Temmuz 06, 2019 14:24 Europe/Istanbul

Bu bölümde İslam İnkılabının emperyalizme karşı mücadelesini konu edinmek istiyoruz.

Geçen bölümde İslam İnkılabının İkinci Adımı bildirisinde de yer alan İran milletinin büyük İslami hareketinin tecrübelerinin geleceğin yolunun aydınlatılması için kullanılması noktasına değinmiştik.  Bu bildiride emperyalizm ile mücadele İslam İnkılabının en belirgin özelliklerinden biri sayılmıştır. Zaten İslam İnkılabının baş gösterdiği dönemde başlayan bir süreç olan emperyalizm ile mücadele son kırk yılda daha da derinleşmiş bir ülkü haline gelmiştir.

İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamenei İslam İnkılabının sultacı güçler ile mücadelesini  "İslam ve İstikbar"ın karşılaşması olarak adlandırıp Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından İran İslam Cumhuriyeti ve Amerika elebaşılığındaki Batı arasında daha ciddi bir mücadeleye dönüştüğünü söylemektedir. İslam İnkılabının emperyalizm ve zorbalığa karşı çıkması aslında bu devrimin İslami ve Kuranî temellerinden kaynaklanmaktadır.

İslam'da hem zorbalık hem de zulme boyun eğmek yerilen bir husus olmuştur.

İslami terminolojide yer alan istikbar kelimesi kendini büyük görme, üstün görme, kibirli olma ve hakları kibir ve inat yüzünden kabul etmemek demektir. İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamenei bu Kuranî terimi şöyle açıklamaktadır: "İstikbar, kendilerine bakıp mali, propaganda ve silah imkanlarına sahip olduklarını gördüklerinde başka ülkeler ve milletlerin işlerine karışma hakkına sahip olduklarını düşünen güçlerin yaptıklarıdır. Bu istikbarın günümüzdeki tanımıdır."

Ayetullah Hamenei aynı doğrultuda istikbar ve emperyalizmden bir başka tanımı da şöyle açıklamaktadırlar: "Emperyalizm ile mücadele bir milletin müstekbir yani emperyalist bir gücün, insanın veya devletin müdahaleci tavrının yükünün altında kalmamasıdır. İşte buna istikbar ile mücadele  denir. "

Ayetullah Hamenei istikbarın özelliklerinden olan kendini üstün görme, hakkı kabul etmeme, zulüm yapma, hile yapma ve tuzak kurma gibi özelliklere değinerek İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı çıkılmanın da nedenlerini şöyle anlatmaktadır: "İslam Cumhuriyetimiz bugün neden istikbar ve emperyalizm ile mücadele ediyor acaba? Çünkü emperyalizm anılan özelliklere sahip olduğundan dolayı İran İslam Cumhuriyeti gibi bir yönetim düzenini çekemiyor. Çünkü İran İslam Cumhuriyeti temelde istikbara ve emperyalizme karşı bir protesto süreci sonucunda doğdu. Bu İslami devrim zaten İran'daki emperyalistler ve dünyadaki patronlarına karşı bir hareketti. Bu devrim büyüdü, güçlendi ve şimdi de emperyalistlerin mantığının sorgulanmasına yol açtı."

Tabii her kişi, grup veya yönetim de emperyal ve zorba olabilir. Ancak bu pak dünya insanları ve halklarını etkileyemez. Buna karşın Amerikan hükümeti askeri, siyasi ve ekonomik gücü göz önünde bulundurulduğunda sultacılık ve emperyal özellikleri ile sentezlendiğinde dünya ülkeleri için çok büyük bir tehlike meydana getirir. Nitekim getirmiştir de. Bu yüzden İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei Amerika'yı en büyük küresel emperyalizm simgesi olarak niteleyip şöyle buyurmuşlardır: "Amerika tam anlamıyla bir emperyalisttir. Amerika sadece bizim sorunumuz değil dünyanın sorundur, İslam aleminin sorunudur. Amerika dünyanın her yerinde emperyal ruhlarını sergilemiştir."

İran İslam Cumhuriyeti halkı Pehlevi Rejimi karşısındaki kıyamını başlatıp zafere kavuşturuncaya dek hep İslami öğretilere dayanarak emperyalistlerin özellikle de Amerika'nın zorbalıkları ve zulümleri karşısında direneceklerini dile getirmiş ve uygulamaya çalışmıştır. O dönemde ise Washington, despot Pehlevi Rejiminin en büyük hamisi olarak İran'daki geniş çaplı etkisinden yararlanarak ülkenin doğal kaynaklarını yağmalamaya devam ediyordu. Bu yüzden İran İslam İnkılabı sürecinde de bu despot rejimi var gücü ile desteklemeye devam ediyordu. Ancak Pehlevi Rejiminin devrilmesi ile Amerika büyük bir yenilgi mahiyeti taşıyan sarsıcı bir şok aldı.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei ise bu gerçeği İkinci Adım bildirisinde şöyle anlatmaktadır: "İran milleti İslam İnkılabının hayat verici ortamında ilk olarak Amerika kuklası ihanet unsuru Pehlevi Şah'ını ülkeden kaçırttı ve onun ardından günümüze dek zorba süper güçlerin ülkeye musallat olmasını şiddetle engelledi."

Ancak Amerika için daha dehşet verici kabus ise İslam İnkılabının İran'ın sınırlarını aşıp sultacı Amerika'nın bölge ve dünyadaki mazlum insanlara karşı siyasetlerinden doğan çıkarları da tehlikeye sokması idi.

Bu konu İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının 154'üncü maddesinde şöyle anlatılmaktadır: "İran İslam Cumhuriyeti… diğer milletlerin içişlerine müdahale etmekten sakınmasının yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki mustazafların müstekbirlere karşı mücadelesini desteklemelidir."

Bu arada İslam İnkılabı Kurucusu Rahmetli İmam Humeyni de her daim bu emperyalizm ile mücadele hareketine yön vermiş ve kılavuzluğu ile İran milletinin özellikle de Amerika'nın entrikaları ve şeytani mahiyeti alanındaki farkındalığının ve basiretinin artmasına yardımcı olmuştur. Bu farkındalığın artması sayesinde bu komplolara karşı direniş de artmıştır.

İslam İnkılabının İkinci Adımı başlıklı bildiride düşmanların komplolarının tanınması hususu şöyle anlatılmaktadır: "İslam İnkılabı toplumun bireylerinin uluslararası arenadaki siyasi meselelere yönelik siyasi anlayışını hayret verici derecede arttırdı. Küresel meselelerin çözümlenmesi ve kavranması özellikle de Amerika'nın ve Batının cinayetleri, Filistin meselesi ve milletlere yapılan tarihi zulümler, savaş suçları, zorba güçlerin müdahaleleri hakkındaki farkındalığın artması genç kesimde bile görünen bir gerçek haline geldi. "

Amerika ve ortaklarının şiddetli şekilde kızmasına neden olan bir başka husus da gayrı Müslim ülkelerde bile İranlıların Amerika karşısındaki direnişinin dikkate alınmasıdır. Nitekim İslam İnkılabı Rehberi de İran İslam İnkılabının şanlı geçmişini açıklarken bu konuya şu şekilde değinmiştir: "Zorbalar, zalimler ve emperyalistlerin özellikle de cinayetkar yayılmacı Amerika'nın karşısındaki şanlı ve görkemli direnişin simgesi günden güne daha belirgin bir konuma gelmektedir. Kırk yıl süresince İslam İnkılabının korunması ve teslimiyetsizliği, ilahi haybeti ve azameti, emperyalist ve kibirli devletler karşısında boyun eğmezliği, İranlıların özellikle de genç kuşağın dünyaca bilinen özellerinden olmuştur. "

Gerçekte İslam İnkılabı her türlü emperyalist ve zalim sistem özellikle Amerika karşısında durmanın kaynağı ve sembolüne dönüşmüştür. İran milletinin zulüm ve emperyalistlerin tecavüzleri karşısındaki direnişi ve onların tehditleri ve komplolarına karşı çıkması  Filistin, Lübnan, Afganistan, Yemen, Irak, Suriye ve Bahreyn gibi ülkelerin halklarını da aynı yolda adım atmaya teşvik etti. Çünkü İslam İnkılabı Rehberi defalarca vurguladığı gibi direniş, düşmanların geri çekilmesine yol açar. Halbuki düşmanların karşısında geri adım atmak ve teslim olmak düşmanların küstahlığına ve aşırı isteklerine yol açar. Böylece iç despotluk ve dış tecavüze karşı mücadele cephesi son kırk yılda daha güçlü, daha deneyimli ve daha organize bir şekilde yoluna devam ederek İslami Direnişi şekillendirdi.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei istikbar ve emperyalizme karşı direnişi şöyle tanımlamaktadır: "Direniş doğru yolu seçmek, bu yolda adım atmak, hak yolundan vazgeçmemek ve durmadan bu yola, tüm sorunlar ve tüm engellere katlanarak devam etmektir. Tabii her yolda engeller vardır. Ancak direniş yolunu seçenler bu engelleri aşıp sevgi ile bu yola devam etmeliler."

Lübnan Hizbullah'ının İşgalci Siyonist Rejim karşısındaki dahice direnişi Siyonist Rejim askerlerinin 2000 yılında Lübnan'dan hor bir şekilde kaçmasına ve yeniden 2006'da aşağılayıcı bir yenilgi almasına neden oldu. 

Yemen halkının Suudi Arabistan ve BAE gibi saldırganlar karşısındaki direnişi ise bu ülke halkı için değerli getirileri ile IŞİD gibi terör örgütü ve Batılı-gerici Arap hamilerinin hezimetine yol açtı. Bahreyn halkı da 2011 yılından beri despot Al-i Halife rejimine karşı mücadelelerine devam edip tüm baskılara rağmen bu direnişten vazgeçmemiştir. İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei bölgede oluşan İslami direniş hareketinin başarılarını ve gelişmelerine değinerek bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulundu:" Bugün direniş cephesi son kırk yıllık sürenin zirvesini yaşamaktadır. Bölgede ve bölge ötesinde bile bu bir gerçeğe dönüşmüştür. Buna karşı ise emperyalist güçler özellikle de Amerika emperyalizmi, Siyonist Rejimin fitneci ve habaset dolu gücü yer almaktadır. Bu güçler de son kırk yılda hep zayıflamışlardır."