Aralık 06, 2019 18:50 Europe/Istanbul

Bu sohbetimizin ilk bölümünde Batı özellikle de Amerika'nın medyayı baskı aracı olarak kullanmasını ve iletişim imkanlarını kötüye kullanmalarını konu edineceğiz.

İnsanoğlunun atmosfer ötesi ortama yani uzaya erişmesi ile bu alanda belli başlı dört hipotez mevcuttur. 

İlk hipotez, hava sahasının atmosfer ötesine kadar tamamen serbest olduğu ve hiçbir ülkenin mülkü veya hakimiyeti altında olmadığıdır. İkinci hipotezde hava sahası da su sınırları ve sahası gibi devletlere ait olduğu ancak belli bir mesafenin ardından serbest bölge sayıldığıdır. Üçüncü hipotez ise her devletin ve ülkenin kendi kara ve deniz sınırları içerisinde dikey olarak yukarıya gidebildiği kadar o ülkeye ait olmasıdır. Dördüncü hipotez ise sivil veya yolcu uçakların zararsız bir şekilde diğer ülkelerin hava sahalarından geçebilmesidir. Ancak bu hipotezde de bu hava sahasının altındaki kara parçasına hüküm süren devletler bu alanın sahibi sayılırlar. 

1919 Paris Konvansiyonu'nda Devletlerin Egemenlik İlkesi bölümünde, bir devletin deniz ve hava ikliminden atmosfer ötesine kadar tam egemenliğini tanınmıştır. Tabii bu ilkeye uzun süre bağlı kalınmadı. Bu ilke ilk uzay mekiğinin Sovyetler tarafından gönderilmesi ile ihlal olunup daha sonra da devletlerin atmosfer ötesine yönelik egemenlik hakları ile ilgili yeni yasalar ve ilkelerin kabulü ile tamamen iptal edildi. Sovyetler Birliği Sputnik 1 adlı ilk uydusunu 4 Ekim 1957'de yörüngeye yerleştirerek uzaya uydu gönderme hususundaki çabalarının meyvasını toplamaya başladı. Aynı yılın 3 Kasım tarihinde de Sputnik 2 uydusu uzaya fırlatıldı. Sovyetler Birliğinin bu girişimi Amerika'yı bilimsel-siyasi bir şoka soktu. Bu yüzden Amerika da büyük bir çaba içerisine girerek sonunda 31 1958'de Explorer adlı ilk uydusunu uzaya fırlattı. 

Sputnik 1 uydusunun yerküre yörüngesine yerleştirilmesi ile uzayın da askerileştirilmesi meselesi küresel kaygılara neden oldu. Sputnik 1 uydusunun fırlatılmasından 4 gün sonra kimi Batılı ülkelerin bazı girişimlerinin ardından 14 Kasım 1957'de 1148 sayılı Birlemiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu kararı 56 olumlu, 9 olumsuz ve 15 çekimser oyla onaylandı. Bu oylamada Sovyetlerin kendisi ve 8 ülke daha bu karara karşı çıkmak istemişti. Bu kararın maddelerinden biri de uyduların kullanılması ve uzaya fırlatılan araçların barışçıl olup olmamasının araştırılması ve denetlenmesi zarureti idi. Bu maddelerde uzayda yapılan her türlü keşif ve geliştirme projesinin sırf barışçıl hedefler doğrultusunda olması gerektiğine vurgu yapıldı. 

Devletlerin uzaydaki faaliyetlerinin düzene sokulması bir yıl sonra yani 13 Aralık 1958'de BMT Genel Kurlu'nun yeni bir karar çıkartarak  Atmosfer Ötesi Ortamın Barışçıl Kullanımının Araştırılması Özel Komitesinin kurulmasına neden oldu. 

Ünlü İranlı fizikçi Prof. Hesabi ise İran'ın bu komitenin toplantısındaki ilk temsilcisi idi. Zaten Prof. Hesabi atmosfer ötesi yani uzaydaki barışçıl kullanım özel komitesinde önemli işler başarıp etkili bir rol oynadı. İran temsilcisi Profesör Hesabi  " füze fırlatma istasyonlarında eğitim programlarının başlatılması" ve "istasyonlar alanında faaliyet gösteren küresel uzman heyetler tarafından bilimsel programların hazırlanması" önerilerinde bulundu. Bu iki öneri de komite tarafından onaylandı. 

Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi-COPOUS- ve " bilimsel ve teknik komitesi" ve de "hukuki komiteleri gibi alt komitelerinin oluşturulması ile artık uzayla ilgili araştırma ve geliştirme projeleri de bilimsel ve teknik açıdan sık sık denetimlere tabi tutuldu. Bu denetimlerin sonucu ise yıllık olarak BMT Genel Kurulu'nda sunuldu. Bu komitenin sürekli ve titiz çalışmaları sonucunda "uluslararası uzay hukuku" meydana geldi. 

Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi-COPUOS- 20 Aralık 1961'de bir bildiri yayımlayarak iki temel ilkeyi resmen tanımış oldu: İlk olarak atmosfer ötesi alanın sadece barışçıl hedefler doğrultusunda kullanılması ve ikincisi de uzayın tüm insanlığın ortak mirası olması. 

1963 yılından itibaren BMT da atmosfer ötesi ve uzayla ilgili kurallar ve ilkelerin belirlenmesi için faaliyetlerin arttırıp bu doğrultuda modern ve gelişmekte olan teknolojilere erişimin mahiyeti ile ilgili uluslararası anlaşmalar ve bildiriler yayımladı. 

Şimdiye kadar insanın atmosfer ötesi ve uyduların kullanılması ile ilgili hukuklar hususunda Birleşmiş Milletler Teşkilatı  Genel Kurulunca onaylanan ilkeleri şöyle sıralayabiliriz: "

1-1963 yılında çıkartılan " Devletlerin Uzayı Kullanma ve Uzayda Araştırma yapmak hususundaki hakları bildirisi

2-1982 yılında onaylanan " Devletlerin televizyon üzerinden canlı yanın yapmak için kullandıkları karadaki uyduların kullanımına dair mevzuat 

3- 1986 yılında onaylanan Atmosfer ötesinden uzaktan ölçme faaliyetlerine dair ilkeler

4-1992 yılında çıkartılan Uzayda nükleer enerji kaynaklarının kullanımına dair ilkeler" 

ve 

5- 1996 yılında onaylanan " Tüm ülkelerin çıkarları için uzayın kullanımı ve araştırılmasına dair gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarından yola çıkarak küresel iş birliği bildirisi. 

Uydular hakkındaki uluslararası hukuki ilkelerin hazırlanması ve onaylanması hususunda şöyle bir hatırlatmada bulunmakta fayda var. Siyasi ve hukuksal konuların yanı sıra ülkelerin hızlı gelişiminin teknik ve medyatik alanda da büyük gelişmelere yol açmasıdır.  10 Haziran 1962 yılında Amerika'nın Telstar adlı ilk telekomünikasyon uydusu Amerika'dan canlı yayın programlarını Avrupa'ya taşımak avantajı ile uzaya fırlatıldı. Bu girişim uluslararası arenanın da uyduların faaliyetleri ile ilgili yeni kuralların ve ilkelerin yazılmasına yönlendirdi. Bu doğrultuda " 1963 yılında çıkartılan " Devletlerin Uzayı Kullanma ve Uzayda Araştırma yapmak hususundaki hakları bildirisi" adlı Sovyetler Birliği önerisi ortaya atıldı. Bu bildiri, devletleri, uzayı kendi propagandif, ırkçı söylemeleri yaymak ve milletler arasında husumet yaratmalarından sakındırıyordu. Bu bildiriye göre uzaydaki faaliyet sadece devlet organlarınca yürütülmeli idi. 

Bu bildiride ayrıca ülkelerin hava ve uzay sahasına casusluk ve bilgi toplamak için gönderilen uyduların barışçıl kullanıma aykırı olduklarını belirtiliyordu. 

Gerçekte Sovyetler Birliği Telstar uydusunun gönderdiği haberler ve bilgilerden korku duyarak, kendi sınırları ve Doğu Blokunun sınırlarını tehlike altında hissederek böyle bir bildiri yayımlamayı istedi. Zaten Amerika da Sovyetler Birliğinin 1957'de uzaya ilk uyduyu fırlattığı sırada da benzer bir girişimde bulunup Sovyetler Birliğini kısıtlamaya çalışmıştı. Her halükarda bu kez Amerika, Sovyetler Birliğinin bu yöndeki bildirisini itibarsız sayarak onu siyasi bir araç olarak değerlendirdi. Daha sonra Amerika'nın itirazına neden olan ise bu bildirinin maddelerinin birinde Moskova'nın uzayda her türlü propagandif faaliyet karşı çıkması ancak hedef ülkelerin rızası alındığında o ülkelere programların yayımlanmasına ısrar edilmesi idi. 

Amerika farklı ülkelerin uydu yayınlarını almak için rızalarının alınmasının bir tür veto hakkı olduğuna inanıp her ülkenin bu yolda sorun yaratabileceğini düşünüyordu. Sonunda uzun müzakereler ve tartışmalar sonucu BM Genel Kurulu 1802 sayılı " Devletlerin Uzayı Kullanma Ve Araştırma Hususundaki Faaliyetleri ile ilgili Mevzuat Bildirisi " başlıklı karar 1963 yılında onaylandı.

Bu bildiriye esasen üye ülkeler uzay hukukunun geliştirilmesi hususunda iş birliği yapacakları sözünü vermiş oldular. 

İranlı hukukçu bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: "Bu bildiri, uzayı kullanma veya hatta diğer ülkeler aleyhinde uzayı propagandif hedefler doğrultusunda kullanmaya bir kısıtlama getirmese de uzayın küresel barış doğrultusunda kullanılmasına vurgu yaptı. 

Aynı zamanda sözü geçen bildiride, devletlere verilecek ziyan ve zararın uydu fırlatan devletleri sorumluluğu olduğuna vurgu yapılmıştır. 

Bir diğer İranlı uluslararası hukuk uzmanı Alayi ise uyduların serbest ve özgür yayın kısıtlamaları ile ilgili şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: "Yayın özgürlüğünün uluslararası hukuk çerçevesinde tanınmasına rağmen alıcı ülkeler önleyici girişimlerden bulunabilirler. Tabii bu ilkeye yönelik belli başlı kısıtlamalar da uygulanmaktadır. Ancak bu gibi istisnaların bulunması ve özgür yayına yönelik kısıtlamalara rağmen alıcı devletlerin rızasının alınması hususunda hiçbir ciddi adım atılmamıştır. "

Devletlerin Uzayı Kullanma ve Uzayda Araştırma yapmak hususundaki hakları bildirisi ile ilgili bir başka önemli nokta da, devletlerin uzay ve gök cisimlerine yönelik mülkiyet ve egemenlik ilkesinin tanınmaması idi. Farklı uluslararası konulara paralel olarak 1964 yılında devletlerin uzay faaliyetlerine yönelik hassasiyetini ve ve uzayı kullanma hususundaki kaygılarını arttıran gelişmeler yaşandı. Bu yılda Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından yayımlanan raporda gelecek 10 yılda  yani 1974 yılında evlere ve özel merkezlere uydu aracılığı ile televizyon programlarının gönderilmesinin mümkün olduğu belirtilmişti.

Birleşmiş Milletleri Teşkilatı'nın bu raporu İsveç hükümetini uydu programlarının gönderilmesi ve yayınlanması hususunda hukuki meselelerin incelenmesi için bir çalıştay grubu oluşturulmasını önermesine neden oldu. 1968'deki  karar da bu çalıştay'ın teknik ve hukuki incelemeleri neticesinde alındı. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Anlaşması 2'inci maddesinin 4'üncü fıkrasında devletlerin, diğer ülkelerde kaos çıkartma ve iç çatışmaları körükleme doğrultusunda uydu aracılığı ile propagandif aracı olarak kullanmaları yasaklanmıştır. 

1947'de onaylanan 110 sayılı kararname, ayrıca Medeni Siyasi Hukuku Sözleşmesinin 20'inci maddesinde de açıkça uydulardan yapılan yayımların ırkçı çatışmalar ve savaş çıkarma yönündeki faaliyetleri doğrultusunda kullanılması yasaklanmıştır.  

Daha önce de 1936'da onaylanan radyo dalgalarının yayımlanması ile ilgi konvansiyonda da ülkelerin küresel anlaşmayı zedeleyecek programlar yaymaktan kaçınmaları ve gerektiğinde bu tür yayımların bir an önce kesileceğine vurgu yapılmıştı. 

Devletlerin uydu programlarının canlı yayımlanması hususundaki derin ihtilafları, BM Genel Kurulu'nun 1982 yılında 92-37 sayılı kararı çıkartmasına neden oldu. Bu karar sırasında yapılan oylamalar ise çoğu devletlerin uydu yayınlarının yapılması için hedef ülkelerin rızasının olmasının gerektiğine katıldıklarını gösterdi. 

1971 yılında aynı konu  Uluslararası Telekomünikasyon Birliği'nin Radyo Konferansında ele alındı. Bu mesele 1977 yılında 6222 kararda yazılı olarak yer aldı. Bu yöndeki yeni kurallar ancak bu birliğe ülkeler arasında zorunlu olarak uygulanmaya başladı. Bunun ardından ise son yıllardaki telekomünikasyon alanındaki gelişmelerin bu kuralların yeniden gözden geçirilmesine ve çoğunun iptal edilmesine neden olduğu söylenmelidir. 

Bilgilendirme ve basın yayın özgürlüğü taraftarları tüm bilgileri ve haberleri herkese yaymak istiyorlar. Bu grup, İnsan Hakları Uluslararası Bildirisinin 19'uncu maddesine ayrıca Medeni ve Siyasi Hukuk Uluslararası Sözleşmesinin 19'uncu maddesine dayanarak bu yöndeki isteklerini savunuyorlar. 

Bu doğrultuda 1972 yılında UNESCO  da uydu yayınları ile ilgili ve serbest bilgi dolaşımı hususunda bir bildiri yayımladı. Buna rağmen Amerika ve İngiltere bu bildirinin 2'inci maddesinden dolayı buna karşı çıktılar. 

Batılı ülkelerin tüm iddialara rağmen bu tavrı, kendilerinin medya araçlarını karalama siyasetleri çerçevesinde kullandığı ve diğer yandan da uluslararası telekomünikasyon kurallarını ihlal ettiği bir sırada gerçekleşti. 

Bugün de aynı ülkeler diğer ülkelerin sosyal medya ve uydu üzerindeki yayınlarını keserek  " medya terörizmi" kavramının ortaya çıkmasına neden olmuşlardır.