Gizli Güneş – 43
İran’ın barışçıl nükleer faaliyetlerini sizlerle paylaştığımız sohbetimizin bugünkü bölümünde nükleer tıp alanında ihtiyaç duyulan teçhizatın yapımını gözden geçirmek istiyoruz.
Geçen bölümden hatırlanacağı üzere İran’ın Lazer araştırma merkezi Başkanı Dr. Rezzaki, açıklamalarının sonunda İran İslam Cumhuriyeti halihazırda lazer bilimi ve teknolojilerinin en son kazanımlarından tıp alanında yararlandığını anlatmıştı. Şimdi ise lazer teknolojisinin kullanım alanlarını açıklamamızın devamında deri lazeri alanında geniş araştırmaları olan Dr. Tebatebai ile görüşmek ve kendisinden bu alanda yürüttüğü çalışmaların hakkında bilgi almak istedik. Dr. Tebatebai şöyle anlatıyor:
Lazer teknolojisi tıp alanında geniş çapta kullanılır. Deri branşında lazerden fazla kılları lazer teknolojisi ile yok etmek söz konusu; yani vücutta fazla kılları yok etmek için özel bir lazerden yararlanıyoruz. Bu yöntemde kullanılan dalga boyu, fazla kılları kendine çekiyor. Ancak bilindiği üzere kılın çevresinde deri, sinir, kılcal damarlar ve çeşitli hücre dokuları bulunuyor. Buna göre lazer ışınını kullandığımızda, sadece fazla kıllar kullanılan dalga boyunu cezbediyor, fakat çevresindeki sözünü ettiğimiz nesneler lazer ışınını cezbetmiyor.
Dr. Tebatebai şöyle devam ediyor:
Lazer ışını oluşturduğu çok yüksek ısı sayesinde fazla kılın kökünü etkileyerek kökü tahrip ediyor ve sonuçta fazla kıl yok oluyor. Kıl lazerinden başka damarlara karşı da lazer kullanıyoruz. Bu teknoloji damarları çok belirgin olan hastalar için kullanılır, yani bacakları veya yüzü veya başka yerinde derisinin yüzeyinde kılcal damarlar çok belirgin olan yerlere karşı kullanılır. Damar lazeri kılları etkilemez, deriye zarar vermez, sadece damarlarca emilir, yani kan tarafından cezbolur ve sonuçta damarları ısıtır.
İran İslam Cumhuriyeti yılın önemli bir bölümünde güneş enerjisinden yararlanan bir ülkedir. Bilindiği üzere güneş enerjisi ve ışınları insanlar için oldukça faydalıdır. Bu faydalardan biri, insanlara D vitaminini cezbetmelerine yardımcı olmaktır. Ancak güneş ışınları bazen de insanlar için zararlı olabilir. Güneş ışınları arasında insanlar için zararlı olan ışınlardan biri, morötesi ışınlardır. Gerçi bu ışınlar insanların yaşamı üzerinde bazı müspet tesirleri vardır, fakat bazı durumlarda da insan sağlığına zarar verebilir.
Morötesi ışınları veya kısaca UV olarak anılan bu ışınlar elektro manyetik dalgaları arasında görünen ışıkla X ışınları dalga boyları arasında yer alır ve insan gözü UV ışınlarını göremez. UV ışınlarının dalga boyu 100 ila 400 nanometre arasında değişir. Ancak görünen ışığın dalga boyları 400 ila 780 nanometre arasında yer alır.
Morötesi veya UV ışınlarının kaynağı güneştir. UV ışınlarının enerjisi görünen ışık ve kızılötesi ışınlardan fazladır ve atomlarındaki elektronları serbest bırakarak moleküllerin tahrip olmasına yol açabilir. Bu özellik ise canlıların hücrelerini ve genlerini olumsuz yönde etkiler
Dr. Tebatebai bu konuda ise şöyle diyor:
Morötesi ya da diğer adı ile UV ışınları kızılötesi ışınlarla birlikte yeryüzüne ulaşır. Bu ışınların orta vadeli etkisi, derinin erken yaşlanmasıdır. Bu ışınların sonradan etkisi ise deri hücrelerinin DNA’larında zamanla değişiklik yapmasıdır. Bu değişiklikler ise hücrelerin zamanla savunma gücünü kaybetmelerine neden oluyor. İnsan dünyaya gelince kanser hücreleri de beraberinde gelir, fakat hücrelerin savunma gücü kanserlı hücrelerin gelişmesine engel olur. Yani kanserli hücrelerin gelişmesine mani olur. Fakat yaş ilerledikçe, vücudun savunma gücü zayıflar. Buna göre vücudumuz daha önce kanserli hücrelere karşı verdiği mücadeleyi yapamaz. Şimdi bu süreçte deri hücrelerinin DNA’ları bozulursa, iş daha da zorlaşır. Bu yüzden kanserli hücrelerin orta ve ileri yaştaki insanlarda fazla olduğuna şahit oluyoruz. Zira bu insanların savuma gücü azalmıştır.
Güneş enerjisi UV ya da diğer adı ile morötesi ışınların kaynağıdır ve üç düzeyde gerçekleşir. Yakın düzeydeki ışınlar hemen hemen zararsızdır. Orta düzeydeki ışınlar tehlikeli ve uzak düzeydeki ışınlar çok tehlikelidir. Fakat UV ışınları atmosferde bulunan bazı moleküller tarafından emildiği için bize ulaşan UV ışınlarının hemen hemen yüzde 99 kadar az tehlikeli türdendir.
UV ışınlarının endeksi sayısaldır ve bu ışının bulunduğu yerde şiddetini belirler. Bu endeks ışınları 1 ila 11 rakamları ile gösterir. Yani her ne kadar endeks büyük olursa göze ve deriye verdiği zarar daha fazla olur.
UV ışınları en çok güneş sabah saat 10’dan öğleden sonra 16’ya kadar yeryüzünü aydınlattığı saatlerde etkili olur.
Dr. Tebatebai bu konuda şöyle diyor:
Bu saatlerde UV ışınları azami derecede zarar verir. Bu zarar öğleden sonra saat 13 ila 14 arasında daha da şiddetlenir. Özellikle işleri güneşin altında olan veya güneşin altında spor yapan insanlar, hele derileri açık renkte olur ve koyu renkte olmazsa daha fazla zarar görür. Bu insanlar günün bu saatlerinde yani sabah 10 ila 11 ve öğleden sonra da 16 ila 17 arasında önemli ve zaruri işleri yoksa, güneşin altında dışarı çıkmamaları gerekir veya eğer dışarı çıkmak zorunda iseler, mutlaka uygun elbise giyerek derilerine dikkat etmelidir.
Dr. Tebatebai şöyle devam ediyor:
Aslında deriyi güneş ışınlarına karşı korumak çok basittir. Erkekler sorun yaşamamak için yüzlerini gölgeleyecek şapkaları kullanmalı. Bu şapkalar bir gölgelik gibi iş görür, böylece güneş kremi kullanmasalar da olur. Saçları gür olan insanlar üstü açık şapkaları da kullanabilir, fakat eğer saçları yoksa mutlaka üstü olan şapkaları kullanmaları gerekir. bayanlara gelince, eğer yaşadıkları toplumda şapka kullanmak hoş karşılanmıyorsa veya şapka kullanmayı sevmiyorlarsa o zaman güneş kremi kullanabilirler.
Dr. Tebatebai ile görüşmemizin ardından Tahran’da atom enerjisi kurumu İAEK’na uğruyoruz. Aslında buraya uğramamızın sebebi, sizi İranlı uzmanların tasarımını ve yapımını gerçekleştirdiği yeni bir cihazla tanıştırmak istiyoruz. Bu cihaz hali hazırda Sağlık Bakanlığı’nın işbirliği ile ülkenin bazı kentlerine yerleştirilmiştir. Bu cihaz online olarak UV endeksini ilgili kurumlara bildiriyor.
UV ya da diğer adı ile morötesi ışınlar tüm dünyada çevreyi tehdit eden tehlikelerden biri sayıldığından UV ışınlarını rasat eden İranlı uzmanların yaptığı bu cihaz ülke genelinde UV endeksini ölçerek ilgililere bildiriyor.
Bundan başka bu sistem ölçülen UV değerlerini referans sayılan bir bilgi bankasında topluyor ve sonuçta sistemin yerleştirildiği bölgede yaşayan insanları korumak üzere kullanılıyor.
Konu hakkında uzmanımızdan bize bilgi vermesini istiyoruz. Uzmanımız şöyle diyor:
Ülkemiz bol güneşli bir ülke olduğundan ve UV ışınları endeksini kontrol altında tutmak deri kanserini önlemek için büyük önem arzettiğinden biz burada Sağlık Bakanlığı’nın siparişi üzerine UV ışınlarının zararını önlemeye yarayan bu cihazı tasarlayarak yaptık. Hali hazırda bu cihazdan on kadarı İran’ın çeşitli kentlerine yerleştirildi ve gelecekte de 8 cihaz daha yerleştirilecek, ki bu da toplam 18 kent yapar. Geleceğe dönük planlarımızda ise bu cihazların sayısını 40 kentte 40’a yükseltmeyi öngörüyoruz.
İranlı uzmanların tasarımını ve yapımını gerçekleştirdiği UV ışınları endeksini ölçme cihazı ülkenin çeşitli kentlerinde yaptığı ölçümlerin sonuçlarını GSM aracılığı ile merkeze gönderiyor. Merkeze gelen bilgiler ilgili kurumlara sunulmak üzere bir bilgi bankasında toplanıyor.
Şimdi İAEK uzmanlarının geliştirdiği UV cihazı ile tanıştıktan sonra Alborz eyaletinin merkezi Kerec kentinde faaliyet yürüten Pastor araştırma enstitüsüne bağlı bir merkeze giderek, aşı yapımında kullanılan ve bu süreçte önemli rol ifa eden bir başka ilginç cihazla tanışmak istiyoruz.
Merkezin uzmanı bu cihaz hakkında şöyle diyor:
İlaç sanayiinde mikro organizmaların kullanıldığı yeni aşıları ürettiğimizden, bu sektörde santrifüjlerden yararlanmak ve sonuçta işin dikkatini geliştirmek zorundayız. İranlı uzmanlar bu teknolojiyi de başardı ve şimdi ilaç sektöründe ürettiğimiz ürünlerimizi hiç aksatmadan daha yüksek kaliteli de olan İran yapımı santrifüjleri kullanarak üretiyoruz.
Uzmanımız şöyle devam ediyor:
İç radyoterapi, radyoaktif kaynağımızı tümöre veya kanserli hücrelere yakın yere veya içine geçici veya daimi olarak yerleştirmeye verdiğimiz addır. İç radyoterapi ile teleterapi veya dıştan ışın verme arasındaki fark ise bu yöntemin, kullanılan elektron hızlandırıcı veya kobalt sistemleri, sağlıklı dokuların radyoaktif maddeden en az düzeyde etkilenmesini sağlamasıdır.
Pastor enstitüsüne bağlı bu araştırma merkezindeki laboratuvarlara girmek sağlık sakıncaları yüzünden yasak olduğundan, biz de merkezde kullanılan harikulade santrifüjü sadece uzaktan seyretmekle yetinmek zorunda kaldık. Bu santrifüjler İranlı nükleer uzmanların emekleri ile üretildi ve böylece ülkenin ihtiyacı olan aşıların üretiminde hiç bir aksama olmamasına katkı sağladı.
Kuşkusuz bu santrifüjlerin yapım teknolojisini elde etmek İran İslam Cumhuriyeti için büyük bir onurdur ve bu onuru İranlı değerli nükleer bilimcilerimize borçluyuz. Nitekim bu kazanımlar İran’dan başka, çevre ülkelere de nükleer tıp hizmetleri sunma bakımından faydalıdır. Günümüzde birçok çevre ülkelerden bu hizmete ihtiyaç duyan hastalar İran’a gelerek tedavi görmektedir.