Eylül 14, 2018 18:21 Europe/Istanbul

Bugünkü bölümde bu diyarda bulunan başka dinlere ait binalar ve yapıları ele alacağız.

Saint Stepanos(Aziz Stepanos) ve Kara Kilise adıyla da tanınan Saint Thaddeus(Aziz Thaddeus) manastırları hem Hristiyanlık tarihi açısından ve hem mimari ve sanat bakımından İran'da bulunan başka kiliseler ve manastırlara göre özel bir öneme sahipler ve Tebriz etrafında bulunan cazip turistik noktalardan sayılmaktadırlar. Bu gibi başka dinlere ait yapıların, İslami yapıların bulunduğu ortamda varlıklarını sürdürmesi, İran'daki İlahi dinlerin barış içinde bir arada yaşamasının göstergesidir.

 

Kimilerine göre İran kavimler ve dinlerin kavşağı olarak adlandırılmıştır. İran'da izi bulunmayan dinlerin sayısı çok az diyebiliriz. İranlı bir peygamber olan monoteist Zerdüşt'ün yanında, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi İbrahimî dinlerin tümü, zuhur ettikleri dönemlerden itibaren İran'da kendine has kitleye sahip olmuşlardır. Doğal olarak bu gibi dünyanın büyük dinlerinden, İran'da eserler ve izlere rastlamak da mümkündür. Bu geniş topraklarda geriye kalan bu yadigârlar farklı dinlerin barış içinde bir arada yaşama gerçeğini gözler önüne serip beşeri kültürel mirası olarak bölgeye de değer katmışlardır.

 

İran'daki Kiliseler ve Manastırlar daha çok Doğu Azerbaycan ve Batı Azerbaycan eyaletlerinde bulunmakla beraber Tahran ve İsfahan gibi önemli tarihi geçmişe sahip şehirlerde de varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu dini yapılar Hristiyanlar tarafından saygı görmekle beraber mimari ve sanat bakımından da görkemli ve göz alıcı eserler olarak hafızalara kazınmışlar. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü ya da UNESCO, 2008 yılında İran Azerbaycan bölgesinde bulunan 20 kilise, manastır ve ibadethanesini Dünya Kültürel Mirası listesine aldı.

 

Çaldıran ovasında bulunan Kara Kilise, iran'da var olan en eski Hristiyan yapıtlarındandır. Bu manastırın adı, yapımında kullanılan siyah taşlardan dolayıdır. Ama Ermeniler bu manastırı, Thaddeus adıyla tanırlar. İşte bu isim Hristiyanlığın İran'a gelmesiyle doğrudan ilişkilidir. Thaddeus Hz. İsa'nın yardımcılarından biri olup Hristiyan dinini yaymak için Hindistan'a doğru giderken yolun ortasında, bugünkü Kara Kilisenin bulunduğu noktada vefat eden kişinin ismidir.

 

Thaddeus manastırı bitişik iki binadan oluşmaktadır. Birisi siyah renk ve diğeri de beyaz renktedir. Birisi 700 yıllık ve öbürü de 200 yıllık. Bugünkü manastırın eski bölümü 14'üncü yüzyıl yani İlhanlı dönemine aittir. Bu yüzyılın başlarında şiddetli bir deprem Thaddeus manastırının yıkılmasına sebep olmuştur.  Bu olayın ardından manastırın başrahibi olan piskopos Zakarya bu binanın yeniden yapılmasında büyük çaba göstermiştir. Onun çabaları sonucunda ortaya çıkan yapıt, bugünkü binanın temel bölümünü oluşturmuş ve apsis kısmını da içine almıştır.

 

Manastırın doğu kısmı, 500 yıl sonra siyasi saikler sebebiyle beyaz taşlarla kaplanmıştır. 19'uncu yüzyılın başlarında Rus çarı Kafkasya Hristiyanlarını himaye altına almak bahanesiyle İran topraklarına saldırmak istediği zaman, İran'ı yöneten Kaçarlar hanedanı Hrıstiyan Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapmasından korkup Ermenilerin gönlünü almaya çalışmıştır. Fethali Şah Kaçar'ın veliahdı olan ve aynı zamanda İran ordusunun başında bulunan Abbas Mirza, Thaddeus manastırını Batı tarafından genişleterek beyaz taşlardan bir bina inşa edip güzel taş yazıtları ve çan kulesini de yaptırdı.

 

Kara Kilise'nin siyah kısmı ise daha az süslemeyi barındırıyor. Gerçekte Piskopos Zakarya binanın restorasyonunu yaparken eski kilise yani siyah kilisenin kubbesinin üstünde geometrik süsler ve nakışlar bulunduran beyaz taşlar yerleştirmiştir. İşte beyaz kısımda bulunan süslemeler, siyah bölümde bulunan süslemelerin tam karşısında duruyor,  böylece Kara Kilise'de tarihi bir binanın süslenmesi alanında şaheser bir yapıt ortaya çıkıyor. Bu süslemeler, kireç taşlarından yapıldığı için ve doğal olarak rahatça şekil verilir ve oyulabilir olmalarından dolayı, bu binayı özel ve özgün bir hale getirmiştir.

 

Çeşitli çiçek nakışları ve Hz. İsa Havarilerinin resimleri ve hatta Hz. İsa'nın resmi ve Hz. Meryem'in resimleri bu manastırda göze çarpan bir diğer öğelerdir. İlginç olan, Firdevsi'nin Şehnamesinden alıntılanmış hikâyelerden resimlerin de burada yer almasıdır.

Dünya mirası olan Kara Kilise, Şah İsmail Safevi'nin Veziri olan Seyyid Sadrıddin türbesi, Çaldıran savaşı şehitlerinin mezarlığı ve diğer tarihi eserlerin Çaldıran şehrinde bulunması bu şehrin turistik ve tarihi önemini artırmış ve yerli ve yabancı turistlerin buraya akın etmelerine sebep olmuştur.

 

Aziz Stepanos ya da diğer adıyla Saint Stepanos manastırı İranlı Ermenilerin Kara Kilise'den sonra ikinci önemli kilisesi statüsündedir. Bu dini bina Culfa şehrinin Batısında 17 kilometre mesafede, Kızıl Vank(Kızıl Manastır) bölgesinde yer almaktadır.

Bu manastır Şam adlı harabe bir köyün yakınında yer almasından dolayı yerli halk arasında Harabe Kilisesi adıyla da tanınır. Bu manastırın orijinal ismi olan Stepanos, Hz. İsa Havarilerinden olup aynı zamanda Hristiyan'ın yayılmasının ilk şehidi sayılan kişinin isminden alınmıştır.

 

Bir kilisenin bu bölgede var olması bu bölgedeki insanların eski zamanda Ermeni olduklarını gösteriyor. Birinci dünya savaşından sonra bu yerli halk başka yerlere doğru göç etmeye başlamışlardır.

Saint Stepanos manastırı her yıl özel bir günde, Ermeni konseyinin kararlaştırdığı bir tarihte,  dünya Hristiyanlarının toplantısına ev sahibi yapmaktadır. Bu tarihte bu kiliseyi ziyarete gelenler ise mum yakıp ibadet etmeyle meşgul olurlar.

 

Çoğu Ermenilere göre bu manastırın temel taşları Hz. İsa'nın on iki Havarilerinden biri olan kişi tarafından atılmıştır ve bundan dolayı bu mekân Ermeniler için büyük kutsallık taşımaktadır.

Manastırın yokuşlu olan giriş bölgesi, arabaların durduğu alandır. İlk bakışta, daha yüksek bir irtifada, manastırın taş kubbesi, ağaçlar arasından görünüyor. Taşla örtülmüş ve ortasında 5 metre uzunluğunda ve 5.7 metre eninde olan kümbet şeklinde bir taş kapı ve etrafındaki koni biçimindeki kulelerin yer aldığı kısa bir dönemecin ardından manastırın tamamı gözünüzün önünde kendini gösteriyor ve böylece seyyahlar ve turistleri bu tarih dönemecinde gezip dolaşmaya ve bu güzellikleri seyretmeye çağırıyor.

