Aralık 06, 2019 19:35 Europe/Istanbul

Bu programımıza Batı tarihçileri ve bilim adamlarının İslam Peygamberi ile ilgili düşünceleri ve eserlerini konu edineceğiz.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa insanlığın hidayeti için gönderilen son peygamberdir. Onun zuhuru ve getirdiği yüce din ile dünya büyük bir değişikliğe sahne oldu. Hz. Muhammd saa insanlığı ve takvayı belirginleştiren, eşitlik, kardeşlik ve dostluğu müjdeleyen Doğu'da zuhur eden bir peygamberdir. Hz. Muhammed saa'in insanlığa yönelik ilk hitabı şöyle idi: "  “Ey İnsanlar “la ilahe illallah” deyin ki kurtulasınız”

İşte bu ifade dünyada büyük bir değişimin başlangıcı oldu. Gelecek dönemlerde ise Batılar bu değişikliklerin başlatıcısı Peygamber Efendimiz'i doğru yanlış tanımaya ve onun hakkında bilgi toplamaya çalıştılar. 

Batılıların farklı diyarlara özellikle de Doğu topraklarına ayak basmaları ile belli bilim adamları Doğu kültürünü tanımaya çalıştılar. Bu çalışmaların ve araştırmaların ve sonuçların şarkiyatçılık yada oryantalizm adı verildi. Bu bilim dalı yerkürenin Doğu'sunda yaşayan insanların adabı, gelenek ve görenekleri ve bilimsel özelliklerini araştırılmaya ayrıldı. Başka bir ifade ile Doğu ile ilgili araştırma yapan ve öğretim gören herkes, ister antropolog, sosyolog, dil bilimci ister diğer bilim adamları, şarkiyatçı olarak bilinir. 

Bu yüzden şarkiyatçılar, farklı niyetler ve saikler ile ister bilimsel ister merak sonucu, bilgi arttırma , siyasi, ekonomik, kültürel, misyonerlik hedefleri çerçevesinde Doğu meseleleri, kültürü, tarihi ve saire özellikleri ile ilgili faaliyet yapanlardır. Bu alanda yazı yazan veya konuşma yapanların ortak yanı ise Doğu'yu tanıma gayretleri ve istekleridir. Bu şarkiyatçıların ortak özelliği sayılır. Şarkiyatçılar tarafından ele alınan konulardan biri de İslam Peygamberi'dir. 

İşte bu sohbetimizin devamında şarkiyatçıların İslam Peygamberi'ne yönelik görüşlerini sizlerle paylaşmaya çalışacağız. 

Aslında Doğu olarak bilinen bölge, Asya sınırlarının ötesine geçerek Afrika'nın büyük bir bölümünü de kapsamaktadır. Doğu kültürü öğretilerinde ise hep maneviyatın maddiyata üstünlüğüne ve hayatın anlamlı olduğuna vurgu yapılmıştır. Doğu kültüründe insanın varlık alemindeki yüce konumu her daim aydın tutulan bir nokta olmuştur. Görkemli Doğu medeniyetlerini kısa bir şekilde gözden geçirmek bile bu uygarlıklarda din ve maneviyatın bu kültürlerdeki en önemli birleştirici öge olduğunu anlamak için yeterli. Doğu medeniyetlerinde ilahi peygamberlerin tarih boyunca insanlığa hediye ettiği kalıcı gerçekler hep eksen ve temel olarak sayılmıştır. 

Şarkiyatçılıkta İslam alemi ve İslam'a verilen özel önem çerçevesinde, şarkiyatçılar bu dini, kaynakları ve kökenlerini tanımaya çalışmıştır. Ancak bu tanımanın yanı sıra bu dini hep de sorgulamaya çalışmışlardır. 

Aslında Batı bir kez, Fas'ta ve Endülüs'te İslam medeniyetini tecrübe etmişti. İslam'ın zuhur ettiği dönemde bile mümin Hristiyanlar İslam'ı büyük bir bid'at ve hayret verici bir olay olarak niteliyordu. Bu yüzden Avrupa medeniyeti tarih bilimi uzmanları ve büyükleri İslam medeniyetinden duyduğu kaygıdan ve tehlikeden dolayı İslam Peygamberi ve İslam aleyhinde karalama kampanyası yürütüp İslam Peygamberi'ne en büyük töhmetler ve kötü laflarda etmeye başladılar. Daha sonra İslam'a olan görüşünden vaz geçen Fransız filozof ve entelektüel Voltaire bile İslam Peygamberi aleyhinde bir piyes yazdı. Bu piyes ise Fransa'da sahnelendi. 

Şarkiyatçılar ve Batı ziyalılarının İslam ve İslam Peygamberine yönelik yaklaşımı o kadar olumsuz ve bağnazca idi ki " Muhammed(saa) Avrupa'da" adlı kitabın yazarı kitabının ön sözünde şöyle yazıyor: " Çoğu Avrupalı yazarların yapıtlarında Muhammed, kusurlar ve büyük ahlaki eksikliklere sahip bir kişi olarak tanıtılmıştır...."

Batı İslam aleminin izzetini yerlerde süründürmek ve İslami toplumların bilim adamlarını fikri olarak bozguna uğratmak için İslam dünyasının önemli şahsiyetlerini saptırarak kötülemektedir. Bu doğrultuda Avrupalı İslami araştırmalar yapan kesimler İslam Peygamberinin şahsiyetine yönelik farklı tavır sergilemeye başladılar. 

