Nisan 12, 2016 09:09 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde insanların mahşer çölünde durumu ve hesaplarına bakılması meselesini irdelemek istiyoruz.

Geçen bölümde Sur’a üfürme ve birinci üflemede tüm yer ve gök ehli olanların ölümü ve ardından ikinci üflemede tüm ölülerin kıyamet gününde dirilmelerinden söz ettik. Şimdi ise ikinci üflemeden sonra neler yaşanacağını gözden geçirmek istiyoruz.

Sur’a ikinci üflemenin ardından bütün insanlar istisnasız diriler ve kıyamet arenasında toplanır. O güne toplanma günü adı verilmiştir. Bütün insanlar, yani Hz. Adem’den kıyamet eşiğinde dünyaya gelen son kişiye kadar burada buluşur. Nitekim Kehf suresinin 47 ve 48. Ayetleri şöyle buyurur:

(Düşün) o günü ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız.Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır: Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Oysa size vâdedilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız, değil mi?

Demek ki kıyamet gününde bütün mahluklar bir arada toplanır, çünkü insanın yaptığı her amel bir yandan onun düşünce, niyet, davranış ve kişiliği ile ilgilidir ve öbür yandan insan sosyal yaşadığından, sürekli geçmişleri ve çağdaşlarının amel ve davranışından az çok etkilenir ve aynı şekilde geleceklerin kaderini de etkiler. İnsan bazen uzun yıllar başkalarının hidayete ermesinde veya sapmasında etkili olan bir ameli yerine getirir. Şimdi hesap günü de olan kıyamet gününde bütün insanların amellerinin hesabına bakmak için her insanın hidayete ermesi veya sapmasında etki olan kişilerin bir arada olması ve amellerinin hesabını vermesi gerekir, ki bu da ilahi adaletin tecellisidir.


Kıyamet günü zor bir gündür. Bu zorluk o kadar fazladır ki İmam Rıza –s– hakkında şöyle buyurur: Üç gün vardır ki çok korkunçtur. Birincisi bebek dünyaya gelirkendir, çünkü ilk kez dünyayı görür ve bu onun için dehşet vericidir. İkincisi insan öldüğü gündür ki Berzah alemini görür ve biri de kıyamet günü ve mezardan çıkma günüdür ki insan için bilinmeyen bir durumdur.

Kur'an'ı Kerim’in bazı ayetlerinde de kıyamet gününe ve zorluklarına işaret edilmiştir. Örneğin Allah teala Mearic suresinin 42 ila 44. Ayetlerinde peygamberine şöyle buyurur:

Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

Bu ayetler kıyamet gününü kabul etmeyenler hakkındadır ve onların mezarlardan kalkması ve bütün insanların kıyamet arenası veya mahşer çölü adlandırılan alana doğru ilerlemesini beyan ediyor. Mahşer çölünde Allah’ın tüm kulları toplanır, üzerlerinde yakıcı güneş vardır ve güneşin sıcaklığı çok fazladır. İnsanlar şiddetle ter döker ve yorgun, bitkin ve şaşkındır ve sığınacak hiç bir gölge yoktur.

İmam Sadık –s– şöyle buyurur: kıyamet alanının cinsi ateştendir ve ancak müminin gölgesi serindir.

Bir başka hadiste belirtildiği üzere yerin sıcaklığı ve kalabalığın izdihamı insanları terletir ve nefes almalarını zorlaştırır.

İmam Ali –s– kıyamet gününü şöyle anlatır: O gün en şanslı insanlar ayak basacak bir bulan ve durup nefes alabilen insanlardır.

Bu arada insanların iman dereceleri farklı olduğundan, mahşer çölünde bekleyiş süreleri de farklı olacaktır. Bir çok mümin burada asla beklemeyecektir. Nitekim Allah Resulü –s– şöyle buyurur: Cebbar Allah muttakilere eşlik eden meleklere şöyle buyurur: Benim dostlarımı cannetle mahşur edin. Onları iyi ve kötüye karışan başka insanlar gibi bekletmeyin. Benim rızam ve hoşnutluğum onları kapsamıştır ve rahmetim onlara vaciptir. O zaman melekle bu grubu cennete doğru sevk eder.

