Medya Terörizmi-8 (Son Bölüm)
Bu bölümde uydu yayınları yapan şirketlerin uluslararası sorumluluklarını ele almaya çalışacağız.
Bu bölümde uluslararası toplumun uydu faaliyetlerini denetlemek için hukukun hazırlanması yönündeki çabaları, kimi Batılı ülkelerin medya terörizmi doğrultusundaki girişimlerinin örnekleri ve boyutları ayrıca iletişim ve telekomünikasyon alanındaki yasa dışı ve zalimane yaptırımları uzun uzadıya konuşmaya çalışacağız.
Programımızın geçen bölümünde ülkelerin uydu kanallarının yayınları karşısındaki sorumluluklarını konuşmuştuk. Programımızın son bölümde uydu yayıncı kuruluşlar ve şirketlerin uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarını da ele alacağız.
2003 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulunda devletlere bağlı olmayan şirketlerin insan hakları hususundaki normlara uymaları çerçevesinde bir karar alındı. Normlardan oluşan bu kararda uydu yayınları yapan şirketlerin, insan hakları, çalışma yasaları, çevreyi koruma, müşteri haklarını savunma ve yolsuzlukla mücadele konularına riayet etmeleri istenmiştir. Buna rağmen bu metnin ve kararın içeriği zorunlu uygulanmaya konulmamıştır. Ancak yine de tavsiyelere dayalı yumuşak hukuklar olarak değerlendirilebilir. Bu da bu metnin uluslararası hukuk kaynaklarından olduğunu gösteriyor.
İran İslam Cumhuriyeti'nin son yıllarda medya yaptırımlarına tabi tutulmasında ise Eutelsat şirketi büyük bir rol oynamıştır. Hispasat, STN ve kimi benzer uydu şirketlerinin de hissedarları ve karar alıcılarından olan Eutelsat İran'ın uydu kanallarının yayınını kesti.
Buna paralel olarak İNTELSAT, Avron ve ARQIVA uydu şirketleri de İran İslam Cumhuriyeti'nin uydu kanallarının yayınlarını durdurdular.
Bu şirketlerin devletlere bağlı olmayan kurumlar ve kuruluşlar hukuku gereğince yaptıkları ihlallerden doğan sorumlulukları, uluslararası iletişim birliği ve uluslararası telekomünikasyon örgütünün kurallarına göre ayrıca uluslararası iletişim birliği ve Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi gibi merciler tarafından ele alınmalıdır. Uluslararası İletişim Birliği devletler ve sivil üyelerden oluşmasından dolayı anılan şirketlerin de bu birliğe üye olmasından dolayı belli taahhütler söz konusudur.
İran'ın medyatik anlamda Batı'ya bağlı uydu şirketleri tarafından yaptırımlara tabi tutulması açık bir şekilde uluslararası telekomünikasyon birliğinin esas anlaşmasının 45'inci maddesinin ihlali sayılıp açıkça zarar verici müdahale örnekleridir. Bu maddeye göre Uluslararası Telekomünikasyon Birliğine üye tüm uydu şirketleri ve istasyonları radyo ve iletişim alanında zarar verici hizmet vermekten sakındırılmışlardır. Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti hükümetlerinin uydu şirketleri ile uzun süreli anlaşmalar imzaladıkları da unutulmamalıdır. Uluslararası anlaşmalar gereği ise iki taraf da anlaşmalara bağlı kalmalıdır. Uzun süreli sözleşmeler ve anlaşmalar daha fazla istikrara ve sürdürülebilirliğe ihtiyacı olduğundan dolayı bu tür anlaşmalarda genel olarak istikrar şartı diye bir madde yerleştirilir. Bu şart sayesinde yasalarda yaşanan değişiklikler ve de şirketler veya hükümetlerin gelecekteki tavır değişmeleri halinde anlaşmanın devamını garanti altına almaktadır. Bu yüzden istikrar şartı, anlaşmanın değişmemesini güvence altına alan bir şart olarak uzun süreli anlaşmalar ve sözleşmelerde büyük öneme sahiptir.
