Mayıs 17, 2019 23:16 Europe/Istanbul

Bugünkü bölümde Amerika'nın bu kırk yıllık süre içerisinde İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı sergilediği hasmane stratejilerden biri olan vekalet savaşını kısaca ele almak istiyoruz.

Amerika'nın İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı bir başka stratejilerinden ve açık düşmanlığının örneklerinden biri de vekalet savaşları olmuştur. Vekalet savaşı olarak bilinen savaş şeklinde iki güç bir biri ile doğrudan savaşa girmek yerine başka silahlı gruplar veya ülkeleri destekleyerek düşmanı olan tarafa savaş açar. Böylece karşı taraf baskı altında tutularak sindirilmeye çalışılıyor.

Bir çok defasında savaşın siyasi, ekonomik ve insani maliyetinden dolayı bir ülke doğrudan savaşa girmekten vaz geçip aracı bir ülke, grup veya örgütü siyasi ve propaganda anlamında destekleyerek karşı tarafı sindirmeye çalışır. Savaş teorisyenlerine göre vekalet savaşında hükümetler kendi askerleri, kaynakları ve finansman kurumlarından yararlanmadan stratejik hedefler güderler.

Amerika özellikle de G. W. Bush'un yüksek maliyetli savaşlarından sonra görünüşte Ortadoğu bölgesindeki ülkelerin içişlerine müdahalede bulunmama kararı aldı. Ancak bu ülkelerin içişlerine karışmak ve askeri müdahalede bulunmak yeni metotlar ile Amerika hükümetleri ajandasında yerini korudu. Bu yeni yöntemlerde Amerika bölge ülkelerine karşı doğrudan savaşa girmedi ancak Washington'un ortakları ve müttefikleri aracılığı ile ülkelere karşı vekalet savaşı başlatmasının yanı sıra o ülkelerde iç savaş çıkartmak sureti ile Amerika ile aynı yönde hareket eden gruplara destek vermeye koyuldu.

Amerika'nın bu vekalet savaşında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi milli aktörler ve Amerika'nın "iyi teröristler" olarak ayırdığı terör örgütleri ve grupları Washington'un temsilcisi olarak Amerika elebaşlığındaki uzlaşma eksenine karşı olan ülkelerin aleyhinde veya içinde faaliyet göstermeye başladılar. Hali hazırda Ortadoğu'da görülen çatışmalar ve askeri savaşlar da Amerika'nın İran aleyhine İran İslam Cumhuriyeti müttefiklerinden olan Suriye ve Irak topraklarında başlatılan vekalet savaşları kapsamında değerlendirilmelidir.

Stratejik meseleler uzmanı İranlı Hasan Şükripur'a göre İran'ın caydırıcılık gücünün, bölgesel nüfuzu ve iktidarının artması ve İran'ın bölgedeki İslami Uyanışın önderliğindeki rolünün gün be gün artmasına paralel olarak gelişen Washington'un Tahran'a karşı askeri araçları kullanmasındaki başarısızlığı, Beyaz Saray'ı bölgesel ortakları ve tekfir hareketinden yararlanarak İran İslam Cumhuriyeti ve direnişin siyasetlerine vekalet savaşı ile karşı çıkmasına zorladı.

Amerika İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı bu vekalet savaşını ortaya çıkarıp vekalet savaşındaki temsilciliğini yapan aktörleri motive etmek için bölgesel ortak ülkeleri ve gruplarını direnişe ve İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı ayaklandırmak için zemin oluşturması ve koşulları hazırlaması gerekiyordu. Amerika bu zemini oluşturup gerginlik ve çatışma ortamını hazırlamak için şu hususlara odaklandı: İranofobi, Şia hilali, nükleer güç, İran'ın komşu ülkelerinin içişlerine müdahalesi bahanesi, küresel ve bölgesel barışın tehdit edildiği iddiası, İran İslam Cumhuriyetinin askeri gücünün özellikle de füze gücünün tehdit yaratıcı olması, Direnişin desteklenmesinin terör örgütünün desteklenmesine benzetilmesi ve İran'ın tedricen bölge ülkelerini sultası altına alma çabalarında bulunduğu iddiaları.