 

Büyük arkların altından geçip, koridorları gezdikten sonra yüksek ağaçlar altında, serin ve soğuk suların civarında, rahatça dinlenme imkânına sahipsiniz.

Culfa bölgesinin kışları soğuk ve yazları da nispeten sıcaktır. İlkbahar ve sonbahar mevsimlerinde ise gündüz hava buralarda ılımlıdır. Geceler ise hava soğuktur. Culfa ve Tebriz şehirleri arasındaki mesafeyi iki saatte kat edebildiğinizden dolayı çoğu Tebriz yolcuları ve turistleri bu bölgeyi de ziyaret etmeyi ihmal etmez.

 

Maku şehrinin yakınlarında yer alan Baron köyünün etrafında, Zorzor adı ve Kutsal Meryem adıyla da bilinen bir Hristiyan manastırı bulunuyor. Bu manastır güzel bir yapı olması itibariyle turistleri ve gezginleri buraya çekmektedir. Eskilerden dini, kültürel ve edebi eğitimin merkezi olan bu manastırın yapıcısı Aziz Thaddeus manastırının başpiskoposu Zakarya'dır.

 

Küçük Zorzor manastırı, haç şeklinde yapılmış olup o dönemki başka Ermeni kiliseleri gibi farklı büyüklükte olan oyulmuş taşlardan yapılmıştır. Bu manastırla ilgili merak uyandırıcı nokta ise bu manastırın asıl yerinde olmamasıdır. Çünkü Baron barajının inşa edildiği dönemde bu manastır asıl yerinden 600 metre uzak bir yere taşınmıştır. Bu tarihi eserin yerinin değiştirilmesi, İran tarihi ve kültürel mirasının korunması doğrultusunda yapılan en büyük işlerden olup eşi benzeri yapılmamış bir olaydır.

 

Tebriz şehrinin içinde ise İlahi dinlerin barış içinde bir arada yaşamasına dair başka semboller de mevcuttur. Tebriz'in önemli camilerinden sayılan tarihi Milli camiinin binası Afşar dönemine ait olup Tebriz şehrinin ipek yolu üzerinde bulunması itibarıyla bütün devirlerde Şiilerin, Sünnilerin ve Musevilerin vahdeti ve birliği için zemin hazırlamıştır. Mevcut kanıtlar ve belgelere esasen bu tarihi caminin yapımı Safevi sonrası dönemde yani Afşar döneminde başlamış ve bitirilmiştir.

 

Milli Camii eskiden beri Şiiler, Sünniler ve Musevilerin toplandığı bir mekân haline gelmiş, böylece farklı dinlerin ibadet ve dua ettiği yer olarak halk arasında tanınmıştır. Bu camideki farklı mezhep ve dinlere ait sembollerin olması bu dinler arasındaki dostluk, birlik ve sinerji hissinin bir göstergesidir. Bu caminin giriş kapısının üstünde taştan yapılmış iki mil mevcuttur. Söylentilere göre Safevi döneminde bu camin giriş kapısının etrafında iki minare de inşa edilmiştir. Bu cami, iki ayrı giriş kapısına sahiptir. Ayrıca mihrap sayısı ve cami avlusunun da iki olmasından dolayı Şii ve Sünni Müslümanlar eş zamanlı olarak ibadet imkânına sahipler.

 

Sözlü kanıtlar ve tarihi belgeler ve araştırmalara göre bu cami bir zamanlar Musivelerin de ibadet yeri olup giriş kapısının üztünde Hz. Davud Yıldızı sembolü yer alıyormuş. Bu caminin Necefgolihani tahkimatına yakın bir bölgede yer almasından dolayı, eski zamanlarda kervanların gidiş geliş yolunda yer alması ve etrafında bulunan iki minareden dolayı Milli Meçit adıyla tanınmıştır. Eski zamanlarda kervanların yollarını bulmaları ve kar fırtınası ve boran zamanlarında kaybolmamak için taştan yapılmış miller, kule görevi yaparak kervancılara yardımcı oluyormuş. Kimi tarihi köprülerin etrafında bulunan yapılar da bu konuyu kanıtlamaktadır.