Eylül 24, 2018 20:53 Europe/Istanbul

Tebriz Azerilerin anavatanında bulunan bir şehir olarak, bu bölgenin özel ve asil musikisini de temsil ediyor. Tanınmış Âşık musikisi, Azerilerin kimliğiyle yoğrulmuş ve gerçekte Azerbaycan musikisi Âşıkların sayesinde bir bütün haline gelmiştir.

Milletlerin sözlü edebiyatı, çok eski dönemlerden bize miras olarak kalan bir servet olarak akıl dolu bir yaratılışın göstergesidir. Bu edebiyat eski zamanlardan beri insanın emek ve çalışmasıyla beraber gelişip gitgide şekillenmiştir. Musiki, folklorun ayrılmaz parçalarındandır. Toplumlar ve kavimlerin musikisinin incelenmesi, sosyal ve kültürel alanda, musikinin incelenmesi olarak tanımlanmıştır. Bu tanımdan yola çıkarak bu bilim dalının antropoloji ve müzikolojinin karışımı olduğu ortaya çıkıyor.

 

Azerbaycan bölgesinde halk musiki sanatı, Aşık Musikisi adı ile tanınır. Aşık musikisi bu bölgenin kültürü ve sözlü edebiyatında büyük rol ifa etmektedir. Bir anlama, Aşıklar yaratıcılık, üreticilik ve sanatkarlık yeteneklerine sahip olan Azerbaycan'ın en mükemmel sanatkarlarıdırlar. Aşıklar, ister matem ister şenlik ortamlarında Azerbaycan'ın övülmesine, kahramanlarının kahramanlıklarını musiki eşliğinde anlatmasına büyük bir emek sarf etmişlerdir. Aşıkların bu emeği ise yerli halk tarafından büyük bir ilgi ile karşılanmıştır.

Aşıklar İslamiyet'ten önce Türk halkları arasında yaygın bir şekilde faaliyet ediyorlardı. Tahran'da bulunan Antik İran Müzesinde ve Paris'te bulunan Louvre Müzesinde, Elam medeniyeti bölümünde, Milat'an iki bin yıl önceye ait müzisyen heykelleri bulunmaktadır. Bu müzisyenler tıpkı Aşıklar gibi ayakta duruyor ve sazlarını da göğüslerine yaslıyorlar. Günümüzde örneği sadece Türk halkları arasında bulunan bu tür müzisyenler ve onların heykelleri, Aşık musikisinin uzun geçmişinden ipucu vermektedir. Aşıklar, dertlerin, kahramanlıkların ve milli destanların anlatıcısı ve kimi zamanlar da toplumun aksakalı ve kılavuzu olarak Azeriler arasında büyük bir saygı ve makama sahip olmuşlar. Bu saygı ve makamı, Aşıkların başrolünde olduğu Dede Korkut, Köroğlu, Aşık Arap vb. destanlarında görmek mümkün.

Azeriler arasında Aşıklara, ozan ve bahşî adları da verilir. 13'üncü yüzyılda yaşamış Safiyeddin Urmevi ve 14'üncü yüzyılda yaşamış Abdülkadir Maragaî dünyaca ünlü iki Azerbaycanlı müzisyendirler. Bu kişiler musiki biliminin temellerinin atılmasında büyük rol oynamışlardır.

Aşıklık sanatının Türk halkları arasında ne zaman oluştuğu ve geliştiğine dair net bilgiler elde bulunmamaktadır ama kimilerine göre Aşıklık Türk hayatı ve kimliği ile aynı düşünülmelidir. Azerbaycan bölgesinin tarihini ve edebiyatını araştıranlara göre İran'dan ve başka komşu ülkelerden elde edilen kimi yazılı belgelere esasen Aşıklık geleneği kadim Türk kavimlerinin inançlarına uyarlanmış ve böylece bu toplumun sosyal yapılarına uyum sağlayarak, şiir, musiki, söz ve toplu danstan oluşan özgün bir sanatın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İşte bu sanatın ismi daha sonraları Aşık geleneği olarak adlandırılmıştır. Bu sanat, uzun geçmişe sahip olmasına rağmen, Türk halkları arasında hala canlı ve zinde bir şekilde varlığını sürdürmekte, hatta İran, Türkiye ve eski Sovyetler birliği cumhuriyetleri gibi geniş bir alanda karşımıza çıkmaktadır. Çin'de de izlerine rastlanan Aşık geleneği, Türk olmayan halklar arasında, özellikle Gürcüler, Ermeniler vb. halklarda da kendine yer bulabilmiştir.