Bu telkinler göz önünde bulundurulduğunda Amerika tarafından tasarlanan vekalet savaşının iki temel üzerinde kurulu olduğunu söylemek mümkün. Bu temellerin biri, DEAŞ terör örgütünün de en belirgin simgesi olan cehalet ve alçaklık özelliklerine sahip tekfir hareketidir. İkinci temel ise Amerika ortağı bölge ülkeleridir. Bunların en önemlileri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve diğer stratejik ortaklarının yanı sıra Amerika'nın en önemli bölgesel müttefiki Siyonist Rejim İsrail'dir.

Suriye aleyhinde, Yemen ve Irak aleyhindeki savaşların yanı sıra çatışmaları İran sınırlarına taşıma çabaları da İran İslam Cumhuriyeti'nin iktidarı ve gücünün zayıflatılması ve direniş söyleminin dizginlenmesi doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Bu vekalet savaşlarından güdülen en önemli hedeflerden biri de Direniş ekseninde bulunan ülkelerin bölünmesi ve ufak ülkelerin oluşturulması idi. Bu konu ise açık bir şekilde Siyonist Rejim İsrail'in çıkarları ile birebir örtüşmektedir.

Amerika ve Batılı ortakları özellikle de 1970'lerden beri ufak Arap ülkeleri oluşturmak modelini benimseyerek bu modeli bir kez daha Ortadoğu'da özellikle de Direniş Eksenine üye ülkelerde denemek istiyorlardı. Bu ülkeler arasında Suriye, Irak ve Yemen yer alırdı. Amerika bu modeli uygulamak için ülkelerin bölünmesi veya federal bir yapıya gidilmesinden yanadır.

Son sekiz yılda Suriye hükümetinin devrilmesi ve Suriye'nin parçalanması için bir çok girişimde bulunuldu. Aynı zamanda da Irak'ın DEAŞ terör örgütü girişimleri veya Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin referanduma gidilmek sureti ile ayrılması sonucunda parçalanması da yapılan planlar arasında idi. Yemen'de de Suudi Arabistan'ın bu ülkeye karşı başlattığı savaş sayesinde Yemen bölünmek istendi. Ancak bu ülkelerin bölünmesi stratejisi şimdiye dek bir sonuca varamamasına rağmen Amerika özellikle Irak ve Suriye'de federal yapıya yönelip bağımsız bölgeler oluşturmak sureti ile bu ülkelerin bölünmesini veya en azından bu ülkelerin egemenliklerine karşı bir tehdit oluşturmanın peşini bırakmayacaktır.

Amerika'nın İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı kırk yıllık düşmanlığının örneklerini ele aldığımız son dört bölümde dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. O da Amerika'nın İran karşıtı stratejiler izlemek sureti ile  İslam Cumhuriyeti devletini zayıflatmak veya devirmek istemesidir. Çünkü İslam İnkılabının gerçekleşmesi ile Amerika sadece İran'dan atılmış olmadı bunun yanı sıra İran İslam Cumhuriyeti siyasetlerinin karşısında Batı Asya'daki konumunu da kaybetmiş oldu.

Son zamanlarda bölgemizdeki İslami Uyanış hareketinde de görüldüğü gibi Amerika ve ortaklarının Suriye yönetimini devirmesindeki başarısızlığı ve Donald Trump'ın Aralık 2018'de Suriye'den çekilme talimatını vermesi ile Amerikan siyasetlerinin tamamen yenilgiye uğradığını söylemek mümkün.

Amerika hükümeti Mayıs 2018'de Bercam Nükleer Anlaşmasından çekilip İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı iki etaplı yaptırımları uygulayarak İran İslam Cumhuriyetine karşı düşmanlığı devam ettirmekle yetinmeyip bu düşmanlığı daha da şiddetlendirdiğini açıkça ortaya koymuştur. Amerika İran aleyhindeki yeni çabaları doğrultusunda ekonomik, psikolojik ve pratik baskıları ile İran'ın içinde isyanlar ve ayaklanmalar çıkartarak İran İslam Cumhuriyetinin düşürülmesine zemin hazırlamak peşindedir.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei bu hususta şöyle buyurmuşlardır:" Düşmanın planlarını biliyoruz. Düşmanın planlarını tamamen biliyoruz. Bu planları halkımıza anlatıp ifşaatta bulunuyoruz. Tabii bizim milletimiz birçok şeyden haberdar, anlıyor ve seziyor. Bugün düşmanın planı üç şekilde yürütülüyor: ekonomik baskı, psikolojik baskı ve pratik baskı. Bunlardan güdülen hedef ise aziz ülkemiz İran'a musallat olmaktır. Aynı bazı yüzü kara bölge ülkelerine musallat olduğu gibi.