Batı'da Yaşam-7
Bu bölümde Batı toplumlarında aile ocağının dağılması ve bunun sonuçlarını konu edineceğiz.
Bugünkü sohbetimize Ayetullah Hamanei'nin Batı'daki hayat ile ilgili açıklamaları ile başlamak istiyoruz. Ayetullah Hamanei bu hususta şöyle buyurmuşlardır: "Bugün Batı dünyasının en büyük sorunlarından biri ailelerin dağılmasıdır... Batı bu noktadan gelecekte en büyük darbeleri alacaktır. Bu maddiyata dayalı şatafatlı medeniyet bu noktadan yıkılmaya başlayacaktır."
Aslında bu açıklama, Batılı ülkelerin kültürel ve toplumsal meseleler alanında yaşadığı ailenin dağılması sorunu başta da boşanma ile ilgilidir.
Boşanma olgusu çağdaş dünyanın toplumsal hastalıklarından biridir. Eskiden beri boşanma ve ayrılık her daim kötü ve kabul edilemez bir olay olarak görülmüştür. Eskiden bu olay daha az gerçekleşirdi. Ancak günümüzde medyatik araçlar ve kültürel ürünlerin Batılı hayat tarzını yaygınlaştırmaya çalışması ile boşanmanın çirkinliği ve kabahati toplumlar arasında azalmış oldu.
2018 istatistiklerine göre modernizmin maddiyatçı kültürü etkisinde olan 10 ülke boşanmanın bireysel ve toplumsal olumsuz etkileri altında kalan ülkelerin başında yer almaktadırlar. Belçika boşanma oranı bakımından yüzde 71 ile bu sıralamada ilk konumdadır. Portekiz ise yüzde 68'i aşkın oran ile ikinci sırada, Macaristan, Çekya, İspanya, Lüksemburg, Estonya, Fransa ve Amerika da sonraki sıralarda yer almaktadır.
Britanya'da ise evliliklerin yarısı kadarı boşanma ile sonuçlanır. 2019 yılının ilk yarısında İngiltere ve Galler'de kayıt altına alınan evliliklerin yüzde 42'si boşanma ile sonuçlanmıştır.
Amerika'da resmi bir merkezin raporuna göre ise bu ülkede yapılan evliliklerin yüzde 50'yi aşkını boşanma ile sonlanır.
Uzmanlara göre toplumsal krizler ve sorunların artması bu toplumsal problemin artmasına neden olmuştur, böylece Amerikan hükümetinin bu toplumsal sorun için bir çare düşünmemesi halinde gelecek on yıllarda evliliklerin yüzde 80'inin boşanma ile sonuçlanacağı konusunda uyarılar yapılmaktadır. Halbuki şimdiye kadar zaten Batı topluluklarında geleneksel evlilik oranı da ciddi derecede düşmüştür. Buna karşın maalesef bu topluluklarda insanın fıtratı ve doğasına aykırı ilkelere dayalı çerçevelerdeki aile türleri de artış göstermektedir.
Boşanma çok boyutlu bir olay olarak ele alınmalıdır. Farklı ülkelerde farklı nedenler ve zeminler boşanma oranında etkilidir. Bu etkenler, ekonomik, toplumsal, ruhsal, psikolojik alanda görülebilir. Kişilerin öfkesi ve hırçınlığı, stresi, toplumsal ümitsizliği, görevlerin ve beklentilerin bilinmemesi, sanal ve sosyal medyanın varlığı, ihanetler ve saire gibi nedenler ve genel olarak toplumun kültürü boşanmayı doğrudan etkilemektedir.
Örneğin İslam dininde boşanma şiddetli bir şekilde kınandığından dolayı İslami ülkelerde boşanma oranı düşüktür. Ancak Batı dünyasında Batılı insanın yaşam tarzı ve hayat felsefesi boşanma oranının artmasına yol açmıştır. Örneğin Batı kültüründe önemli bir ilke sayılan hazcılık ilkesine değinmek mümkün. Bu ilkeden yola çıkarak Batıl'da kurallar da öyle dizayn edilmiş ki erkek ve kadın aşırı derecede özgür bir şekilde şehvetlerini karşılayabiliyor. Batı kültürünün bu düşüncesinin sonucu ise hayatlarını hazcılık, bireysel çıkarcılık ve kişisel isteklerinin karşılanması üzerine kuran insanların yetiştirilmesidir.
Batı'daki toplumsal problemler hususunda araştırma yapanların bazılarına göre Batılı toplumlardaki aile kurumunun sarsılmışlığı Batı'nın hazcılık kültürü ve düşüncesinin sonucudur.
