Nisan 16, 2016 07:55 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde sekularizmin genel anlamında dinin insanın yaşamından soyutlandırılması ve bireysel bir zevk seviyesine indirgenmesinden ibaret olduğunu ve bu düşüncenin Batı kültürü ve hristiyanlık inancının ürünü olduğunu ve Batı alemini ve hristiyanlığı derinden etkilediğini anlattık.

Yine geçen bölümlerde hristiyanlık aleminde sekularizmin ortaya çıkış nedenlerini ve şartlarını irdeledik ve İslamî düşünce ile hristiyanlığın bu bağlamda farklılıklarını masaya yatırdık ve ardından sekularizm düşüncesinin fikri temellerini ele aldıktan sonra ilkin bu düşüncenin önemli temellerinden hümanizm ve bilimselcilik ve akılcılık ilkelerinden söz ettik ve İslamî düşünce ile Batı’nın hümanizm ve bilimselcilik ve akılcılık düşünceleri arasındaki farklılıkları irdeledik.

Şimdi sohbetimizin devamında sekularizm düşüncesinin bir başka fikri temeli olan liberalizm söz etmek ve ilkeyi irdelemek istiyoruz.

Liberalizm sözcük anlamı itibarı ile özgürlüktaleplik ya da özgürlüğün asaletine inanmaktır. Ancak liberalizmin gözetlediği özgürlüğün kendine özgü özellikleri vardır ve örneğin aşırı derecede bireyselcidir. Gerçekte liberalizm, bireyin özgürlüğünü kısıtlamaya amaçlar devlet veya her türlü kurumun sultasına karşı özgürlüğü istemektedir.

Liberalizmin bir çok kanadı vardır, örneğin siyasi liberalizm, iktisadi liberalizm veya ahlaki liberalizm gibi. Ancak bunların tümünün ortak paydası bireysel özgürlükleri radikal bir şekilde savunmak, gevşekliği ve laubaliliği yaygınlaştırmak, mutlak emri kabul etmemek ve sorumluluk karşıtı olmaktır. Gerçekte liberalizmin en temel unsuru bireyselciliktir.

Liberalizm düşüncesinin önderleri sayılar 17. Yüzyılın İngiliz filozofları John Luck veThomas Habz, bireye büyük önem veren filozoflardır. Habz şöyle diyor: Biz toplumu toplumun kendisi için aramıyoruz ve sadece muhtemel bir imtiyaz veya menfaat için arıyoruz. Bunlar (kişisel çıkarlar) bizim ilk emellerimizdir ve toplumu istemek bunların marjinal boyutudur.

Bireyselcilik inançı gerçekte ortaçağda hakim olan radikal toplumsalcılığa gösterilen tepkiydi.

Gerçekte liberalizm özgürlükten özel bir telakki ile bireyin bağımsızlığına vurgu yapıyor. Menfi özgürlük veya ...den özgürlük olarak ün yapan bu özgürlüğe göre birey, kişisel istek ve maslahatı yolundaki her türlü engelden hür olması gerekir. Birey her türlü dış baskı veya zorunluktan uzak bir şekilde karar vermesi ve seçmesi gerekir. Menfi özgürlük, müspet özgürlük veya ... için özgürlük kavramının tam karşı noktasıdır ve daha çok özgürlüğün amacını gözetlemektedir.

Liberalizmin gözetlediği özgürlük, özgürlüğün kendisinden başka bir şeyi kısıtlamaz, yani birey eğilimlerini ve isteklerini yerine getirmekte başka birinin özgürlüğünü tehdit etmedikçe hürdür. Dolaysıyla liberalizm devletlerin rolünü asgari ve müdahaleci olmayan bir rol olarak tanımlıyor ve devletin esas görevini, toplumun düzenini ve güvenliğini temin etmekle sınırlı tutuyor. Bu bakış açısına göre devlet hiç bir mezhebe veya ideolojik ekole eğilimli olmaması gerekir.

Liberal düşüncesin temel bileşenlerinden biri, özgürlüğü mutlak değer sayması ve eşitlik, adalet, iman ve ahlaki faziletler gibi başka insani değerlerden üstün tutmasıdır. Bunun anlamı da şu ki, bu değerlerin hiç birini korumak bahanesi ile bireylerin özgürlüğü kısıtlanamaz. Liberalizmin gözetlediği özgürlükte bireyin hakkı maslahatından önce gelir. Liberallere göre bu öncelik tüm siyasi, iktisadi ve sosyal sahalarda ve hatta beşerin yaşamının tüm alanlarında geçerlidir.

Liberallere göre bireysel özgürlük ve bağımsızlık kayıtsız ve şartsız olmalıdır ve her birey iyi ve saadetli yaşamdan kendi tanımına göre seçim yapmalı ve karar vermelidir. Buna göre devlet veya diğer merciler bireyin isteklerine kısıtlama getiremez. Liberallere göre çeşitli insanların seçimleri ve kararları eşit olarak makuldur ve bu seçimlerin arasında herhangi bir tercih yapılamayacağından devlet hayır ve saadetten bazı telakkilerin daha üstün olduğunu bahane ederek bireylerin karar alma alanına müdahalede bulunamaz.

