İslam Âleminin Parlayan Firuzesi Tebriz-18
Bugünkü bölümümüzde de Tebriz şehrinin insanlarından olan tanınmış ve ünlü insanları konu edineceğiz.
Tebriz, bilim, farkındalık, sanat, kültür ve tarih şehri olmasının nedeni kültürlü insanlar ve bilimde önde gelen insanların yetiştirilmesidir. Bu şehir İran ve İslam Aleminin önemli bilim kutuplarından sayılır. Tebriz ilklerin şehri olarak modern cerrahinin babası, nümismatik veya sikkeciliğin babası, İran coğrafyası babası, İran polimer kimyası babası ve genetik bilimi babası gibi unvanlarını kazanmış bilim insanlarına ev sahibi yapmış bir şehirdir. Bu programda eğitim ve öğretim alanında faaliyet gösteren önde gelen isimlerin üçünü sizlere tanıtmaya çalışacağız.
Cebbar Bağçeban lakabı ile tanınan Mirza Cebbar Asgerzade 1885 yılında Ermenistan'ın bugünkü başkenti Yerevan'da Tebrizli bir ailede dünyaya geldi. O 1924 yılında İran'daki ilk kreşi Tebriz'de Bağçe-i Etfal adı ile kurdu. İşte bu dönemde o soyadını Asgerzade'den Bağçeban'a değiştirdi. Bu kreşte Cebbar Bağçeban eli boş bir şekilde çocuklar için oyuncak ve el sanatı ile yapılmış eşyalar yapmaya başladı ve çocuklara büyük ilgi göstererek onlara beceri kazandırmak için uğraşmaya başladı.
Bağçeban yavaş yavaş, duyma engellilerin de eğitimi konusunda düşünmeye başlayıp duyma engelli üç erkekle sınıflarını başlatmış oldu. Bağçeban, duyma engellilerin eğitimi alanında daha önce hiç bir deneyime, bilgiye ve hiç bir kitap veya makaleye erişimi olmadan duyma engellilerinin dokunma ve görme duyularının eğitimde ne kadar etkili olduğunun şahsi tecrübeler sonucunda farkına vardı.
O ayrıca çocuklar için oyuncaklar, el sanatı ürünleri, süslemeler ve maskeler yapıyordu. Gerçekte Bağçeban duyma engelliler okulunu kurmakla sessizlik dünyasında yalnızlıkla uğraşan duyma engelli çocukların eğitimine resmi olarak başladı.
Cebbar Bağçeban daha sonra duyma engellilerin duyması için bir cihaz icat etme fikrini ortaya koydu. Bu doğrultuda duyma engellilerin diş ve kemik duyusu ile sesleri duymalarını sağlayan bir cihaz icat etti. İşte bu cihaz işitme cihazı idi. Anılan cihaz tamamlandıktan sonra 1933 yılında patentli icatlar listesine girdi.
Bağçeban daha sonra “ İşitme Konuşma Engellilerini Destekleme Topluluğu”nu kurdu ve Dil Dergisi diye bir süreli yayını da bastırdı. Bu dergide Bağçeban yöntemlerini açıklayarak bildikleri ve tecrübelerini başka işitme konuşma engelliler öğretmenlerine aktardı. O işitme konuşma engelli çocukların terbiyesi ve eğitimi ile yıllarca uğraştı ve böylece günümüzde kombine metod olarak tanınan metodun kurucusu oldu.
Cebbar Bağçeban verimli hayatında özel çocuklar edebiyatı ve kültürüne de büyük ve değerli hizmetler sundu. Bu alanda bıraktığı değerli eserler gibi yadigarları onun İran kültürüne olan sevgisini gözler önüne sermiştir. Bu eserler arasında Çocuksu Hayat, Alfabe Eğitimi Talimatı, Erişkinler İçin Alfabe Kitabı, Eğitim ve Öğretim Sırları, Bağçeban Alfabesi, İşitme Konuşma Engellilere Eğitim Metodu, Ben de Dünyada Arzum Vardır ve İnci Ağacı gibi kitaplara değinebiliriz.
Bağçeban’ın yazdığı kitaplardan olan Kardan Baba adlı kitap ise daha sonra Çocuklar ve Gençler Merkezi tarafından bastırıldı ve Dünya Çocuk Kitabı Konseyi de bu kitaba çocuk kitaplarının en iyileri listesinde yer verdi.
Mizah dergileri yayımlaması, alfabe eğitimi için yeni metodlar, çocukların gösterim edebiyatının temelini atması, işitme konuşma engellilerin eğitiminin başlatılması, Bağçeban sesli alfabesi, Şiraz’daki ilk çocuk yuvasını kurdurması, işitme engellilere zihinsel hesaplamayı öğretmek, çocuklara harita üzerinde okyanusların yüksekliklerini ve sığ noktalarını gösteren aparat Cebbar Bağçeban’ın önemli icatları ve girişimlerindendir.
Bu büyük adam İranlı çocukların eğitimi alanında bir ömür emek harcadıktan sonra nihayet 1966 yılında hayata veda etti ve Tahran’da toprağa verildi.
Tebriz’in eğitim ve öğretim alanında faaliyet gösteren ve büyük hizmetler veren kişilerden en önemlilerinden biri de Mirza Hasan Tebrizidir. Tebriz’in eski alimlerinden Molla Mehdi’nin oğlu olan Mirza Hasan Tebrizi ve daha sonra da Ruşdiyye adı ile tanınan kişi 1851 yılında Tebriz’de dünyaya geldi. O ilk eğitimini babasının deneteminde geçirdi ve daha sonra yeni ilimleri öğrenmek için eğitim ve öğretim bölümünü seçerek bir kaç ülkeye yolculuk yaptı.