Anthony Giddens ise Sosyloji adlı kitabında New York Times dergisinden naklen şöyle yazıyor: "Amerika kurallarının boşanan kadına tanıdığı haklardan yola çıkarak, 10 veya yirmi yıl kadar devam eden evliliklerin boşanma sebebinin uzlaşmamak değil daha çok eski uyuşmazlıkların çekilmek istenmemesi ve de daha fazla haz almak olduğu söylenebilir. Doğum kontrol haplarının bolluğu,cinsel devrim ve feminizm düşüncesinin yayıldığı döneminde birçok kadın, sırf eğlence ve hazcılığın aile ocağına göre daha öncelikli olduğunu düşünüyor. Günümüz Amerikan kadını geçmişteki kadınlara göre daha hazcılık yanlısı olup anneannesine göre hayatın sorunları karşısında daha düşük bir dayanma ve direnme gücüne sahiptir. "
Aslında Batı insanının hayatında hazcılık ilkesi sadece kadınlara has değildir. Erkekler de aynı düşünce tarzına uymaktadırlar. Batı'da erkeklerin çoğunun hedefi aile kurmak ve ortak hayat sürdürmek değil, hazcılıktır. Öyle ki onların kişisel hayatı ve hazcılık duygularına ters düşen ne varsa rahat bir şekilde bir kenara bırakılır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ise bu hususta şöyle buyurmuşlardır: "İnsanlar cinsel isteklerini istedikleri şekilde karşılamakta özgür bırakılsaydı, ya aile kurulmazdı , ya da kurulup da başından beri boş, tehdit yaratıcı, yıkılacak gibi duran bir aile olurdu. Böyle bir durumda zaten aile kurulsa bile en ufak bir esinti ile yıkılacaktır. Çünkü kadın ve erkek içgüdüsel isteklerini karşılamak için aile gibi bir ocağa ihtiyacı kalmayacaktı."
Sürdürülebilir bir hayat sorununu dert eden kimi batılı araştırmacılar ise hukuksal düzenin değişmesi ve kadın ve erkeklerin eşitlik haklarının resmiyete tanınmasının boşanma oranının artmasında önemli rol oynadığını düşünüyorlar. Bu iddianın ispatı ise boşanma oranında Batılı ülkelerde özellikle de Amerika'da bu yasanın onaylanmasının ardından yaşanan artıştı.
Helmut Schelsy gibi sosyologlar ise bu yasanın ailede hiyerarşinin bozulduğuna yol açtığını düşünüyor. Aile diğer toplumsal kurumlar gibi sürdürülebilir olup kendini koruması için üyeleri tarafından sorumlulukların üstlenmesine ihtiyaç duymaktadır. Gerçekten de aile ocağını sıcak ve lezzet verici yapan özellik de rollerin farklı olması ve ailenin sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Toplumsal bir grupta roller aynı olursa zaten bekası ciddi derecede tehlike altında demektir.
Batılı hayat tarzındaki olup bitenler ve sanayileşmiş çağdaş toplumlarda boşanma nedenlerinin en önemlilerinden biri de erkek ve kadınların rollerinin bir birine karışmasıdır. Halihazırda Batılı toplumlarda kadın veya erkeğe özel bir iş yoktur. Yani her işte hem kadın hem erkek çalıştırılabilir. Ancak geçmişte kadın ve erkek özel bir eğitimden yararlanarak kendilerine özel roller için hazırlanıyorladı. Ama günümüzde bu toplumların eğitim ve öğretim sistemleri bile kendi görevlerini feminizmin ilkelerine ve öğretilerine dayandırarak rollerin karıştırılması ilkesi üzerine yapmaktadırlar. Bu yüzdendir ki bu toplumlarda kişiler ailedeki rollerini üstlenmek için eğitilemiyorlar. Bu ise ailede gerilim dolu bir ortam yaratıyor.
Boşanma, kurbanlarının hayatını ebediyen değiştiren zincirli olayların toplamıdır. Boşanma, erkek, kadın ve özellikle de çocuk için büyük bedelleri olan bir olaydır.
Sosyal eleştirmen Kirk Patrick ise bu hususta şöyle düşünüyor: "Boşanmanın kadın ve erkek ile çocuklar üzerinde bıraktığı etki ebeveynlerin ölümünden daha büyüktür."
İngiltere'de 6 bin çocuk ve genç üzerinde yapılan araştırma sonuçları ise eşlerin boşanmasının çocuklara özellikle de 7 yaş üzerindeki çocuklara bıraktığı psikolojik etkinin depresyon ve diğer psikolojik hastalıklar ihtimalini arttıracağını gösteriyor. Bu araştırmalara göre özellikle de babanın aileden ayrılması en çok da kız çocuklarını etkiliyor.
Micheal Reagan "İki kez evlat edinmiş " adlı kitabında ebeveynlerinin boşanması ile ilgili şöyle yazıyor: "Boşanma gerçekleştiğinde iki erişkin insan bir çocuk için insan önemli olan her şeyi ondan alıyor. Evi ve ailesini, güvenlik, huzur ve sevilme duygusunu, bunların hepsini yerle yeksan edip çocuğu bu virane ile baş başa bırakırlar. "
Boşanma çağdaş insanın her daim en önemli toplumsal meselelerinden biri olup eşlerin, çocukların, akrabaların ve dostların psikolojik dengesini doğrudan ve dolaylı bir şekilde etkilemesinin yanı sıra toplumun ekonomik, nüfus ve kültürel düzenine de kötü etki yapacaktır. İşte bu nedenden dolayı Batılı devletler de bu hususta plan yapmaya zorlanmışlardır. Tabii Batı'nın hayata olan bakışı, onların toplumsal meseleler özellikle de aile kurma ve korumakta başarısız kaldıklarını gösteriyor.