Şarkiyatçılar Açısından İslam Peygamberi-8
Bu bölümde geçen bölümlerin devamında Batılı düşünürler ve şarkiyatçıların İslam ve İslam Peygamberi ile ilgili eserlerini konu edineceğiz.
Öğleden sonraydı. 8 Mayıs 1840, Carlyle'in Londra'nın Portman meydanındaki bir konferans salonunda konuşmasına başlaması bekleniyordu. Carlyle muhataplarına dinin ortaya çıkışı ve zuhuru ile ilgili geçenlere göre çok daha farklı bir konuşma yapacaktı. Bu konuşmacı herkesi farklı bir milletin arasına, Araplar arasında Hz. Muhammed as dönemine götürmek istiyordu. Carlyle konuşmasının devamında tarih kahramanları hususunda şöyle dedi: "Kahraman, artık yandaşları arasında varlık gösteren bir ilah değil, ilahi esin kaynağına bağlı olan bir peygamberdir. "Thomas Carlyle birçok eser geride bırakan İngiliz yazar, filozof ve tanınmış tarihçidir. Bu tanınmış düşünür, 19'uncu yüzyılın dini, edebi ve siyasi düşünce akımlarına büyük etki yapmış bir isimdir. Carlyle tarihin büyük kahramanları ile ilgili yaptığı konuşmaları ile edebi kaynaklar ve kamu arasında tanınmış bir isime dönüştü. Onun konuşmaları büyük kitleyi kendine çekmişti. Öyle ki bu konuşmaların toplamı " Kahramanlar, Kahraman-perestlik ve Tarihte Kahramanlık " başlığı ile defalarca yayımlandı.
Carlyle açısından, kahraman, sırları gören ve basiretli insana denir. Kahraman, maddi alemin ve olguların zatını ve içini görebilen gerçekleri insanlar için yorumlayan ve böylece tarih inşa eden isimdir. Carlyle " Peygamber kisvesinde bir kahraman, Muhammed ve İslam " başlıklı ikinci konuşmasında Muhammed saa'i dünya tarihinin büyükleri ve kahramanları arasında sayarak şöyle dedi: "Yerlilere Allah'ın hibe ettiği en büyük nimet de Muhammed gibi bir dahi idi. Muhammed, yüce alemden ilahi mesajla bize indirildi. "
Carlyle konuşmasının devamında şunları da eklemiştir: "... bırak da onu ne adlandırmak istiyorlarsa adlandırsınlar. Hiç bir imparator bile tüm taç ve tahtları ile bu kadar itaat görmemiştir. Ben, bizzat bu gerçek kahramanın tüm özelliklerini düşünebiliyorum... bu kadar da yeter....Ben onun iyiliklerini insaflı bir şekilde anlatmak istiyorum..... bu insan hakkında sarfedilen yalan dolan laflar sadece bizi çirkefleştirmiş ve utandırmıştır...."
Carlyle'ın bu sözleri Mekke'nin Peygamber Efendimiz saa tarafından fethini hatırlatmaktadır. Nitekim bu fetih savaşsız ve kan dökülmeden gerçekleşti. O dönemde Mekke müşriklerinin liderlerinden Ebu Sufyan bu olay yaşanmadan bir gün önce Peygamber Efendimiz'in amcası Abbas ile gizli olarak Müslümanların ikametgahında yürüdü ve onlara konuştu. Sabahleyin insanların Peygamber Efendimiz'e öyle aşk dolu davrandıklarını, Hz. Muhammed'in abdest suyunu kapıp ellerine yüzlerine döktüklerini görünce Abbas'a dönüp şöyle dedi: " Hayret! Ben İran padişahları, Kesra ve Kayser'i de görmüşüm ancak senin yeğenin Muhammed'in sahip olduğu karizmayı kimsede görmemişim. Benim gördüklerim kaba güç, kılıç ve mızrak gücü ile halkı yönetiyorlar. Ancak bu insanların gönüllerine taht kurmuş onları yönetiyor. İnsanlar ona sevgi besliyorlar ve ona büyük ilgi gösteriyorlar. "
İngiliz tarihçi Hz. Muhammed saa'i takdir ederek ondan övgü ile söz edip şöyle demiştir: "Muhammed, ilahi aşkı, coşku ve sevgiden başkası ile bir işi olmayan doğasında ihlal ve samimiyet olan bir isimdi. Diğerleri saptırıcı şiarlar ve bid'atlerin içinde boğulurken bu durumlarından memnun iken bu insanın bu şiarlara bürünüp gözlerini yumması mümkün değildi. Tüm varlığın sırları tüm dehşeti ve azameti ile tüm görkemi ve celali ile onun gözleri önünde aydın ve aşikardı.... Böyle bir insanın sözleri de doğanın kalbinden gelen sesti. İnsanlar bu sesi dinlemeli. Bu sesi dinlemeyenler artık hiçbir sese güvenmemeleri gerekir. Çünkü tüm diğer sesler bu ses karşısında boştur."