En hoşgörülü şekilde Batı'nın ve Batı şarkiyatçılarının Doğu'nun asil öğretilerine erişim sağlayamadığı ya da fikrî olarak bu asil öğretileri anlamak ve kavramaktan aciz kaldığını söylemek mümkün. Bu yüzdendir ki Doğu medeniyeti ve kültürü Batılılar için öyle kusurlu, eksik ve anlaşılmaz anlatılmıştır ki Doğu gelenekleri Batılılar gözünde muğlak ve afaki olmuştur. Bu sebepten dolayıdır ki özellikle de ilk şarkiyatçıların eserlerinde yanlış ve temelsiz kaynaklara dayanarak ön yargıda bulunduklarına şahitlik ediyoruz. Daha sonraları yani 19'uncu yüzyılda ise kimi bilim adamları ve şarkiyatçıları daha dürüst şekilde araştırmalar yapmaya başladı. Böylece son onyıllarda Doğu hakkında yapılan araştırmaların daha güvenilir olduğu söylenebilir. 

Genel olarak bilimsel şarkiyatçılık açık gizli bir şekilde siyasi hedefler ile bağlı olmuştur. Bu tarafgir bilimsel akım  o kadar bağnazlık gösterdi ki bazı şarkiyatçılar bile bu akıma ciddi eleştiriler yöneltti. 

Bayan Annemarie Schimmel Şarkiyatçılığın kilise ile bağları hususunda ve İslam'a olan yaklaşımı hususunda şöyle diyor: "Hristiyanlığın karşılaştığı dinler arasında İslam dini en büyük anlaşmazlıklara ve saldırılara maruz kalan dindir. Orta Çağ Batılı yazarlarının İslam ve Peygamber Efendimiz'den ortaya koyduğu görüntü, tamamen yanlış ve çarptırılmıştır. Bu saptırma ve çarpıtma ise o kadar ileriye gitmiştir ki Batı'da daha çok Mahomet adı ile bilinen Muhammed(saa) bir ilah sayılıp ve onun altın heykellerine tapılmasından söz edilmiştir. "

En ufak putperestlik simgeleri ve emarelerine bile karşı çıkan, peygamberinin kendini Allah'ın kulu olarak bilen  bir dinin bu denli çarptırılması ve yanlış anlaşılması, aslında İslam dininin dilinin doğru kavranmamasından kaynaklanabilir. 1143 ile 1616 yılları arasında Batı'da çok az sayıda uzman, Kuran öğretmeye ve Arapça dersler vermeye başladılar. 

Annemarie Schimmel bu kesimde yer alan şarkiyatçıların 16'ıncı ve 17'inci yüzyıldaki eserleri ile ilgili ise şöyle yazıyor: "Artık İslam dinini kusurlu olmakla itham eden onlar arasında Kuran'ı okuyan çok az sayıda insanın olduğuna kanı getirmişim. Aslında onlar arasından bu kitabı okuyanların bile bu kitaptaki kelimeler ve ibareleri doğru anlayanlarının da çok daha az olduğu söylenmelidir. "

1842 yılında ise Gustav Weil Hz. Muhammed saa'in hayatını sözde görünüş ve tarihi vakalardan ayrı bir şekilde anlatmaya çalıştı. Daha sonraki yüzyıllarda ise William Muir, Aloys Sprenger  ve Mrgoliouth gibi Batı'daki tanınmış şahsiyetler Hz. Muhammed saa'den kötü bir görüntü yaratmaya çalıştılar. 

Bu grup Batılı şahsiyetler, tarih boyunca İlahi peygamberler arasında tam faziletli olan Hz. Muhammed saa'in gerçek özelliklerini çarptırarak en iyi tanımlarında bile İslam Peygamberini sadece toplumsal bir uzlaştırmacı olarak adlandırmışlardır. "

Karl Heinrich Emil Becker ise bir dönem şöyle yazmıştı: "Biz Muhammed'i hayallerle süslemek için çok şey biliyoruz ama ona adil davranma ile ilgili bir bilgimiz yoktur. "

Gayrı Müslimler tarafından bile ağır eleştirilere ve itirazlara hedef olan İslam tarihi ile ilgili geniş çaplı araştırmalar yapan şahsiyetlerden  biri  de Henry Lammans'tir. 

Hristiyan bilim adamı George Jordac ise bu Belçikalı papazın İslam ve Hz. Muhammed saa hakkındaki garazkar eleştirilerinden esef duyduğunu ve bu gibi açıklamaların ve bu lafları içeren eserlerin bilimsel metotlara uymadığını söylemiştir. "

Batı'daki araştırmalar zamanla biraz daha insaflı yaklaşım çerçevesinde yapılsa da ancak yine de Hz. Muhammed saa'i ve öğretilerini yeniden ve doğru bir şekilde tanımaya bir çaba gösterilmedi. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri ile bilinen Rönesans döneminde modern Avrupa'nın ortaya çıkışı bile Peygamber Efendimiz'e yönelen düşmanlığı, kaygı ve korkuyu yok edemedi. 

Batı'nın tüm karalama kampanyalarına rağmen ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa karanlıktaki bir ışık gibi dünyayı aydınlatıp insani keramet, insan hakları ve özgürlükleri babında en yüce mesajların yayılmasına neden olup tarih boyunca tüm insanların asıl kılavuzu oldu. 

Hz. Muhammed saa gönülleri kendine hayran bırakan bir isimdi. Öyle ki şarkiyatçılar bile onun büyük kişiliği ve değerli öğretilerini kabul etmek zorunda kaldılar. 

Bayan Schimmel bu hususta şöyle yazmıştır: "İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa bir ışık misalidir.Dünyada bir araya toplanan dinleyicilerin bulunduğu karanlık çevreyi aydınlatan ışık misalidir. Gönülleri etrafında pervaneler misali toplayan seçkin bir insandır Muhammed!"