Dolaysıyla amel ve inançları iyi ve kötüye bulaşan ve günah işleyen insanlar temizlenmek ve ardından yüksek derecelerle cennete girmek için mahşer çölünde bekler.

İlahi mahkemenin kurulduğu kıyamet gününde herkesin amel deferi hesabına bakılmak üzere kendi eline verilir. Amel defteri veya amel mektubu veya amel karnesi, içinde insanın amelleri kalemle yazılan bir kağıt parçası değildir. Rivayetlere ve ayetlere göre amel defteri çok dakik bir şekilde hazırlanmış ve varlık aleminin acayip şeylerinden biridir. Bu defterde her insanın tüm hareketleri ve ameller ve sıfatları ve huyları en ince detayına katar yer alır, öyle ki insan tüm ömrünü bir anda görebilir.

Bir rivayette İmam Sadık –s– şöyle buyurur: kıyamet gününde insanın amel defteri ona verilir ve ardından: oku, diye söylenir. Sahabe hazretten sorar: Acaba içinde ne varsa tanır mı? İmam Sadık –s– şöyle buyurur: bir göz kırpma kadar ve harfi harfine hatırlayamayacağı hiç bir şey yoktur ve sanki hepsini on anda yapmıştır.

Kur'an'ı Kerim Kehf suresnin 49. Ayetinde şöyle buyurur:

Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. "Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!" BöyIece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.

Gerçekte amel defterinde her insanın kişiliğinin tüm detayları sergilenir. Nitekim Yasin suresinin 12. Ayeti şöyle buyurur:

Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.

Dolaysıyla eğer insan bu dünyadan ayrılmadan önce kendinden bir eser bırakırsa, o eser de amel defterinde yazılır.

Rivayetlere göre insan öldüğünde üç şey hariç amelleri son bulur. İlkin iyi amellerde bulunan iyi evlat geride bırakmaktır. İkincisi insanların yararlandığı bir ameldir. Üçüncüsü, kendisinden bıraktığı ve sürekli olan ve insanlar da sürekli ondan yararlanan cari sadakadır.

Dolaysıyla kendisinden iyi bir sünnet geride bırakan ve başka insanlar da o sünnete amel eden bir insanın bu ameli de defterine yazılır. Bu durumda amel defterimizde yapmadığımız bir çok amelle karşılaşabilir ve şaşırarak bunları ben yapmadım, diye biliriz. Ancak cevap gelir, insanların geçmesi için bir köprü inşa etmek, yoksul halkın yararlanması için hastane yapmak, bunlar cari sadakalardır ve senin elinle gerçekleşmiştir. Kim bunlardan kıyamet gününe kadar yararlanırsa, sevabı senin amel mektubuna yazılır. Bunun tersi de geçerlidir, yani kim kötü bir sünnet miras bırakır ve başkaları bu kötü amele uyarsa, azabı bu sünneti geride bırakana yazılır.

Burada hemen akla gelen ilk soru, tevbe eden insanın amel defterinin durumu nasıl olduğu sorusudur. Bu soruya cevapta şöyle söylemek mümkün: tevbe eden ve tevbesi kabul edilen insan amel defterinden kötü düşüncesi çirkin ameli ve uygunsuz davranışı silinir.

Nitekim İmam Sadık’tan –s– bir hadiste şöyle okumaktayız: Bir kul hakiki tevbe ettiğinde, Allah’ın sevilen kulu olur, o zaman Allah onun yaptıklarını örter. Sahabe sorar: nasıl örter? İmam –s– şöyle karşılık verir: Allah teala onun için günahlarını yazan iki meleğin hafızasını siler, onun bedenine ve organlarına da günahlarını örtbas edin diye vahiy eder, yine yerin parçalarına da sizin üzerinizde işlediği günahları örtbas edin, diye vahiy eder. O zaman Allah’ı hiç bir şey günahına şahadet getirmeyeceği şekilde ziyaret eder.

Tevbe ile Allah’a muhalefet sayılan günah, Allah’ın sevgisine dönüşür ve bu yüzden Allah Resulü –s– de şöyle buyurur:

Tevbe eden insan hiç bir günah işlememiş gibi olur. 015