Haziran 01, 2020 19:56 Europe/Istanbul

Amerika'daki siyahiler polis şiddetine maruz kalan toplumun başta gelen kesimidirler.

Sadece son yıllarda,  siyahilere karşı sergilenen birçok polis şiddeti örneği haberlerin manşeti olmuştur. Gizli olarak gerçekleşen şiddeti de buna eklersek çok büyük bir şiddet dalgasıyla karşılaşacağız. 2012 yılının Haziran ayında, 1992 yılında eyalette büyük bir tepki toplayan ve gösterilere sebep olan Los Angeles polisi tarafından şiddete maruz kalan Rodney King'in cesedi bir havuzda bulundu. Bu haber çok hızlı bir şekilde Amerika medyasında manşet oldu. 47 yaşındaki Rodney King'in ölümü, geçen yıllardaki polisin şiddetini herkese hatırlattı.

Bu olaydan 20 yıl önce, yani 3 Mart 1992 Los Angeles şehrinde, Amerikan polisinin Rodney King'e vahşice saldırısından dolayı Amerika'nın en büyük protesto gösterileri düzenlendi. O zamanlar, genç bir siyahi olarak evine giden Rodney King, dört sarhoş Amerikan polisi tarafından dalga geçmek ve zaman geçirmek amacıyla ölesiye darp edilmişti ve nihayetinde de hayatını kaybetmişti. Polisler ise cansız Rodney'i orada bırakıp gitmişlerdi.

O vahşi ve cinayetkar olayı evinin penceresinden takip eden Los Angelesli bir tanık kendi kişisel kamerasıyla görüntülemiştir. Bu kişi kaydettiği görüntüleri medyayla paylaşmış ve bu paylaşım yüzünden King'in hastaneye taşındığı sırada büyük bir itiraz dalgası oluşmuştu. Darpçı polislerin yakalanmasıyla beraber onların yargı süreci de büyük bir itiraz dalgası yarattı.

Eyalet mahkemesinde çıkan karara göre polislerin alkol aldıklarından dolayı sarhoş olmaları ve King'i dalga geçme amacıyla dövmesinden dolayı bu polislerin aklanmasına karar verdi. Bu adil olmayan karar Los Angeles şehrinde ciddi bir protestoya sebep olup halkın sokaklarda gösteri düzenlemelerine sebep oldu. Bu gösterilerde Amerikan polisi en sert biçimde savunmasız göstericileri dağıttı ve vahşice cinayet işlemekten çekinmedi. Sonunda, altı günlük bir gösteri neticesinde 55 kişi öldü ve 2 bine yakın protestocu da yaralandı. Amerikan ordusu ve ulusal muhafızlarının olaya karışmasıyla gösterilere son verildi.

Başka bir örnekte de, 1999 yılının Haziran ayında Chicago eyaletinde 19 yaşındaki siyahi kız, LaTanya Haggerty arabasında cep telefonuyla konuştuğu bir sırada polis ateşinin sonucunda hayatını kaybetti. Bu kızı vuran polis, cep telefonunu silah olarak sandığını iddia etti ve böylece Mahkeme tarafından beraat edildi. Bu olaydan bir gün sonra, Chicago polisi, futbol kulübüne giden ve polisin dur emrini duymayan siyahi bir genç olan Robert Ross'ı da öldürdü. Bu genci vuran polis de, başka siyahileri hiçbir ciddi kanıt olmadan vahşice vuran Amerikan polisleri gibi mahkeme tarafından aklanarak serbest bırakıldı.

New York'ta yaşanan benzer olaylarda da, Amerikan polisi arkadaşıyla yürümekte olan Dante Johnson adlı siyahi bir genci arkadan kurşunlayarak öldürdü. Siyahilere karşı gösterilen şiddetin en açık örneği de 1922 yılında yaşandı. Detroit polisi tarafından tutuklanan Malice Green, Amerika polisinin şiddet dolu dövmelerine maruz kalmış ve aşırı kan kaybı sonucunda hayatını kaybetmişti. Bu siyahi, trafik polisinin çevirmesi sırasında tutuklanmıştı. Başka bir örnekte, 1997 yılında siyahi biri olan Abner Louima, New York polis memuru Justin Volpe tarafından yanlışlıkla tutuklanmış ve bu memurun işkenceleri ve tecavüzüne maruz kalmıştı. New York polisi bu olayı ört bas etmek için büyük bir çaba gösterse de bu skandalın ortaya çıkmasını engelleyemedi ve sonunda bu olay medya tarafından kamuoyuna duyuruldu.

