İslam inkılabının zaferinden kırk yıl sonra İran - 33
İran İslam Cumhuriyeti İslam inkılabının zaferi üzerinden geçen son kırk yılda defalarca başta ABD olmak üzere düşmanların türlü husumetleri ve kumpasları ile karşılaştı, fakat hepsini bir bir boşa çıkararak başı dik yoluna devam etti.
Eğer bu tarihî sürece kısaca bakacak olursak, bu husumetlerin ve komploların başlangıcını, Şubat 1979’da İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra Amerika’nın casusluk örgütü CIA ajanlarının inkılabın doğurduğu özel şartlardan yararlanarak İran İslam Cumhuriyeti’nin anahtar ve hassas konumdaki bölümlerine nüfuz ederek ülkeyi milli, etnik, dini sorunlar ve sonuçta askeri ve güvenlik tehditleri ile karşı karşıya getirmeye çalışmaları olarak açıklayabiliriz.
Bu doğrultuda Amerika’nın Tahran’daki büyükelçilik adı altında faaliyet yürüten casusluk yuvası İran içinde casusluk ve istihbarat ağını kurmaya ve ülke genelinde krizler yaratmak, inkılabın asil güçlerini dışlamak ve inkılabın liderliği ile inkılapçı gençlerin arasını açmak gibi faaliyetlerin üzerinde odaklandı. Ancak Amerikan büyükelçiliğinin casusluk faaliyetlerinin mahiyeti, İmam Humeyni -ks- çizgisinde olan inkılapçı öğrencilerin inkılapçı bir harekette 4 Kasım 1979’da casusluk yuvasını fethetmeleri ve sayısız belge ve kanıtı gün yüzüne çıkarmaları ile deşifre oldu. O günlerde Amerika’nın amacı İran içinde inkılapçı hareketlerin sürekliliğini etkilemekti, fakat Tahran’daki casusluk yuvasının çökertilmesi ile birlikte beyaz sarayın tüm şom planları suya düştü.
Amerika devleti Tahran’daki casusluk yuvasında patlak veren casusluk skandalını örtbas etmek için İran İslam Cumhuriyeti’ni büyükelçilik çalışanlarını rehine almakla suçladı ve ardından onları kurtarmak için askeri operasyon planını tasarladı. Amerika devleti başka bir ülkenin topraklarına tecavüz sayılan bu planı çerçevesinde İran’ın bazı komşuları ile koordinasyon sağlayarak 25 Nisan 1980 tarihinde bir kaç askeri helikopteri ve uçağı ile İran’ın doğusunda yer alan Tebes çölüne çıkarma yaptı.
İran’ın ıssız bölgelerinden biri olan Tebes çölünde terkedilmiş bir havaalanı vardı. Amerika askeri uçaklarını ve helikopterlerini bu havaalanına sevk etti, ancak kopan kum fırtınası bazı helikopterlerin birbiriyle çarpışmasına ve imha olmasına yol açarak operasyonun devam etmesini imkansız hale getirdi. Amerika’nın bu tecavüzü anlaşıladıktan ve Tebes çölündeki dağılan helikopterleri ve savaş uçaklarının görüntüleri yayımlandıktan sonra ABD dönem Başkanı Jimmy Carter Tebes operasyonunun başarısız olduğunu resmen ilan etti.
Amerika devleti Tebes çölünde düzenlediği askeri tecavüzünde başarısız olunca bu hezimeti telafi etmek için iki plan daha hazırladı. Birinci plan, İran’ın Noje hava üssünde askeri darbe planıydı. Maske adı ile anılan bu darbenin planı CIA, Irak’ın Baas rejimi, Fars körfezinde bazı Arap emirlikler ve İslam inkılabı karşıtı bazı İranlı askerlerce ortaklaşa hazırlanmıştı. Ancak bu şom plan hayata geçirilmeden önce deşifre edildi ve darbeye karışanlar tutuklanarak bir kez daha Amerika’nın komplocu mahiyeti gün yüzüne çıktı. Amerika’nın ikinci planı ise Saddam rejimini İran İslam Cumhuriyeti topraklarına saldırtmak oldu.