Aşıkları, Azerbaycan bölgesinin en mükemmel sanatkarları olarak adlandırabiliriz. Çünkü onlar hem söz sahibidirler ve şiir söylerler, hem de musikinin yaratıcısıdırlar ve şarkı, armoniyi de meydana getirerek, kendi söyledikleri şiirin ve yarattığı melodilerin icracısıdır. Aşıklar, eser yaratma, ortaya koyma ve onları icra etme yeteneğine sahipler ve başka taraftan da aşkı yanlarından eksik etmezler. İnsanların en büyük ve en manevi sanatı olarak bilinen aşkı, yaradanın insanın fıtratında yerleştirdiği aşkı. Bundan dolayı Aşıklar, yanlarında her zaman bulundurdukları aşkı kendi eserlerine kattıkları için, bir anlamda en mükemmel sanatkarlardırlar.

 

Aşık, elinde sazı olan bir müzisyen, nağmeler söyleyen bir şairdir. Aşık sazıyla anlam kazanır. Sazsız bir Aşık mükemmel bir sanatçı olamaz. Aşıkların nağmeleri ve şarkıları, Azerbaycan halkı arasında "Aşık Havaları" olarak bilinir. Aşıklar bu nağmeler ve melodiler vesilesiyle, duyguları, heyecanları, beğeniyi, çileyi, aşkı, istekleri ve halkın inançlarını bir sonraki kuşağa aktarıyorlar.

Aşıkların icrası, Azerbaycan bölgesinin farklı köşelerinde birbirinden  farkları da mevcuttur. Tebriz ve Karadağ gibi kimi bölgelerde, Aşıklar kendi hünerlerini grup şeklinde sergilerler. Balabancı, kavalcı ve zurnacıdan oluşan bu grupla birlikte Aşık da icrasını yapar. Batı Azerbaycan eyaleti gibi Azerbaycan'ın diğer bölgelerinde ise Aşık tek başına Aşık geleneğini icra etmeyi tercih eder.

Azerbaycan musikisinin, İran musiki makamlarına yakın olması, hatta kimi makamlarda aynı olmasına rağmen, bu iki milli musikinin icra edilmesi itibarıyla insanda farklı hislerin uyanmasına sebep oluyor. Azerbaycan musikisi, insanda kahramanlık ve cesaret dolu bir duygu uyandırırken, İran musikisi arifane bir hissin uyanmasına sebep olur. Elbette Azerbaycan musikisinde de arifane ve hüzün havaları ve makamları da mevcuttur ama bu makamları dinlerken bile umut ve canlılık hissi duyulur. Böylece Azerbaycan musikisinin her makamında hareketlilik ve coşku kendini göstermektedir.

Aşıklar, Azerbaycan bölgesinin her köşesinde sanatlarını ayakta ifa edip dik bir duruşla beraber mümkün olduğu kadar özel elbiseler ve eski Türk giyiminden miras kalan giyim tarzını andıran elbiseler giymeye çalışırlar. Bazı zamanlar, dinleyicileri ve katılımcıları heyecanlandırmak için, saz çaldıkları sırada, sazlarını da hareketlendirip sola, sağa, aşağıya yukarıya oynatırlar enselerine ve yer bile yaslarlar. Özellikle hamasi nağmeler icra ettikleri sıralarda bu gibi hareketliliğe rastlamak doğaldır. Aşıkların icrası sırasında dikkat edilmesi başka nokta da Aşıkların kendi ses tellerine, ses kalınlığına ve ses tonuna göre sazı akort etmeleridir. Böylece Tiz sese sahip olan Aşıklar kendi seslerine göre ve pes sese sahip olan Aşıklar da kendi seslerine göre sazı akort ederler.