Daha önce de değindiğimiz gibi yaptırımlara tabi tutulan ülkeler bu yasa dışı girişimden dolayı yaptırımları uygulayanları uluslararası mercilere şikayet edebilir. Bu mercileri adli ve adi olmayan olarak ikiye ayırmak mümkün . Adli olmayan mercilere baş vurmak zorunlu sonuçlar doğurmasa da diğer devletlerin yaptırımları azaltmak ve konunun adli mercilere sevk edilmesinde önemli bir role sahiptir. Bir ülkenin yasa dışı yaptırımlarından ve uydu şirketlerinin ihlallerinden rahatsız olan bir ülkenin baş vurabileceği uluslararası mercilerden biri de Birleşmiş Milletler Teşkilatı İnsan Hakları Konseyi'dir.
İnsan hakları konseyi Birleşmiş Milletler Teşkiatı'nın 15 Mart 2006 yılı 251760 sayılı kararı ile İnsan Hakları Komisyonu yerine kuruldu. Bu konsey, insan hakları ve temel özgürlüklere yönelik saygıyı arttırmakla görevlidir. Bu konsey bu süreçte adil ve eşit bir şekilde insan hakları ihlalleri durumlarını ele almakla görevlidir. Bu çerçevede insan haklarını ihlal etmekle suçlanan ülkeler hakkında özel bir rapor hazırlanır ve anılan ihlal incelenir. Bir diğer taraftan ise insan hakları ihlalleri dünya çapında dönemsel olarak incelenir ve tüm Birleşmiş Milletler Teşkilatı üyelerinin durumu gözden geçirilmeye çalışılır.
Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti de serbest bilgi dolaşımı hususundaki insan hakları ihlali konusunu Birleşmiş Milletler Teşkilatı İnsan Hakları Konseyi'nin inceleme oturumlarında ileri sürebilir ve yaptırım uygulayan ülkelere sorumluluklar yükleyebilir. Buna ilaveten gerçek kişilere yönelik yaptırımlar da milli raporlar halinde insan hakları konseyine gönderilebilir. Uydu kanallarının yayınlarının kesilmesine bakabilen uluslararası adli mercileri arasında Uluslararası Adalet Divanı, Avrupa Adalet Divanı, İran ve Amerika Davaları Tahkim Divanı, Avrupa İnsan Hakları Divanı ve Daimi Uluslararası Tahkim Divan'ına değinmek mümkün. Tüm kısıtlamalara rağmen günümüzde uydu üzerinden yapılan yayınlar günden güne gelişen bir hususa dönüşmüştür. Öyle ki 1973 ila 1977 yılları arasında Amerika dışişleri bakanı olarak görev yapan Henry Kissinger şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Yerli bir radyo istasyonunun gücü Amerika'nın B-52 bombardıman uçaklarının gücünden daha fazladır. "
Tabii uzay teknolojileri bizim devrimizde o kadar gelişmiştir ki uzaya gönderilen her uydu yer yüzünün yüzde 40'ını kapsayarak radyo ve televizyon yayınlarının yapılması için imkan vermiştir. Hiçbir kısıtlama ise dalgaların yayılmasını önleyemez.
