Gizli Güneş – 17
Bugünkü sohbetimizi Tahran’da nükleer araştırma reaktörüne yaptığımız ziyaretimize ayırdık.
Hatırlanacağı üzere geçen bölümde Buşehr nükleer santralini ziyaretimizi tamamladık ve ardından Tahran’a geldik ve başkentte bulunan ve bayağı mazisi olan Tahran nükleer araştırma reaktörünü yakından görmeye karar verdik.
Gerçekte Tahran nükleer araştırma reaktörünün mazisi İran atom enerjisi kurumu İAEK ve İran’da nükleer faaliyetlerin başladığı güne kadar eskidir. Gerçekte bu reaktörün başkentte bulunması bile insanda ayrı bir gurur duygusuna sebebiyet veriyor. Kim bilir belki de bu eski reaktör olmasaydı, bugün İran nükleer bilim ve teknolojide bu kadar ilerlemiş olmazdı.
Gerçi Tahran nükleer araştırma reaktörü ile Buşehr nükleer santralindeki nükleer reaktör dış görünüşleri itibarı ile birbirine benzerlik arzediyor, fakat iki reaktörün mahiyeti, işlevi, gücü ve diğer bir çok özellikleri birbirinden çok farklı oldukları anlaşılıyor.
Tahran reaktörü sırf eğitim ve araştırma çalışmaları ve ayrıca nükleer tıp branşının ihtiyaç duyduğu radyoaktif içerikli ilaçların ihtiyacı olan notrönü üretmek için tasarlanan ve inşa edilen bir reaktördür. Bu reaktör fazla ısı üretmediğinden elektrik üretmek için de pek uygun sayılmaz.
Tahran nükleer araştırma reaktörünün kalbi üstü açık bir havuzda yer alıyor, oysa Buşehr nükleer santralinde bulunan reaktörün kalbi tamamen kapalı bir ortamda bulunuyor ve asla ulaşılamıyor ve yine ürettiği aşırı ısı enerjisinden elektrik enerjisi üretiliyor.
Her ülke için nükleer teknolojinin en önemli işlevlerinden ve çok hayati sayılan konularından biri, nükleer tıp alanında bir çok kullanım alanı olan radyoaktif temelli radyoaktif ilaçların üretilmesidir.
Evet, Tahran nükleer araştırma reaktöründe, yani nükleer tıpta kullanılan radyoaktif ilaçların üretildiği merkezdeyiz. Burayı ziyaret etmemizin amacı bu önemli nükleer merkezin faaliyetleri ile yakından tanışmaktır.
Önce bu reaktörün tarihçesine kısaca bir göz atmak istiyoruz. 1958 yılında, Tahran üniversitesinin önerisi üzerine Tahran üniversitesi nükleer reaktörünün inşa edilmesi gündeme alındı ve 1961 yılında reaktör inşaatı Amerikalı uzmanlar tarafından başladı. Sonunda 1967 yılının Ekim ayında Tahran üniversitesi nükleer reaktörü İran’ın ilk nükleer reaktörü olarak ve 5 megavat kapasite ile faaliyete başladı. Ancak o yıllarda İranlı uzmanların nükleer teknolojiden yoksun oldukları için bu reaktör faaliyetlerine 1969 yılından sonra başladı. Daha sonraları ve 2002 ila 2006 yılları arasında bu reaktörün analog sistemi dijital sisteme dönüştürüldü ve eskiden yürüttüğü faaliyetler de durdurularak yeni faaliyetlere geçildi.
Tahran nükleer araştırma reaktörüne giriyoruz. Reaktörün iç kısımlarını gezmek gerçekten heyecan verici bir duygu, gerçi insan biraz korkmuyor da değil, ki bu da doğal olması gerekir. ne de olsa adı üstünde, nükleer!
Bu korku belki de bu kubbenin altındayken nükleer teknoloji hakkında yeterli bilgimiz olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Her halükarda burada bulunmak insanda acayip bir duygu uyandırıyor. Bu duygu insana, burada dönen çarkın bir çok hastaya sağlık armağan ettiğini anlatıyor.
Evet, biraz önce de belirtildiği üzere Tahran reaktörünün en önemli görevi, radyoaktif ilaçların üretilmesinde kullanılan radyo izotoplarını üretmektir.
Tahran nükleer araştırma reaktörünün yakıtı 1993 yılına kadar yüzde 93 düzeyinde zenginleştirilmiş uranyum içeren nükleer yakıt levhalarıydı. Bu yakıt 1978 yılına kadar Amerika tarafından temin ediliyordu. Ancak UAEK’nun yüksek düzeyde zenginleştirilen yakıtların yerine düşük düzeyde zenginleştirilmiş yakıtların kullanılması yönündeki protokolü gereği 1993 yılında Arjantin’den yüzde 20 düzeyinde zenginleştirilmiş nükleer yakıt paketleri getirilmeye başladı. Bu paketler reaktörün kalbine yerleştiriyor.
