yandan IMF de Mart 2018’de bir rapor yayımlayarak bu gerginliğin Katar üzerindeki etkisi tahmin edildiği gibi olmadığını ve kuşatmanın tesiri geçici olduğunu belirtti.
Katar’ın Rusya büyükelçisi Fehed bin Muhammed Atiyye de Suud rejiminin bölgedeki dosyalarda art arda hezimete uğradığını ve sürekli hesap hatası yaptığını belirterek Suud ele başlarının akli dengeleri ve ruh sağlığından kuşkulu olduğunu açıkladı.