Amerikan polisi cinayetleri ve şiddetinin bir başka bariz örneği de 2006 yılında yaşandı. Bu olayda beyin felci olan 21 yaşındaki siyahi genç Joseph Erin Hamley, Arkansas eyaletinin West Fork şehrinde polis memuru Larry P.Norman tarafından kurşunla vurularak öldürüldü. 2008 yılında ise sakat bir siyahi olan Brian Sterner, trafik kurallarını ihlal ettiği için Florida polis merkezine götürülmüş tekerlekli sandalyeye oturtularak tekrar yere düşürülerek üstü aranmıştı. Bu insanlık dışı davranışın görüntüleri hızlıca sosyal şebekelerde paylaşıldı ve medyada da yayınlandı. Bu görüntülerin kamuoyu tarafından izlenmesiyle Amerikan polisinin tutuklulara ve tutsaklara uyguladığı şiddet bir kez daha gündeme geldi ve protestoların yeniden başlamasına sebep oldu.

Amerika polisinin uyguladığı kontrolsüz şiddeti için ayrımcılıktan ve ırkçılıktan başka bir sebep bulunamaz. Emekli siyahi bir öğretmen olan Robert Daivis'in Katrina Kasırgası'nın doğurduğu felaket sırasında New Orleans polisi tarafından şiddetli bir şekilde dövülüp darp edilmesi de dikkat çekici bir olaydı. Bu olayın görüntülerinde iki beyaz polis siyahi emekli öğretmeni yakalamış diğer beyaz polis ise vahşice dövmekteydi. New Orleans polisinin sergilediği bu şiddeti, Associated Press'e mensup bir kişi kaydetmiş ve medyayla paylaşmıştı.

Missouri eyaletinde bulunan Fergusson şehrinde, 2014 yılında düzenlenen Amerikan polis şiddetine karşı gösteriler bu ülkede yapılmış en büyük gösterilerden biridir. Bu yılda, siyahi bir genç olan Micheal Brown'un katili beyaz polis Darn Wilson'un beraat edilmesiyle bu şehirde büyük bir itiraz dalgası başladı. Bu protestolar hızlı bir şekilde diğer şehirlere ve diğer eyaletlere sıçradı. Birkaç gün sonra Amerika'nın genelinde bu olayla ilgili gösteriler düzenlenmeye başlandı.

 Fergusson şehrindeki gösteriler ve bazı başka şehirlerdeki, özellikle de Missouri eyaletindeki gösterilerin kalabalığı yüzünden bu gösterileri bastırmak için Amerika Ulusal Muhafızları devreye girdi. Bu protesto gösterileri sırasında, kızgın göstericiler, Amerika polis teşkilatı, yargı sistemini ayrımcılık ve ırkçılık yapmakla suçluyor, hatta bazı şehirlerde Amerika bayrağı bile ateşe veriliyordu. Fergusson şehrinde başlanan protesto gösterilerine tepki olarak Amerika'nın dönem başkanı Barack Obama, binalarını, arabalarını ve kamu mallarını ateşe veren kişilerin güvenliği ihlal ettiklerinden dolayı tutuklanmalarını ve yargılanmalarını istedi.

Bütün bunlara rağmen, Fergusson olayları sonraki seneye kadar devam etti ve ondan sonra da her yıl Michael Brown'un katledilmesi yıldönümünde yeni gösteriler düzenlenmekte. 2014 yılının Ağustos ayında, siyahi genç Michael Brown'un katledilmesinden birkaç gün sonra yayınlanan bir video görüntüsünde Ezell Ford adlı başka bir siyahi gencin Los Angeles polisi tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Bu videonun paylaşılmasından sonra da bir sürü protesto gösterileri düzenlendi. Bu olaylar ve geçen yıllardaki benzer olaylar Amerika'nın ayrımcılıktan ve ırkçılıktan doğan polis şiddetinin azalmadığını ve tam tersine daha da arttığının bir göstergesidir. Bu şiddeti protesto edenler ise her zaman batırılmış ve susturulmuştur.

 Irkçılığa karşı çalışan bir grubun sorumlusu olan Jay Johnson bu konuyla ilgili şöyle düşünüyor: Amerikan polisinin ülkenin genelinde sergilediği tavır kötüye gitmektedir. Gerçekte Michael Brown'un vurulmasından sonra daha fazla polis şiddeti olayının yaşandığını söyleyebiliriz. Bu da dünya kamuoyunun Amerika'ya bakışını zedelemiştir. Böylece Amerika polisinin tavrı iyileşmiş söylenemez? Amerikan polisinin tavrı günden güne kötüye gitmektedir. "

Görünen o ki, polisin şiddeti, cinayetleri ve suç işlemelerinden fazla yargı sistemi ve mahkemelerin polis güçleri lehine karar vermesi siyahilerin öfkelenmesine ve daha fazla itiraz etmesine sebep olmuştur. Başka bir deyişle siyahilerin protesto ettiği konu, Amerika devletinde sistematik bir şekilde yürütülen ırkçılık ve ayrımcılıktır. Bu durum o kadar vahim ki, kimi zamanlar hakimler beyaz polislerin mahkemede bulunmalarına bile gerek duymuyor.