Haziran 01, 2020 19:59 Europe/Istanbul

Aslında İngiltere’den ve Avrupa’dan gelen göçmenlerden oluşan Amerikan ordusu ve polisinin Amerika’nın yerlileri olan Kızılderililere karşı şiddet dolu davranışları, Amerika’nın kuruluş dönemlerinden baş göstermeye başlamıştır.

Böyle bir tarihi geçmişle Amerika polisi oluştuğundan beri şiddet dolu ve ırkçı bir yaklaşımla Kızılderililere davranışı süregelmiştir. Bu dönemde ise Kızılderililer sadece Amerikan polisinin şiddetine kurban olmuyur belki Amerika gizli laboratuvarlarında da deney malzemesi olarak kullanılmaktadırlar.

Nitekim CNN kanalının web sayfasında 2014 yılında yayımlanan haberde Amerika Devletinin kimi Kızılderili grupları  tehlikeli raydoaktif deneylerinde, deney faresi olarak kullanıldığı yazıldı ve böylece bu gerçek de ifşa edildi. Ayrıca Roger Cans’ın eseri olan Amerika’nın Asıl Yüzü adlı kitapta da Amerika hükümetlerinin yerli Kızılderililerle imzaladıkları sözleşmelerdeki yükümlülüklerini yerine getirmedikleri ve sözlerini tutmamasıyla ilgili şöyle yazılmıştır:” Amerika Birleşik Devletlerinin kurulmasından beri Kızılderililerle 400 kadar sözleşme yapılmış ama bu sözleşmelerin gereğinin hiçbirisi Amerikan hükümetleri tarafından yerine getirilmemiştir.

Daha önce de değindiğimiz gibi Kızılderililer Amerika’nın yerli insanlarıydılar ama Avrupalı beyazlar, özellikle de saldırgan İngilizler’in buraya göç etmesiyle yaşadıkları toprakları terk etmeye mecbur kaldılar. Böylece Amerika’nın Kuzeydoğusunda yaşayan Kızılderililer yaşadıklar toprakları bırakıp Güney ve Güneydoğu bölgelerine zorla göç ettirildiler. Bu zorunlu göç ve Amerika hükümetlerinin dayattığı siyasetler neticesinde  Kızılderililer eski kabile ve yerli hayatlarını yitirmeye başladılar.

Kızılderililer bir yandan da beyazların kültürüne ve yenilikçi hayatlarına ayak uyduramadığında da toplumsal bir depresyon ile karşı karşıya kaldılar. Günümüzde Amerika’nın birçok kızılderilisi, refah içinde yaşamamakla birlikte uyusturucu bağımlılığı ve evsizlik gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Böyle bir durumda Amerika polisinin Kızılderililere karşı da diğer etnik ve dini azınlıklar gibi sert ve ayrımcı davranışı gözlemlenmektedir. Bu sert ve şiddet dolu davranış sonucunda birçok Kızılderili polis tarafından öldürülmektedir. Bu şiddetin kurbanlarından biri de evsiz olan ve aynı zamanda Şizofren hasası  Kelly Thomas’tı. Kaliforniya eyaletinin Fullerton şehrindeki sokaklarda yaşaya Kelly Thomas 5 Temmuz 2011 yılında, tutuklanmaya karşı direnmek bahanesiyle Fullerton polsinin 6 memuru tarafından elektrik şoka maruz kalarak yere düştü ve cop darbeleriyle vahşi bir şekilde dap edildi.

Fullerton polis memurlarının Thomas’a saldırdığı anların görüntülerinde zanlının yere yattığı halde 5 kez elektrik şoka uğradığı ve başına ve yüzüne alan şiddetli cop darbeleriyle dövüldüğü görülmektedir. Thomas polisin bu vahşi saldırısının ardından şoka girdi ve bir daha hayata geri dönemedi. Amerika polisinin Kızılderililere karşı gösterdiği şiddetin bir başka örneği de beyaz polis İan Birk’in işitme engelli kızılderili sanatkar John Williams’ı Siattel şehrindeki bir sokakta 30 Ağustos 2010 yılında vurmasıydı. Kızılderili John Williams çizdiği geleneksel resimler ve yaptığı el sanatı ürünleriyle hayatını Siattel’de geçinen bir sanatçıydı.

 Amerika kurallarına göre polisler çevredeki insanları tehdit eden silahlı bir kimseyi silahını bırakmak için üç kez ikazda bulunabilir ve zanlı bu ikazlara aldırmağı takdirde hemen ateş açabilir. Ama Siattel polisinden İan Birk, işitme engelli John Williams’ı iş yaptığı bir sırada elindeki oyma bıçağından dolayı silahıyla vurarak öldürdü. Polis ise zanlıya üç kez uyarı yapıldığını ve daha sonra vurulduğunu iddia ederek bu olayı izah etmeye çalıştı.

Bağımsız araştırmalara göre Amerika polisinin şiddetinden ölen insanların sayısı, resmi kurumların bildirdiği istatistiklerden çok daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu şiddetin kurbanları arasında ise siyahiler, latinolar ve kızılderililer, Amerika’daki nüfuslarına oranla beyazlara nispeten çok daha fazla görülmektedirler. Cornell Üniversitesi ve Washington Üniversitesite’sinin araştırmacıları ve psikologlarının ortak çalışmalarının sonuçlarının ağustos 2018’de Amerika Kamu Sağlığı Dergisi’nde yayımlanmasıyla Amerika polisinin ortalama günde 3 kişiyi ve yılda da 1000 kişiyi katlettiği ortaya çıkmıştır.