Aslında bir çok belge ve kanıt, Amerika’nın çeşitli casusluk örgütleri ve istihbarat servisleri İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik şom planlarda, darbelerde ve komplolarda eli bulunduğunu gösteriyor. Irak’ın Baas rejiminin İran’a karşı savaşı da Amerika’nın yeşil ışık yakması ile beraber bu listeye eklendi.
Gerçekte Amerika ve bölgedeki işbirlikçilerinin 2000 yılından bu yana türlü bahanelerle bölgeye dayattıkları savaşlar ve çatışmalar, şimdiye kadar milyonlarca masum insanın ölümü ve güvensizlik şartlarının kötüleşmesi ve geniş çaplı yıkımlardan başka hiç bir getirisi olmadı.
Saddam rejiminin İran İslam Cumhuriyeti’ne dayattığı savaşı desteklemek, 11 Eylül 2001 olaylarından sonra uluslararası terörle mücadele ve El-Kaide terör örgütü ile savaşmak bahanesi ile ilkin Afganistan’a ve ardından 2003 yılında Saddam’ın kimyasal ve kitle imha silahlarını bahane ederek Irak topraklarına saldırmak, Amerika devletinin Ortadoğu bölgesine ve İslam ülkelerine dayattığı savaşların birer örneğidir.
Ancak Amerika’nın savaş çığırtkanlığı bu savaşlarla bitmedi. Amerika’nın bu tür müdahaleleri daha sonra da kendi kurduğu tekfirci IŞİD terör örgütünü ve diğer bazı terör örgütlerini Irak ve Suriye devletlerinin üzerine salarak devam etti. Amerika bununla da yetinmedi ve Suud rejiminin masum Yemen milletine dayattığı savaşı desteklemeye başladı. Amerika’nın bu desteklerden amacı hedef ülkelerin yasal yönetimlerini devirmek ve kendi yandaşı iktidarları işbaşına getirmek ve gerektiğinde bu ülkeleri parçalamaktı.
Amerika devletinin bu tür davranışlarını ve mazisini değerlendiren İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei Amerika’nın esas amacını bölgeyi yakıp yıkmak ve zalim diktatörleri desteklemek şeklinde beyan etti.
Aslında bu acı gerçekler Amerika’nın izlediği politikaların ayrılmaz birer parçasıdır ve bölgede mazlum milletlere savaş ve yıkım dayatan politikalara dönüşmüştür.
Amerikalı eski deniz kuvvetleri subayı Harlan Olman anılarını yazdığı kitabında Vietnam ve Irak’ın ikinci savaşına işaret ederek şöyle yazıyor: Ne zaman ABD tarihinde Amerikalı askerler adalete dayalı hedefleri olmayan bir savaşa gönderildiyse, o savaşta yenilmişizdir.
Olman kitabının bir başka bölümünde de şu ifadelere yer veriyor: Amerika devletinin bazı gerekçelere dayanarak bir çok savaşı ve askeri müdahaleyi başlatması ve daha sonra bu gerekçelerin tamamen yanlış olduğunun anlaşılması büyük talihsizliktir. Amerika 20. Yüzyıla ait düşüncesini bir kenara bırakması gerekir ve ancak bu şekilde gelecekteki muhtemel savaşlarda hezimete uğramayı önleyebilir.
Amerika’nın son yıllarda ve geçmiş onyıllarda tutumu, davranışı ve dış politika eğilimlerine bakıldığında, Amerikalı devlet adamlarının esas amacı İran İslam Cumhuriyeti’nin güvenlik alanına girmek ve inkılabın içine nüfuz etmek olduğu anlaşılır. İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bir çok kez bu konuya işaretle şimdiki Amerika’nın mahiyeti Rigan dönemindeki Amerika’dan farksız olduğunu ve Amerika’da demokratlarla cumhuriyetçilerin arasında bu bağlamda hiç bir farklılık söz konusu olmadığını vurgulamıştır.
Gerçekte İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin beyanatı, Amerika’nın bölgesel ve küresel düzeyde hedeflerine ışık tutmaktadır. Bu hedefler bölgede ve dünya genelinde bir çok milletin sorunlarının baş kaynağıdır.