Ortadoğu gelişmeleri
Bültenimizi geçen hafta Ortadoğu bölgesinde yaşanan önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.
Hayfa – Fars körfezi demiryolu, yüzyılın anlaşması adlı kumpasın iktisadi açıdan tehlikeli boyutunun simgesi,
Yemen’de Suud ittifakında çatlakların belirmesi,
Arabistan ve Fars körfezi ülkeleri arasındaki toprak anlaşmazlığı,
Bugünkü bültenimizin üç önemli Ortadoğu gelişmesini oluşturuyor.
Geçen hafta Filistin gelişmeleri, Amerika devletinin Ortadoğu bölgesi için kurduğu ve yüzyılın anlaşması adını verdiği kumpasın bazı yeni boyutlarının ifşa edilmesinin etkisi altında kaldı.
Öte yandan Yemen gelişmeleri de Suud rejiminin başını çektiği ittifakın Hudayda savaşında hezimete uğramasından sonra ittifak içinde yaşanan çatlaklardan etkilendi. Bu çerçevede Arabistan içinde de Fars körfezinde yer alan Arap ülkelerin aralarında yaşanan bu anlaşmazlık ve çatlaklara paralel olarak ihtilafların tırmandığı gözlendi.
Bültenimizin başında ilkin Filistin gelişmelerine göz atmak istiyoruz.
Geçen hafta İsrail’in ikinci TV kanalı siyonist Başbakanı Benyamin Netanyahu ve yol ve ulaştırma Bakanı İsrail Kats’ın işgal altındaki Filistin ile Suudi Arabistan arasında bir demiryolu projesini onayladıklarını duyurdu.
Söz konusu demiryolu ticari bir koridor olarak işgal altındaki Filistin’i Fars körfezinde yer alan Arap emirlikleri ve tam olarak da Arabistan ile birleştireceği açıklandı.
Söz konusu TV kanalının siyaset meseleleri uzmanı Danes Fais konu ile ilgili yaptığı açıklamada, inşa edilecek demiryolu, Batı şerianın en kuzeyinden ve Ürdün ile ortak sınırından geçerek Arabistan topraklarına ulaşacağını belirtti. Siyonist uzman Fais, demiryolu projesinin mali kaynağını Amerika temin edeceğini, projenin amacı ise İsrail ile Arabistan ilişkilerini takviye etmek olduğunu ifade etti.
Son aylarda bazı Arap rejimlerin korsan İsrail rejimi ile ilişkilerini normalleştirme sürecinde ciddi bir hız artışı dikkat çekiyor. Gerçekte uzlaşmacı Arap rejimleri son dönemde artık bebek katili İsrail rejimi ile ilişkilerini geliştirmek istediklerini gizleme ihtiyacı bile duymuyor.
Şimdi ise bu proje siyonist rejim demiryollarını Ürdün’e ve oradan da Arap emirliklerine bağlayarak Tel aviv’in ulaştırma sistemini tüm Arap ülkelerinin ulaştırma sistemi ile bütünleştirmek istiyor.
Gerçekte siyonistler Hayfa – Fars körfezi demiryolu projesi ile bu İsrail’i bölgenin ulaştırma ve nakliyat merkezine dönüştürmek ve Hayfa limanını da Asya kıtasını Avrupa ve Afrika kıtalarına bağlayan halka haline getirmek istiyor. Öte yandan söz konusu demiryolu projesinin tamamlanması ile birlikte Arap emirlikleri doğal olarak korsan İsrail ile ilişkilerini normalleştirme sürecine girmiş oluyor, nitekim bu demiryolu projesi de gelecekte Arap emirliklerin İsrail ile resmi ilişkilerini başlama bahanesi olacağı anlaşılıyor. Aslında bu demiryolu projesini yüzyılın anlaşması adı verilen projenin bölgeye yönelik sömürü planının iktisadi boyutu şeklinde okumak gerekiyor.
Geçen hafta Malezya yönetimi Arabistan’ın Yemen’de başını çektiği ittifaktan çekilme kararı aldı. Bu kararın yanı sıra Sudan’ın da ittifaka ortaklık etme konusunda kuşku duyduğu açıklanması, tecavüzcü ittifakın dağılma sürecine girdiğinin işaretleri olarak yorumlandı.
Malezya yönetiminin Suud rejiminin Yemen tecavüzünde kurduğu ittifaktan çekilme kararı bölge ve dünya medyasında geniş yankı bulması başlı başına bu haberin önemli olduğunu ortaya koydu.
Malezya savunma Bakanı Muhammed Sabu konu ile ilgili yaptığı açıklamada şöyle dedi: Biz Malezya’da İsrail dışında Asya, bölge ve dünya genelinde tüm ülkelerle iyi ilişki istiyoruz ve Malezya Suudi Arabistan’ın başını çektiği ittifaktaki güçlerini geri çekiyor.
Gerçi bu karar Malezya’nın yeni yönetiminin kararıdır ve bu ülkenin iç siyaset arenasında yaşanan değişikliklerin çerçevesinde değerlendiriliyor, ama yine de Suud ittifakın Yemen’e dayattığı savaşın yıpratıcı boyut kazanması ve bedelinin ağırlaşması ittifakta yer alan ülkeleri bu tecavüzün kısa vadede sonuca ulaşma konusunda umutsuzluğa sürüklediği ve hatta bu ittifakta çatlaklar oluşturduğu anlaşılıyor. Bu arada Malezya yönetiminin yeni kararı Suud ittifakında yer alan diğer üyeleri ve özellikle Sudan yönetimini ve Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’i de zor durumda bıraktığı ve Yemen’deki kayıpları ağır olduğundan bu ülkedeki askerlerini geri çekme kararına yönelttiği ifade ediliyor.
Bu çerçevede geçen hafta Ray El-Yom gazetesi şu ifadelere yer verdi: Malezya’nın yeni yönetiminin Suud ittifakı çerçevesinde Yemen’deki güçlerini geri çekme kararı ve Sudan güçlerinin de bu yıpratıcı savaşta ve özellikle Hudeyde operasyonunda kayıp sayısının artması ve yine Ensarullah hareketinin füze gücünün anlaşılmasının ardından Sudan güçlerinin de Yemen’den çekilmesi beklenen bir durum gibi gözüküyor.
Öte yandan bu gelişmelere paralel olarak geçen hafta Arabistan ile Fars körfezi ülkeleri arasında toprak anlaşmazlığı da şiddetlenmeye başladı.
Geçen hafta Suud rejiminin Arabistan ve Kuveyt arasında kalan tarafsız bölge ve ortak petrol sahaları hakkındaki açıklamaları Kuveytli aktivistlerin sosyal paylaşım sitelerinde öfkelerine yol açtı. Kuveytli vatandaşlar, Suud rejimi Kuveyt petrolüne göz diktiğini ve Kuveyt’in petrol sahalarına musallat olmaya çalıştığını belirtti.
Kuveytli aktivist Salih bin Zeyd, Suud rejimi Kuveyt’e 10 milyar dolar zarar verdiğini ve bu da Hafaci ve Vafre ortak petrol sahalarında faaliyetlerin durmasından kaynaklandığını belirtti.
Salih bin Zeyd, Arabistanlı yetkililerin son açıklamaları ise Riyad rejimi Hafaci ve Vafre ortak petrol sahalarını ele geçirme peşinde olduğunu vurguladı.
Aslında Suud rejiminin Kuveyt’e yönelik hareketliliği ve askeri girişimleri 1990 yılında Irak’ın Saddam döneminde Kuveyt topraklarına karşı saldırmasından önce hakim olan atmosferi hatırlatıyor.
Kuveyt’in stratejik etüt merkezi Başkanı Sami Ferec de bu konuda yaptığı açıklamada, Kuvveyt yönetimi Akir anlaşmasını uluslararası mahkemeye taşıması gerektiğini belirtti.
Akir anlaşması Aralık 1922 tarihinde Hasa bölgesinde yer alan Akir limanında imzalanan bir sınır anlaşmasıdır. Şimdi ise Arabistanlı yetkililerin iki ülke arasında tarafsız bölge ilan edilen topraklarda yer alan petrol kuyuları ile ilgili açıklamaları bölgede külün altında kalan ateşi yeniden alevlendirerek Suud hanedanının yayılmacı politikalarını gün ışığına çıkardı.
Akir zirvesi Eylül 1922 tarihinde Necd valisi, Irak ve Britanya temsilcileri arasında gerçekleşmiş ve Kuveyt sınırlarının durumu ele alınmıştı. Bu süreçte Arabistan ve Kuveyt arasında çizilen sınırlarda tarafsız bir bölge de ortaya çıktı. Bu bölgenin yüzölçümü ise 5 bin 770 kilometrekare civarındaydı.
Arabistan ve Kuveyt arasında 2014 yılında baş gösteren ihtilaf, tarafsız bölgede yer alan Hafaci ve Vafre petrol sahaları başta olmak üzere tüm petrol sahalarının kapatılmasına yol açtı ve şimdiye kadar da buradaki kuyuların yeniden faaliyete başlaması doğrultusunda sarfedilen tüm çabalar sonuçsuz kaldı.
Gerçekte Fars körfezi bölgesinde yer alan tüm Arap emirleri arasında sınır anlaşmazlığı yaşanıyor. Belki de dünyanın hiç bir bölgesinde Fars körfezinde olduğu gibi ülkelerin ve siyasi aktörlerin arasında bu kadar anlaşmazlık yaşanmıyor. Fars körfezinde yer alan Arap emirliklerinin arasında 50’yi aşkın sınır anlaşmazlığı bulunuyor. Bu durum ise bölgeyi hiç beklenmedik olaylara gebe olduğunu gösteriyor.