Bu araştırmada ayrıca polis ateşiyle ölme riskinin Amerika Adalet Bakanlığının yayımladığı resmi istatistiklerden çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Bu farkın nedenleriden birisi de Amerika polisinin ölüm bilgilerini Federal Devletle doğru bir şekilde paylaşmamasıdır. Buna ilaveten bazı bölge emniyet teşkilatlarının bu istatistikleri manipüle ettiği söylenebilir.

Cornell Üniversitesi ve Washington Üniversitesi araştırmacıları ve psikologlarının ortak çalışmasının sonuçlarına göre 2012-2018 yılları arasında polis şiddetinden etkilenenrin sayısı 9 bin 795 kişidir. Bunların yüzde 88’i polisin şiddetinden dolayı ölen kişilerdir. Bu araştırmaya göre siyahiler ve latinolar bu şiddete çok daha fazla maruz kalmışlardır. Öyle ki Siyahilerin 100 bin kişi arasından ölme tehlikesi oranı 1.9-2.4, Latinoların 0.8-1.2 ve Beyazların 0.6-0.7’dir. Daha sade bir dille söylemek gerekirse Amerika’da siyahiler beyazlara kıyasen üç kat daha fazla polsin şiddetinden dolayı ölme tehlikesine maruz kalabilirler. Halbuki bu alanda Latinoların ölme tehlikesi de beyazlara kıyasen iki kat daha fazladır.

 Adı geçen araştırmada ayrıca azınlıkların polis tarafından öldürülme oranlarının Amerika’nın farklı eyaletlerinde ciddi farklılıklar gösterdiği ortaya çıkmıştır. Örneğin siyahilerin polis tarafından öldürülmeleri en yüksek oranlı eyalet Oklahama eyaletidir. Halbuki latinolar daha fazla New Mexico’da polis tarafıdnan öldürüme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirler. Bunlara ilaveten siyahi, latino ve alaska kaınları da beyaz kadınlara kıyasen polis şiddetine daha fazla maruz kalmaktadır.

Amerika Polisinin Şiddetini Gözlemleme merkezinin yayımladığı rapora göre 2017’de Amerikan polisinin şiddetine kurban olanların yüzde 13’ü latinolardandır. Bu istatistikler Amerika polisinin azınlıklara karşı gösterdiği şiddetin ve kabalığın bir göstergesidir. Yürütülen nüfus tahminlerine göre günümüzde siyahileri sollayarak Amerika’nın en büyük azınlığına dönüşen Latinolar, 2050 yılına kadar da Amerika nüfusunun çoğunluğunu oluşturacaktır. Bu nüfus artışındaki süreci toplumdaki faaliyetlerde de izlediğiniz zaman böyle bir artış görünmemektedir.

Amerika’nın siyasi ve ekonomik alanlarındaki Latinoların varlığı nüfus artışıyla beraber ciddi bir artış göstermemektedir. Çalışkan ve aynı zamanda yoksulluk içinde olan Amerika’daki Latinolar, kendi ecdatları gibi geçen onyıllarda daha iyi ve refahlı bir yaşam sürdürmek umuduyla Güney Amerika ülkelerinden Amerika’ya göç etmişlerdir. Onlar beyazlar tarafından daha çok tehlikeli ve aşağı dereceli işlerde çalıştırılmaktadırlar.

Amerika’nın Latinoları daha çok inşaat işçisi, mevsimsel işler işçisi olarak meyve dermekte, temizlik yapmakta, restoranda ve araba camı temizlemekte çalıştırılırlar. Bu kesim daha çok yoksul mahallelerde kötü sağlık koşulları altında yaşamaktadırlar.  Yasa dışı olarak Amerika’da bulunan Latinolar ise suçluların yaşadığı bölgelerde yaşadıklarınan dolayı Amerikan polisinin gözünde her zaman zanlı ve tehlikeli insanlar olarak bilinmektedirler.  Halbuki bu ucuz ve etkili iş gücünün çoğunluğu Amerika’nın küçük ve orta boy işletmeler ve sermaye sahiplerinin istekleri doğrultusunda Amerika’ya yerleşmiş ve zamanaşırı Amerikan vatandaşı olarak Amerika’nın en büyük azınlık grubuna dönüşmüşlerdir.

Amerika polisinin Latinolara karşı sergilediği şiddetin örneklerinin ifşa olması son yıllarla kısıtlı değildir. Yaklaşık 40 yıl önce yani 21 Ekim 1977 yılında Texas eyaletinde bulunan Houston şehrinin yerli gazetelerin birinde, yayımladığı raporda Latinolara karşı polis şiddetinin önemli dosyalarından birini konu edindi. Bu rapora esasen bu eyaletin dört beyaz polisi bir Latino’yu mahkemede yargılandıktan sonra şiddetli bir şekilde dövüp darp ederek bir gölde boğdular.

Bu olayın ortaya çıkışından uzun bir süre sonra bu suçlu polislerin sadece ikisi, mahkumu korumaktaki umursamazlığından dolayı yargılandı ama zaten bu yargılanma sonunda da eyalet mahkemesinin kararıyla bu polisler aklandılar. Amerika eyalet mahkemesinin bu kararı, büyük bir azınlık nüfusa sahip olan Houston şehrinde ve Teksas eyaletinin diğer şehirlerinde halkın öfkesiyle karşılaştı. Buranın Latinoları geniş çaplı protesto gösterileri düzünleyerek polisin bu şiddetine son verilmesini istediler.

Ayrıca 1999 yılında da Teksas polislerinden bir grup Meksik asıllı insanların yaşadığı mahalleye baskın yaparak bütün üyeleri silahsız olan bir Latino ailesini hiçbir kanıt ve belge olmadan ve hiçbir uyarı yapmadan vahşi bir şekilde öldürdüler. