Haziran 18, 2019 09:51 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen bölümlerde İngiliz BP petrol firmasının Hazar denizini kirletmekte ifa ettiği rolünü gözden geçirdik ve petrol çıkarlarından nemalanan BP ve benzeri firmaların nasıl dünyanın en pahalı gıda maddesi olan Havyar balığı yüzünden dünyaca ünlü olan bu denizde önceliği petrol ve doğalgaz kaynakları ile değiştirerek Hazar denizinin değerli çevresini kendi çıkarları uğruna feda ettiklerinden söz ettik.

Bugünkü sohbetimizde ise Hazar denizine kıyısı bulunan ülkelerin bu denizde başta petrol kirliliği olmak üzere her türlü kirlilikle ve özellikle BP firmasının duyarsızlığı ile mücadele etmek üzere bir hukuki düzen geliştirmeye çalıştıklarını gözden geçirmek istiyoruz.

Gerçekte Hazar denizine kıyısı bulunan ülkeler bu denizin değerli canlı ve bitki türlerini ve sağlıklı çevresini korumak için şimdiye kadar birçok oturum düzenlediler ve çeşitli belgelere imza atarak Hazar denizi çevresinin yok olmasını hukuki yollardan engellemeye çalıştılar.

Uluslararası hukukta çevrenin korunma zarureti ve sağlıklı çevre hakkı “insan hakları konvansiyonlarının üçüncü kuşağı”nın bir bölümü olarak bilinir. İnsan hakları konvansiyonlarının üçüncü kuşağında bireysel hakların yerine daha çok toplu haklara vurgu yapılıyor. Yine çevreyi korumak üzere uluslararası hukuk belgelerinin hazırlanması da uluslararası hukuku geliştirme doğrultusunda “uluslararası çevre hukuku” belgeleri, insan hakları konvansiyonlarının medeni ve siyasi haklara ve yeni kültürel, sosyal ve iktisadi haklara vurgu yapan birinci ve ikinci kuşağı ile ilgili belgeler kadar önem ve öncelik arzettiğini ve insanların yaşamı için büyük önem taşıdığını ortaya koyduğunu söylemek mümkün. Ama maalesef Hazar denizinde uluslararası çevre hukuku başta BP firması olmak üzere petrol kartellerinin maddi çıkarları uğruna feda edildiği gözleniyor.

İran’ın Gilan üniversitesi insani bilimler fakültesi siyasal bilimler departmanı üyesi Rıza Simbor bu konuda şöyle diyor:

Günümüzde Hazar denizi içerdiği petrolün kurbanı oluyor. Bu deniz bazı kıyı ülkelerin dar çerçeveli çıkarları uğruna dünyanın başka bölgelerinde yaşanan benzer deneyimlerin acı hikayesinin tekrarlanmasına şahit oluyor. Eğer bu yıkıcı aşırı taleplere uygun biçimde kontrol altına alınmazsa, bu mavi sular yakında gelecek kuşaklar için inanılmaz bir kabusa dönüşecektir. Bu yüzden Hazar denizi kıyı ülkeleri uluslararası insan hakları üçüncü kuşağına saygı çerçevesinde bölgesel işbirliği ve dayanışmayı şekillendirmeleri ve Hazar denizinin kirlenmesini engellemeleri ve değerli bir sermaye olarak gelecek kuşaklara miras bırakmaları gerekir.

Öte yandan Hazar denizi kıyı ülkelerinin Hazar denizinin çevresini korumak amacıyla yeni bir hukuki yapı oluşturma yönündeki çabalarının devamında 1998 yılında BM Hazar denizi çevre programı hazırlandı. Programın amacı Hazar denizinin kirlilik yüzünden yok olmasını engellemektir. Bu sürecin devamında şimdiye kadar Hazar denizinin çevresini koruma çerçevesinde imzalanan ve kıyı ülkelerce onaylanan en önemli belge Tahran konvansiyonu veya diğer adı ile Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonudur.

Kısaca Tahran konvansiyonu adı ile anılan Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonu 4 Kasım 2003 tarihinde Hazar denizine kıyısı bulunan beş ülkenin temsilcileri tarafından imzalandı. Bu konvansiyon ilkin İran, Rusya, Kazakistan ve Türkmenistan meclisleri tarafından onaylandı ve en son Azerbaycan Cumhuriyeti de bu denize kıyısı bulunan beşinci ülke olarak Hazar denizinin çevresini koruma konvansiyonunu milli meclisinde onayladı.

Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonuna göre Hazar denizi kıyı ülkeleri başta petrol olmak üzere bu denizi kirleten her türlü maddeleri engellemekle yükümlü hale getirildi.

Bundan başka Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonunun eki olarak Hazar denizinde petrol kirliliği hadiseleri ile mücadele için bölgesel hazırlık, tepki ve işbirliği protokolü de Hazar denizine kıyısı bulunan ülkeleri bu denizde muhtemel petrol kirliliği olayları ve olumsuz sonuçları ile mücadele etmek ve zararları telafi etmekle yükümlü hale getirdi.

Bu arada Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonu ya da diğer adı ile Tahran konvansiyonuna eklenen ek protokollerin her biri bir nevi doğrudan veya dolaylı bir şekilde Hazar denizi kıyı ülkelerinin Hazar denizinin petrolle kirlenmesini engelleme yönünde bazı görevler ve sorumluluklarla yükümlü hale getirdiği belirtilmelidir. Örneğin 2004 ve 2005 yıllarında Tahran konvansiyonunu uygulamak üzere kurulan özel grubun oturumlarında Hazar denizinin değerli çevresinin korunmasından emin olmak üzere bazı ek protokollerin tedvin edilmesi gündeme alındı.

Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonunun ek protokollerinden biri Hazar denizinde petrol kirliliği hadiseleri ile mücadele için bölgesel hazırlık, tepki ve işbirliği protokolüdür. Bu protokol 12 Ağustos 2011 tarihinde Kazakistan’ın Aktao kentinde imzalandı ve Aktao protokolü adı ile ün yaptı. Gerçekte Aktao protokolü Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonunun en önemli ek protokollerinden biridir ve tüm taraflarca onaylanarak 25 Temmuz 2016 tarihinden itibaren resmen yürürlüğe girmiştir.

Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonunu uygulama çabaları doğrultusunda kara kaynaklı kirliliklerle ilgili ek protokol de 12 Aralık 2012 tarihinde Rusya’nın başkenti Moskova’da imzalandı ve Moskova protokolü olarak ün yaptı.

Yine Hazar denizinin çevresini koruma doğrultusunda Hazar denizi biyolojik çeşitlilikleri ile ilgili protokol de 30 Mayıs 2014’te Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta imzalandı ve yine bu kenti adı ile Aşkabat protokolü olarak ün yaptı.

Hazar denizi üzerinde sınırötesi tesirleri değerlendirme protokolü de Hazar denizine kıyısı bulunan beş ülke tarafından 20 Temmuz 2018’de ve bu değerli denizin çevresini iktisadi faaliyetlerin etkilerine karşı korumak üzere Rusya’nın başkenti Moskova’da imzalandı.

Kuşkusuz Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonuna ek olarak onaylanan tüm ek protokollerin her biri bir nevi Hazar denizinde petrol kirliliği ile dolaylı veya doğrudan mücadele zarureti doğrultusunda hazırlanmıştır.

Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonu veya diğer adı ile Tahran konvansiyonu ve Aktao protokolü açık bir şekilde Hazar denizinde petrol kirliliği ile mücadele bağlamında net maddeleri içeriyor.

Yine 12 Ağustos 2018’de Kazakistan’ın Aktao kentinde düzenlenen Hazar denizi kıyı ülkeleri liderler zirvesinde imzalanan Hazar denizi hukuki statüsü konvansiyonu da açık bir şekilde Hazar denizinde petrol kirliliği başta olmak üzere her türlü çevre kirliliğinin engellenmesi ile ilgili maddeleri içeriyor. Bu konvansiyon Hazar denizinde her türlü petrol veya doğalgaz boru hattı inşaatını da çevre sakıncalarının gözetilmesine bağlıyor.

