Maad; Allah'a dönüş - 17
Geçen bölümde insanın fani dünyadaki amellerinin berzah âleminde nasıl ona göründüğünden söz ettik ve dedik ki berzah âleminde maddi perdeler aralanır ve insanın amelleri bu âlemde nasıl görünmesi gerekiyorsa o şekilde görünür ve gerçekte her amel kendisine uygun bir şekilde insanın gözünde tecelli eder.
Buna göre insanın ibadetleri ve hayır amelleri berzah âleminde güzel yüzlü ve hoş kokulu karakterler olarak görünür, fakat kötü ameller, isyanlar ve zulümler çok tiksindirici ve kötü kokan karakterler şeklinde ortaya çıkar.
İnsanlar öldükten sonra ve maddi perdelerin bir kenara itilmesinin ardından berzah âleminden kendi ailelerine ve yakınlarına haber götürmeye meraklıdır. Berzah âleminde iyi durumda olanlar başkalarına yeni yaşamlarından ve ölümden sonra geldikleri berzah âlemindeki güzel yaşamından söz etmek ister. Bu insanlar maddi perdelerin aralanmasının ardından dünyevi yaşamlarında berzah âlemi ve yaşamından bildikleri çok eksik ve tamamen muğlak bir görüntü olduğunu anlar. Kuşkusuz bunun sebebi İslam'ın berzah âlemi ve özellikleri hakkında beyan ettikleri şeylerin eksik ve yetersiz ve muğlak olması değildir. Çünkü gerçekte ayetlerde ve rivayetlerde berzah âlemine has bir şekilde işaret edilmiştir, ancak insanlar dünyevi yaşamlarında ya bu noktalarla pek ilgilenmez, ya da bu noktaları anlamaktan acizdir.
Kur'an'ı Kerim'in bir çok ayetinde ve yine Allah Resulü –s– ve pak ehli beytinin –s– fertlerinden geriye kalan rivayetlerde ve beyanatta insanların uhrevi âlemde neler olduğu ve neler yaşanacağının sıradan insanlarca anlaşılamayacağına dair ifadeler yer alır. Kıyamet ve uhrevi âlemlerle ilgili Kur'an'ı Kerim ayetlerinde yer alan "Ma adrak" yani "sen ne bilirsin"tabiri, berzah aleminin şartlarının sıradan insanların idrak gücünün ötesinde olduğundan dünyevi insan için mümkün olmadığına işaret ediyor. Nitekim Mutaffafin suresinin 19. ayetinde liyyûn nedir, bilir misin? diye buyurur. Yine yüce Allah Hümeze suresinin 5 ve 6. ayetlerinde şöyle buyurur:
Hutame'nin ne olduğunu bilir misin? Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir.
Kur'an'ı Kerim'in bir çok ayetinde gelen bu tabirler açıkça dünyevi insanın kıyametin ve uhrevi âlemlerin hakikatini idrak edemeyeceğini gösterir, çünkü gerçekte kıyamet ve uhrevi alimler ve özellikleri dünyada yaşayan insanın şuur ve idrak gücünün dışındadır.
Tüm insanların dünyevi yaşamlarında hem kısıtlı ilimleri ve hem berzah âleminin hakikatlerini beyan etmekte sözcüklerin yetersizliği yüzünden uhrevi âlemlerin hakikat ve özelliklerinden pek haberi olmaz ve bildikleri şeyler genel ve muğlak bir görüntüdür. Bu bilinçsizlik tüm insanlarda ister kafir, ister mümin, ister fasık, ortaktır. Bu yüzden çeşitli derecelerde iman ve salih amel sahibi insanlar berzah âlemine ayak basar basmaz yepyeni ve tanımadık bir düzenle karşılaşır. Burada bu insanların dünyevi yaşamda farkında olmadıkları veya kendileri için muğlak olan bir çok şey aydınlığa kavuşur. O sırada bu insanlar kendi kendine keşke bu âlemin iyi haberlerini ve onları berzah âleminde güzel bir yaşam beklediğini mümin insanlara ulaştırabilseydik diye arzu eder.
Kur'an'ı Kerim Yasin suresinin 26 ve 27. ayetinde hidayete erdikten sonra şehitlik mertebesine de nail olan bir insanın böyle bir arzusunu şöyle beyan ediyor:
Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!" "Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını!"
Mümin ve salih insanların ölümden sonraki dünyaya yönelik bakışı, dar ve karanlık bir zindandan başka bir şey değildir. Bu insanlar fani dünyadan ayrılarak berzah âlemine ayak basar basmaz sanki dar ve karanlık bir dünyadan kurtulmuş ve mutluluk dolu bir dünyaya ayak basmış gibi olurlar. Bazıları ise sanki çok kötü ve korkunç bir kâbustan uyanmış gibi kendini rahat ve mutlu hisseder, nitekim bir hadiste belirtildiği üzere dünya mümin için zindan ve kâfir için cennettir.
Öte yandan suçlu ve günahkâr insanlar da berzah âlemine geldiklerinde dünyadaki arkadaşlarını berzah âleminin gerçekleri hakkında bilgilendirmeyi arzu eder. Bu zümre berzah âleminde katlanılamayacak kadar ağır azap ve baskıya maruz kalınca, bu durumu yakınlarına ve onlar gibi düşünenlere anlatmak ve onları gaflet ve cahillikten kurtarmak ister. Berzah âleminde azap çeken insan sadece yakınlarını değil, bütün insanları burada gördükleri ve hissettikleri şeyler hakkında haberdar etmek ister.
Aslında her insan hiç bilmediği ve aynı zamanda şaşırtıcı bir durumla karşılaştığında başkalarını da bu durumdan haberdar etmek ister. Bu arzu bazen feryatlar ve haykırmalar şeklinde tecelli eder, fakat dünyada hiç kimsenin bu feryatları duymaya gücü yetmez.
İslam Peygamberi'nin –s– sahabelerinden Cabir Bin Abdullah o hazrette şöyle buyurduğunu nakleder: Allah'ın düşmanı, yani kâfir bu dünyadan ayrıldığında ve cenazesi mezarına doğru götürüldüğünde, bu amelleri seyreden ruhu cenazesini taşıyanlara şöyle der: Ey kardeşlerim, acaba benim sesimi duymaz mısınız? Ben sizin kendi bedbaht kardeşiniz, yani benden şikâyetçiyim. Allah'ın düşmanı yani şeytan beni kandırdı ve beni azaba sürükledi. Sonra da bana yardım etmedi ve bana benim hayrımı istediği üzerine yemin etti ve bu hile ile beni kandırdı. Ben de size şikâyetçi oluyorum, beni kandıran dünyadan, ona güvendiğimde benimle çatıştı ve beni yere vurdu. Yine dostlarımı size şikâyet ediyorum ki beni ölümün eline bıraktılar ve sonra da beni yalnız bıraktılar. Ve yine evlatlarımdan size şikâyet ediyorum, çünkü onları destekledim ve kendimden üstün tuttum, ama benim malımı yediler ve beni ölüme teslim ettiler. Yine malım hakkında size şikâyet ediyorum ki Allah'ın hakkını heba ettim ve vebali boynumda kaldı ve başkaları bu maldan yararlandı. Yine evim hakkında şikâyetçiyim, çünkü varımı yokumu onu inşa etmek ve onarmak için harcadım, ama başkaları onu mesken edindi. Yine mezarda kalma süremin uzunluğundan şikâyetçiyim. Ey kardeşlerim, elinizden geldiğince, beni mezara gömmelerine müsaade etmeyin. Başıma gelenlerden siz sakının ve bilin ki beni ateş, zillet ve Allah'ın öfkesi ile müjdelediler. Şimdi Allah'a itaat etme yolunda müsamahakâr davrandığıma pişmanım. Eyvah ki inlemem ne uzun sürüyor. Hiç kimsenin hakkımda şefaati kabul görmüyor ve bana acıyacak hiç bir dostum yok. Eğer bir kez daha bana dünyaya dönüş izni verilseydi, iman yolunu tutar ve müminlerin saflarında yer alırdım.
İmam Ali –s– Tekasür suresini tilavet ederken, berzah ehli olanların kendi hallerini eşe dosta haber verme şevkinden söz ediyor ve şöyle diyor:
Onlar o âlemin zorluklarını ve tehlikelerini korktuklarından daha zorlu ve daha acılı buldular. Onlar o âlemin işaretlerini ve izlerini tasavvur ettiklerinden daha büyük buldular. O zaman her iki kader, ister berzahın nimetleri ve cenneti ve ister uhrevi azap ve sıkıntılar onlar için hazırlanmıştır ve bu da kıyamet gününe dek sürecektir. Sonuçta suçlular ve sapkınlar için en büyük korkular, mümin ve salih kullar için en yüksek derecede umutlar berzah âleminde ikamet boyunca hazırdır. O zaman eğer konuşma güçleri olsaydı, yine gördüklerini anlatmaktan aciz olurdu ve bu gördüklerinin nasıl bir şey olduğunu beyan edemezlerdi. Onlar bilinmeyen yollardan konuşur.015