Liberalizm ilkesi çeşitli açılardan eleştirilere maruz kalmıştır. Bazı etkili eleştiler bizzat Batılı düşünürlerden gelmiştir. Örneğin liberalizmde temel rolü ifa eden radikal bireyselcilik, bir çok filozof ve sosyolog tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmiştir. Bu kesime göre bencillik, radikal bireyselciliğin kaçınılmaz sonuçlarından biridir ve insanseverliği, başkalarını düşünmeyi ve toplumsalcılığı şiddetle tehdit eder. Yine bireyselci bakış açısına göre bireyin kendisine yararı olmayan her türlü toplu hareket, hedeften sapma sayılmaktadır. Bu durumda bireysel bencillikler artar ve toplumsal vicdan ve ahlak çökmeye yüz tutar.

Bir başka düşünür grubuna göre liberalizm bireyin hevesine ve sırf aklına dayanması ve kayıtsız şartsız özgürlüğü tanıması ve ayrıca sorumluluktan kaçması yüzünden ahlaki faziletlerin ve ahlakta nisbiyetin yok olmasına yol açmaktadır. Bu kesime göre ahlaki değerlerin kişiselleşmesi ve özgürlüğün her türlü şarttan bağımsızlığı, ahlaki kaosa ve toplumsal laubaliliğe sebebiyet vermektedir. İngiliz çağdaş filozof Mc Entire’e göre beşerin tüm çabası bazı faziletleri elde etmeye ve toplumu faziletleri idrak etme yönüne götürmeye yönelik olmuştur, fakat liberalizm makası iki keskin kenarı olan bireysilcilik ve özgürlükle tüm bu faziletleri feda etmiştir.

Ancak İslamî kriterlerle liberalizmi mercek altına aldığımızda, bir çok ilginç nokta ile karşılaşıyoruz. İslamî dünya görüşünde insan fıtri olarak hür ve irade sahibi bir mahluk olarak tanımlanır ve özgürlüğü ve bağımsızlığının büyük hürmeti söz konusudur. Kur'an'ı Kerim’e göre hak yolu ile batıl yolu arasındaki farklılık bellidir ve herkes yolunu seçmekte serbesttir ve hiç kimse başkasını zorla hak yoluna getiremez. Gerçi bu seçimin sorumluluğu da hür insanın kendi üzerindedir.

Liberalizm özgürlüğün kendisini hedef olarak görmekte, oysa İslam öğretilerine göre özgürlük insan için hedef değil, insan şanına yakışan bir hedefe ulaşmak için bir araçtır. İslam dini nefsin heva ve heveslerini ve eğilimlerini tatmin etmeyi insanın nihai hedefi olarak görmüyor, bilakis insani kemale ermeyi ve ebedi saadete kavuşmayı insanın şanına yakışan hedef olarak tanımlıyor. Buna göre özgürlük, kemalin kendisi değil, asıl insanın kemale ermesinin ön hazırlığıdır. Allah teala insanı hür irade ve özgürce kemale erecek şekilde yaratmıştır. Buna göre de İslam özgürlüğü bu hedefe uygun biçimde tanımlamaktadır.

Bir başka önemli nokta da şu ki İslam’da özgürlük yüce bir konuma sahip olmasına karşın en üstü değer değildir ve adalet gibi temel değerler özgürlüğün üstündedir. İmam Ali –s– adaletin önemi ve konumu hakkında şöyle buyurur: Subhan Allah adaleti insanların ayakta durmasının mayası ve yaşamlarının sütunu ve zulümlerden ve günahlardan arınma vesilesi ve İslam’ın aydınlığının aracı yapmıştır.

Liberalizm adaletin özgürlüğün hizmetinde olduğunu savunuyor, oysa İslam adaleti daha da üstün bir mertebeye yerleştirerek onu özgürlüğün kırmızı çizgisi olarak tanımlıyor.

İslam’ın gözetlediği özgürlükle liberalizmin savunduğu özgürlük arasında bir başka farklılık şöyle ki, İslam’ın bakışında insan özgür olmakla beraber sorumludur ve kendisine, başka insanlara ve daha da önemlisi onu yaratan Allah’a karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukları yerine getirmek insanın saadeti veya şakavetinde doğrudan etkilidir. Kur'an'ı Kerim Tahrim suresinin 6. Ayetinde şöyle buyurur:

Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.

İslam dini ne liberallerin radikal bireyselciliğini benimser, ne de marksizmin radikal toplumsalcılığını. İslam öğretilerine göre bireyin hakları saygındır, ama aynı zamanda toplumun maslahatı da gözetilmelidir. Dolaysıyla bu iki konu yan yana korunduğu müddetçe İslam dini hiç birini öteki için feda etmez, fakat bireysel isteklerle toplumsal maslahatlar sürtüştüğünde ve ikisini bir arada korumak mümkün olmadığında, doğal olarak toplumun maslahatına öncelik tanır.

İslam dini mutlak özgürlüğü benimsemez, nitekim diğer ilahi dinler ve beşeri düşünceler de özgürlüğün mutlak olduğunu kabul etmemiştir. Aklı selim mutlak özgürlüğün mümkün olmadığını ve kaosa yol açtığını savunur. Gerçekte çeşitli düşüncelerin arasındaki farklılık, her birinin bireylerin özgürlüğüne getirdikleri kısıtlamalara göre belirlenir. Liberalizmin bireyin özgürlüğü için getirdiği tek kısıtlama, başka bireylerin özgürlüğüdür. Liberalizmde ahlak, adalet ve diğer beşeri ve ilahi değerlerin özgürlüğün kısıtlanmasında hiç bir etkisi yoktur. Oysa İslam dini bu konuda liberalizmden tamamen farklı düşünür. 015