 

Aşıklar tarafından çalınan şarkıları genel bir sınıflandırmada üçe bölebiliriz. Yukarı hava, aşağı hava ve orta hava nağmeleri. Yukarı hava ya da uzun hava nağmeleri, pes seslerle uyumlu olup sazın da buna göre akort edilmesini gerektiriyor. Aşağı hava ya da kısa havada ise bunun tam tersi geçerlidir. Usta Aşıkların iddialarına göre uzun hava nağmeleri Aşıkları yormaz, halbuki kısa hava nağmeleri, belli özelliklerinden dolayı ve icrasının zor olmasından olsa gerek, Aşıkların yorulmasına sebep oluyor.

Azerbaycan Aşıklarının anlattıkları destanları iki öbek halinde sınıflandırabiliriz. Birinci öbekte Dede Korkut, Kaçak Nebi, Köroğlu ve Şah İsmail gibi destanlardan oluşan hamasi destanlardır. Bu destanlar Azerbaycan halkı arasında Yiğitlik Destanı olarak bilinirler. İkinci öbekte ise lirik destanlar yer alır. Bu destanlar Azerbaycan halkı arasında Muhabbet Destanları olarak bilinirler. Aslı ve Kerem, Abbas ve Gülgez, Aşık Garip ve Şah Sanem, Tahir ve Zühre destanları Aşıklar tarafından anlatılan lirik destanların sadece bir kaçıdır.

Hamasi destanlarda, Aşıklar, yiğitlikleri, mertlikleri, savaşları, meydan okumaları ve halk pehlivanları ve yiğitlerinin hikayelerini anlatırlar. Bu kahramanlar ve yiğitlerin ağzından ise halkın kaderiyle bağlı olan istekleri ve arzuları dillendirilir. Bu tür destanların, daha fazla ilgi çekmesi için kimi zamanlar peri aşkı da destana eklenip destanı daha samimi bir şekle sokuyor.

Lirik destanlar ise, aşk, sevgi, berduşluk, duygusallık, vurulma hissi ve hasretle doludur. Bu destanlar, Aşıkların serbest bırakılmış hayal gücünü saz ve nağme aracılığıyla dinleyicilere aktarılması neticesinde dinleyiciler hayal dünyasında seyre çıkarlar. Bu tür destanlarda, aşk çok kutsal bir mahiyeti vardır. Sevgiliye kavuşmak isteyen âşık büyük çileler çekmelidir. Hatta ölümü bile göze almalıdır.

Eski zamanlarda, Aşıklar arasında bir adet varmış. Bu adet, Deyişme ya da bağlama olarak biliniyormuş. Bu adete göre aşıklar arasında karşılıklı şiir söyleme yarışması ve atışmalar düzenleniyormuş. Kaç gün bile devam eden bu deyişmelerde Aşıklar bir birleriyle destan söyleyerek yarışıyorlarmış. Doğal olarak aklında en çok nağmeyi ve şiiri tutan Aşık daha uzun süre şiir söyleyip saz çaldığı için yarışmayı da kazanıyormuş. Bu galibiyetin ödülü olarak da çoğunlukla kazanan Aşık yenilen Aşığın sazını elinden alıyormuş. Halihazırda bu adet İran'da yok olmuştur. Ama Türkiye'de hala varlığını sürdürmektedir.

 

Doğu ve Batı Azerbaycan'daki Aşıkların sazı neredeyse aynı şekildedir, fakat Batı Azerbaycan ve özellikle Urmiye şehrinin civarındaki Aşıkların sazlarının tel sayısı daha azdır. Aşık geleneğine ait destanlar ve nağmeler, anonim nağmeler, Azerbaycan sözlü edebiyatının önemli parçası sayılan Bayat makamında söylenmiş nağmeler, ninniler ve halk şarkıları hala Azerbaycan'ın her yerinde ve özellikle de İran göçebeleri arasında varlığını sürdürmektedir.