Hazar denizi ile ilgili çevre konvansiyonu ve dört ek protokolünün adlarından ve imzalandıkları ülkelerden anlaşıldığı üzere, şimdiye kadar Azerbaycan Cumhuriyeti dışında Hazar denizi kıyısında yer alan diğer dört ülkeden her biri en az bir kez Hazar denizi çevresini koruma zaruretini öngören bir hukuki belgenin imzalanmasına ev sahipliği yapmıştır. Nitekim Azerbaycan Cumhuriyeti İngiliz BP firmasının ev sahibi olarak Hazar denizini en çok petrolle kirleten ülke olduğu halde Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonunu imzalayan son ülke oldu.

Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonu “kirletici tarafın bedelini karşılama” ve “bilgilere ulaşma” ilkeleri temelinde hazırlanmıştır. Ancak ne var ki başta İngiliz BP petrol firması olmak üzere Hazar denizinde faaliyet yürüten petrol firmalarından hiç biri şimdiye kadar bu ilkelere uymadı. İngiliz BP firması şimdiye kadar Hazar denizini kirletmenin bedeli yönünde hiç bir yükümlülük kabul etmediği gibi, bu denizi kirlettiği için de hiç bir hasarı telafi etmedi. Oysa son yıllarda BP firmasının çalıştığı Hazar denizindeki bazı petrol kuyularından petrol sızıntıları ve bazı yangın olayları Hazar denizinin çevresine telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açtı.

İngiliz BP firması ayrıca “bilgilere ulaşma” ilkesine yönelik de hiç bir sorumluluk kabul etmiyor ve esas itibarı ile bu firmanın Hazar denizinde petrol kuyuları ve petrol tesislerinde yürüttüğü tüm faaliyetler ticari sır olarak saklanıyor.

Hazar denizini şiddetli bir şekilde petrolle kirletme vakalarında da İngiliz BP firması ve diğer petrol firmaları hiç bir adım atmadı ve bu denizi kirleten petrolü toplama ve bu durumun doğurduğu hasarın bedelini ödeme yönünde hiç bir sorumluluk üstlenmediler. Kuşkusuz bu durum büyük ölçüde bu firmalara ev sahipliği yapan ülkelerin onlarla imzaladıkları anlaşmaların içeriğinden kaynaklanıyor. Bir başka ifade ile bu anlaşmalarda bu konular için BP veya diğer firmalardan hiç bir güvence alınmadığı anlaşılıyor.

İranlı uluslararası hukuk uzmanı ve araştırmacı Mehrdad Muhammedi Hazar denizinin çevresini korumakla ilgili hukuki belgelerin yetersizliği hakkında şöyle diyor:

Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonu ya da diğer adı ile Tahran konvansiyonunun maddeleri kirleticileri toplama konusunda çok genel ve muğlaktır. Aslında Tahran konvansiyonu ve Hazar denizinin çevresini korumakla ilgili yığınla hukuki belgelere rağmen Hazar denizinde göze çapan gerçekler ve işaretler, bu denizin hasta olduğunu gösteriyor ve eğer bu denizin çevresini korumak için ciddi tedbirler alınmazsa durumun daha da vahim boyutlara ulaşacağı anlaşılıyor. Gerçi Tahran’da 2003 yılında imzalanan Hazar denizi çevresini koruma konvansiyonunun önemini gözardı etmemeli ve bu konvansiyonu Hazar denizi çevresini koruma bağlamında bir dönüm noktası telakki etmeliyiz, ama aynı zamanda unutmamak gerekir ki genel ifadeler ve hiç bir pratik çözüm sunulmaması bu denizde kirliliği önleyemeyeceği de kesindir.

Tahran İslami Azad üniversitesi çevre ve enerji fakültesi öğretim üyesi Dr. Seyyid Abbas Purhaşimi de bu konuda şöyle diyor:

Hazar denizinin çevresini korumak diğer tüm denizlerde olduğu gibi kıyı ülkelerin teamül ve işbirliğini gerektirdiği gibi, bu ülkelerin, Tahran konvansiyonundan kaynaklanan çevre standartlarına uymaları bu denizin çevre şartlarını iyileştirmek ve biyolojik çeşitliliğini korumakta etkili olabilir. Bu kaynaklar son yirmi yılda biriken kirleticilerin yüzünden Hazar denizinin çevresini tahrip etmeye devam ederken, denizdeki canlıların orantısız avlanması yüzünden de bu kaynakların üçte bire gerilediği anlaşılıyor.