Ülkeler teknolojik olarak gelişmiş ülkelere kendilerini yaklaştırarak siyasetlerini de dünya kamuoyuna dayatabilirler. Tabii halihazırda dünyadaki radyo ve televizyon kanallarının yüzde 80 kadarı devletlerin kontrolündedir. Ancak uydu teknolojilerinin gelişmesi ve internet kullanımının artması ile bu kontrol da günden güne azalmaktadır. Hükümetlerin uydu medya organları üzerindeki kontrollerinin azalması ile modern uydu teknolojilerine sahip devletler bile uydudan yapılan kısıtsız ve sınırsız yayınlardan dolayı kaygı duymaktadırlar. Öyle ki bu devletler bile bu hususta belli kurallar meydana getirmek istiyorlar. Ancak bu kurallar ve getirilecek kısıtlamalar donanımsal açıdan değil içerik ve programların açısından ele alınmalıdır. Böylece uluslararası toplumun milli egemenlikleri, kültürel bütünlük, milli, dini değerler ve gelenekler, siyasi ve ekonomik çıkarların sağlanması yönündeki kaygıları da azalmış olacaktır. İran dahil dünyada birçok ülke artık uydu programlarının yayınlanmasının öneminin farkına varmış ve sınırlarının ötesine yayın yapmak üzere kanallar kurmuştur. Bu çerçevede bu kanallardan yapılan programların plan çerçevesinde yapılması öncelikli konu olarak ele alınmalıdır. Çünkü en başından beri ülkelerin asıl sorunu da uydu programlarının içeriği ve bu alanda yapılan ihlallerdi. Ancak Amerika ve Batılı ülkeler İran'ın dış yayınlar yapan kanallarının içeriği ile mücadele etme gücü olmadığı için uluslararası iletişim ve telekomünikasyon haklarını ihlal ederek kah doğrudan kah aracı uydu şirketleri ile İran'ın uydu kanallarının yayınlarını kesmektedirler. Batılı devletler bu yaptırımlarının yanı sıra bir yandan da Suudi Arabistan'ın mali destekleri ile yayın yapan İran İnternational kanalları gibi terör ve şiddet propagandası yapan kanalları da desteklemektedirler.
Amerika ve kimi Batılı devletlerin İran Radyo Televizyon kanallarının uydu üzerinden yayınlarını kesmesi ayrıca İran'ın dış yayınlar yapan kanallarının yoğun takipçisi bulunan sosyal sayfaları ve hesaplarını kapatması Batı'nın program içeriği açısından İran ile mantıklı bir şekilde mücadele edemediklerini gösteriyor. İran medyası her zaman dünyanın susmuş çoğunluğunun sesi olmuş ve adalet, barış, insan severlik, birlik, direniş ve İslam İnkılabı ülkülerinin hoparlörü görevini yapmıştır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei ise Nisan 2019'da bu hususta şöyle buyurmuşlardır: "Bugün internet ve uydu, genel olarak da iletişim araçları geniş çaplı bir yelpazeye sahiptir. Bu yüzden sözler hızlı bir şekilde dünyanın dört bir yanında yayılır. Bu iletişim araçları bir yandan da insanlar ve müminlerin, farklı düşüncelerinin de ortaya atıldığı bir meydandır. Bu düşünsel akım hiçbir şekilde bizim zararımıza değil tam tersi lehimizedir. Bu meydana ayak basarsak, örneğin İslami düşünce, ilahi maarif kaynakları gibi ihtiyaçlarımızı giderirsek kesinlikle kazanan taraf biz olmuşuz demektir. "
Değerli dinleyiciler medya terörizmi adlı seri sohbetimizde genel olarak uyduların ve uzaydaki faaliyetlerine hakim kimi hukuki teorileri ve ilkeleri gözden geçirmeye çalışıp uluslararası iletişim kurumlarının iletişim hakkına yaptıkları vurgu, İran'ın uydu üzerinden yayın yapan kanallarının kısa tarihine, uluslararası hukuk açısından medyatik müdahale hususuna, müdahaleci uydu yayınları karşısında alınacak önlemler ve ülkelerin uydu yayınları karşılığındaki sorumlulukları konularına değindik.
Geçen bölümlerde de değindiğimiz gibi günümüzde Amerika ve İngiltere gibi kimi Batılı ortakları uluslararası iletişim hukuku açık bir şekilde ihlal ederek bir yandan İran gibi bağımsız ülkelere karşı karalama kampanyaları yürütmekte bir yandan da bu ülkelerin medya organlarına kısıtlamalar getirip buna paralel olarak da resmi bir şekilde terör ve etnik ayrımcılığın propagandasını yapan kanallara ev sahipliği yapmaktadırlar. Gerçekte Batı ve Amerika medya terörizminin en bariz örneklerini gözler önüne sermişlerdir. Bu ülkeler Amerika'nın Batı Asya'daki cinayetleri ve Siyonist Rejimin Filistin halkı hakkındaki haksızlıkları ifşa eden kanallara karşı öfkelerinden dolayı farklı şekillerde içi boş temelsiz bahaneler ile İran'ın dış yayın yapan kanallarını hasmane girişimleri ile hedef almışlardır.