Rüşdiyye 1887 yılında Tebriz’de İran’ın ilk modern okulunu kurdu. Ancak okulun çalışması ile beraber Mirza Hasan’a karşı çıkanların sayısı arttı. Ona karşı çıkanlar geleneksel mektep eğitimi taraftarı insanlardı. Modern okulların ortaya çıkması ile bu kişilerin mesleği yavaş yavaş gölgede kalmıştı ve böylece onların karşı çıkması doğaldı. Bu kesim Tebriz’in ulemalarından birini kışkırtarak Rüşdiyye’nin tekfir hükmü ve okulunun kapatılması kararının verilmesine neden oldular. Bu fetvadan sonra şehrin eşkıyaları değnekler ve çomaklarla okula saldırdılar ve orayı tahrip ettiler.
Rüşdiyye bu baskılar neticesinde okulun mekanını üç kez değiştirmek zorunda kaldı. Mirza Hasan’a karşı çıktıkları her defasında Mirza okulu geçici olarak kapatıp Meşhed şehrine gidiyordu ve bir süre sonra tekrar Tebriz’e dönüp okulu yeni bir mekanda tekrar açıyordu. Mirza bütün bu tehditlere rağmen kendi işini yapıyordu. Onun başarılı performansı o kadar arttı ki erişkinlerin eğitimine bile başlayabildi. Mirza 90 saat içerisinde erişkinlere alfabeyi yazmayı ve okumayı öğretebiliyordu.
Mirza Alihan Eminuddole’nin Azerbaycan valisi olarak seçildikten sonra Rüşdiye’yi desteklemesi sonucunda Mirza Tebriz’de büyük bir ilk okul kurabildi. Rüşdiyye Eminoddovle’nin yardımları ve destekleri ile daha rahat bir ortamda çalışıp ilk başta 60 öğrenciye üniforma ve şapka giydirdi ve onları eğitti.
1888 yılında Mirza Alihan Eminoddole İran Büyükler Sadrazamlığına getirildikten sonra Mirza Hasan Tahran’a çağrıldı. Rüşdiyye Mirza Alihan Eminoddovle’nin destekleri ile Tahran’da Rüşdiye okullarını kurmaya koyuldu.
Rüşdiyye hayatının son bölümünde Kum şehrine gitti ve sonunda 1944 yılında hayata gözlerine yumdu. O vasiyetinde şöyle bir istekte bulunmuştu:” Beni öğrencilerimin her gün mezarımın üzerinden geçeceği bir şekilde defnedin. Bu benim ruhumun şad olmasına neden olacaktır.”
Tebrizin bir başka önemli ve tanınmış kişiliklerinden de düşünür, şair ve matematikçi Muhsin Heşterudi’dir. Bu büyük şahsiyet 1907-1976 yıllar arasında yaşamıştır. İlk öğretimini Tebriz’de bitiren Heşterudi daha sonra Tahran’daki Darülfünun’a gitmişti. Tahran’da bir kaç sene tıp bölümünü okuduktan sonra tam burslu bir şekilde matematik bölümünü okumak için 1925 yılında Fransa’ya gönderildi.
Muhsin Heşterudi matematik lisansını Sorbonne üniversitesinden almayı başardı. Daha sonra aynı üniversitede geometri ve diferansiyel alanlarında araştırma yapmaya başladı ve doktorasını da tekrar matematik üzerine yaptı.
Heşterudi bilimsel olguları ve temelleri ve modern teknolojileri yalın bir dille anlatmakta çok yetenekli idi. Yazdıkları ve sözleri ile toplumun büyük bir kesimi ile ilişki kurabiliyor ve teknoloji ve bilimin kavramlarını onlara aktarabiliyordu. Heşterudi felsefe, şiir ve musikiye de büyük bir ilgi duyuyordu hatta kendisinin şiirleri bile mevcuttur.
Heşterudi ayrıca İran’daki eleştirel düşünce tarzının öncülerinden sayılırdı. O temel bilimlere büyük bir vurgu yaparak aynı zamanda da felsefe, sanat ve irfanı bilimin tamamlayıcı bileşenleri olarak tanımlıyordu. Ona göre “ilim” bilimin en değerli bileşeni, “sanat” hayata nazikçe bakmak ve “felsefe” epistemolojinin gayesidir. Bunların hiçbiri yaratıcılık ve asalet olmadan değeri olamadığı kanısındadır Heşterudi.
Heşterudi’nin uzmanlık alanı aslında geometri ve diferansiyel idi. Onun en önemli bilimsel eseri aynı zamanda onun doktora tezi de olan geometri ve diferansiyel alanında yazılan hocalarından biri olan Ellie Cartan’ın Matematik Modelinin Genellemesi olmuştur.
Heşterudi’nin başka özelliklerinden biri de onun çok güçlü hafızası idi. O hafızasını basit konularla doldurmadığını sadece gerçekten kayda değer konuları hafızasında tuttuğunu söylüyordu.
Profesör Heşterudi’nin düzenli olması da göze çarpan bir başka özelliktir. Onun öğretmeye olan sevgisi, düzenli bir şekilde derslere katılmasına ve hiçbir şekilde derslere geç kalmamasına neden oldu. Profesörün derse başlamak için gösterdiği bu titizlik ve dikkat, derslerin bitiminde geçerli değildi. Kimi zamanlar Profesör Heşterudi’nin dersleri normal zamanından üç dört saat fazla sürerdi.
Onun başka öğretmenlere ve profesörlere ve hatta bütün insanlara karşı çok saygılı davranması onu başka hocalardan ve profesörlerden ayıran özelliklerden bir başkasıdır.
Profesör Heşterudi, üniversitede defnedilmek ve her gün bilim arayan gençlerin adımlarının tozlarını koklamak arzusu ile bu dünyaya veda etti.