Tahran nükleer reaktörünün İranlı uzmanlarından biri bu reaktörün faaliyetleri ve ihtiyacı olan nükleer yakıtın karşılanmasın hakkında şöyle diyor: İran’ın ihtiyacı olan radyoaktif ilaçlar 2007 yılına kadar yurt dışından getiriliyordu. Ancak daha sonra İran’ın dış ilişkilerinde yaşanan sorunlar ve İran’a dayatılan yaptırımlar ve bu ilaçları üreten Avrupalı ülkelerin İran’a ilaç göndermeyi durdurmalarından sonra İranlı uzmanlar bu tür radyoaktif ilaçları yurt içinde Tahran reaktöründe üretmeye karar verdi ve bu da çok başarılı bir deneyim oldu.
İranlı uzman şöyle devam ediyor: Ancak 2011 yılına gelindiğinde burada bulunan nükleer yakıtımız bitti. O yıl UAEK ile İran’a Tahran reaktörünün ihtiyacı olan nükleer yakıtın verilmesi için yazıştık, ama Avrupa ülkeleri bize nükleer yakıt vermediler. Bu yüzden İranlı genç nükleer bilimciler, Tahran reaktörünün ihtiyaç duyduğu yüzde 20 düzeyinde zenginleştirilmiş nükleer yakıtı kendileri üretmeye karar verdi ve hamd olsun Batılı bilim adamlarını şaşırtacak bir başarıya imza attılar ve beklenenden çok daha kısa sürede bu yakıtı başarı ile ürettiler. Üretilen nükleer yakıt gerekli testleri de başarı ile geride bıraktı ve şimdi ülkenin ihtiyaç duyduğu tüm radyoaktif ilaçlar yurt içinde üretiliyor.
Tahran nükleer araştırma reaktörü birbirinden ayrı iki havuzdan oluşuyor. Her havuz 500 bin litre normal duru su içeriyor. Reaktörün ana çekirdeği ve kalbi, nükleer reaksiyonların ana motoru olarak bir numaralı 9 metre derinliğindeki havuzda yer alıyor. Burada havuzun rafine edilmiş suyu soğutucu, yansıtıcı ve ışınları yavaşlatan koruyucu olarak kullanılıyor. Bu su reaktörün havuzunda kullanıldıktan sonra radyasyona maruz kaldığı için kapalı bir devrede yeniden reaktör tarafından kullanılıyor. Reaktörün kalbi ve ana çekirdeği havuzun 8 metre derinliğinde yer alıyor ve radyo izotoplar burada üretiliyor.
Birinci havuzun içinde ışınlanan unsurlar radyasyon ışınlayan unsurlar olarak kanser gibi özel hastalıkların teşhisi, tedavisi veya hafifletici unsurlar olarak yardımcı oluyor.
Tahran nükleer araştırma reaktörünün kalbi nükleer füzyon temelinde çalışıyor. Bu reaksiyonda stratejik bir unsur olan uranyum 235 bir notrön cezbederek uranyum 236’ya dönüşüyor, fakat oldukça kaçıcı bir unsurdur. Bu reaktörde esas kriter notrönler olduğundan notrönlerin çökmesi için uygun bir ortak oluşması gerekiyor.
İranlı uzman burada olup bitenleri şöyle anlatıyor:
Arıtma sistemleri suyun saflık derecesini çok yükseltiyor ve suyu her türlü katkı maddesinden arındırıyor. Buruda suyun rolü koruyucu rolüdür, biyolojik koruyucu, bu su Tahran reaktörünün kalbini soğutur ve yavaşlatır. Burada bu su sürekli analiz edilir ve deneylerin sonuçları her gün analiz edilir ve eğer radyasyon oranında ani bir artış varsa önlem almak için rapor edilir.
İranlı uzmanın belirttiğine göre, bu reaktörde nükleer yakıt levhaları yakıt bölümünde ince aralıkların arasına yerleştiriliyor ve aralarına da yakıt kontrol panelleri yerleştiriliyor ve böylece cezbediciler için bir ortam oluşturuluyor ve soğutucu su yanlarından geçilmesi sağlanıyor. Burada nükleer yakıt levhalarının içinde gerçekleşen füzyondan kaynaklanan ısı bu sayede gideriliyor. Tüm bunlar reaktörün kalbini oluşturuyor. Yakıt paketleri ve reaktörün kalbini kontrol eden koruyucu levhaların arasında nükleer yakıt paketine benzer bölümler bulunuyor. Süper notrön ışınlarına maruz kalması gerekin unsurlar ilgili kaplara ve kapsüllere yerleştirildikten sonra bu bölüme yerleştiriliyor.
İranlı uzman Tahran nükleer araştırma reaktörünün 1969 yılından bu yana çalışmalarını yansıtan grafiği göstererek, reaktörün İslam inkılabına kadar çalışma seviyesi çok düşük olduğunu ve daha sonra İslam inkılabı zafere kavuşmasının ardından da güvenlik meseleleri ve dayatılan 8 yıllık savaş yüzünden daha da azaldığını belirtiyor.
Ancak biraz önce de belirtildiği üzere İranlı genç bilim adamları, Batı’nın İran’a nükleer yakıt vermemesi yüzünden uranyumu yüzde 20 düzeyinde zenginleştirmeleri ve Tahran reaktörünün yakıt ihtiyacını karşılamalarından sonra reaktör şimdi başarılı bir şekilde faaliyetine devam ediyor.