Carlyle makaleleri ve konuşmalarının ardından Batı'da bir nebze bile olsa Peygamber Efendimiz ile ilgili bazı muğlak ve yalan noktalar aydınlatıldı ve hatta kimi akılsızca saldırılar dalgası da azalmış oldu. Bu İngiliz düşünür yaptığı konuşmasında Peygamber Efendimiz'e yönelik şehvet ve ihtiras ithamlarını da cevaplamaya çalıştı. Carlyle aşırı derecede heyecanlandığı bir sırada şöyle bir açıklamada bulundu: "Düşmanlar hakikat gözü ile bakarlarsa bu büyük insanın özünde şehvet ve ihtirasın ötesinde yüce ve iyi eğilimlerin olduğunu görmeleri mümkün.... Böyle bir şahsiyeti şehvet sürmekle itham etmek, onun nefsani lezzetlerden başka bir şey peşinde olmadığını söylemek insafsızlık ve zulmün ta kendisidir. İnsanların, onu iffet ve paklık simgesi olarak bildiği emin, emanet sahibi olarak adlandırdığı bir insan, 25 yaşında iken 45 yaşında bir kadın ile evlenmesi, 50 yaşına dek yaşlı bir kadınla yetinen insana nasıl olur da şehvet sürme ithamları yönlendirilir?
Carlyle İslam Peygamberine ithamlar yöneltenlere güzel bir cevap çerçevesinde şöyle yazıyor: "Kardeşlerim, hiç yalancı birinin bir dini kurduğunu ve o dini dünyaya yaydığını gördünüz, duydunuz mu? Allah'a andolsun ki yalancı ve akılsız biri, ev bile inşa edemez. Böyle bir insanın 14 yüzyıl kadar milyonlarca Müslüman'a ev yapması ise tamamen imkansız. Bir yalancı bu evi inşa etmiş olsaydı şimdiye dek yok olup yerle yeksan olurdu.... Ne yazık ki bu tür düşünceler utanç vericidir! Bu düşüncelere sahip olanlar ne kadar da çaresiz ve zayıftır.... Ben tarihe bakınca İslam Peygamberi'nin hayatının temelinin doğruluk ve sadakat olduğunu görüyorum. "
Carlyle muhataplarına hayatın başından sonuna kadar Hz. Muhammed saa'in davranışlarında bir aksilik veya çelişkinin söz konusu olmadığını da hatırlatmıştır. Carlyle Hz. Muhammed saa'in çocukluk çağından beri emanet sahibi, sadakatli, iyi huylu, samimi, basiretli, duyarlı ve mütevazi bir insan olduğunu muhataplarına anlatmaya çalıştı. Bu İngiliz filozof Hz. Muhammed'in tüm ömrü boyunca şiddete, iffetsizliğe, başına buyrukluğa, ihtirasa ve adaletsizliğe karşı olduğunu bunlara karşı mücadele verdiğini biliyordu. Hz. Muhammed saa'in sunduğu medeni ve ahlaki kanunları ile vahşiliği kontrol ettiğini toplumdaki düzensizlik ve kaosu sonlandırdığını biliyordu. Aracı olarak ilahi sözleri içeren kutsal kitabı Kuran-ı Kerim ile Avrupa'da yaygın olan iffetsizlik ve ahlak dışı ilkeleri yaygınlaştırmadığını tam tersine Allah'ın isteklerine uygun bir şekilde fevkalade bir hayat ilkeleri, ahlaki düzeni sunduğunu bunların da Müslümanların dini ve insani görevleri olduğunu biliyordu. "
Carlyle Hz. Muhammed saa'in alem gerçekleri ile ilgili basirete ulaşma hususundaki coşkusunu betimlemeye çalışmaktadır. Carlyle, bu hususta şöyle yazıyor: "Geçmişten beri bu yüce insanın aklında yüce fikirler dolaşıyordu. O kendisine " ben kimim? yaşadığım bu uçsuz bucaksız dünya nedir? Yaşam nedir? Ölüm nedir? diye soruyordu. Hicaz topraklarının yakıcı ve sıcak kumlukları ve çölleri, Hira dağının sarp kayaları ve taşları ona bir cevap veremiyordu. Mavi gökyüzü tüm azameti ve yüksekliği ile yıldızlar tüm güzellikleri ve parlaklıkları ile ona bir cevap sunamıyordu. Böyle olunca ışık ve aydınlık Muhammed'e geldi. Hayatın kavramı ve anlamının İslam olduğunun anlaşılması Allah iradesi karşısında teslim olunması bu hakikatin ta kendisi idi.
Carlyle İslam Peygamberi'ne yönelik beslediği sevgiyi şöyle özetlemektedir: "Bu çölün adamı, derin kalbi, siyah ve çekici gözleri, engin toplumsal ruhu ile ihtiras hariç her türlü fikir ve düşünceye sahipti. Gerçekten de ne kadar huzurlu ve büyük bir ruhtan söz ediyoruz!"
19'uncu yüzyılda Kraliçe Victoria döneminin birçok İngiliz erkekleri ve kadınları Carlyle'i yeni ortaya çıkmış bir düşünür olarak dini düşünceleri yönlendiren ve kilişe sözler ve inançları sarsan biri olarak tanımıştır. Tüm bunlara rağmen Carlyle'ın toplum karşısındaki cesaret dolu özgüvenli konuşmaları ancak 50 yıl sonra kadar övülmeye başlandı. Bunun ardından da Batılılar İslam Peygamberi ve Kur'an-ı Kerim hakkında ulu orta faaliyetlerine ancak başlayabildi.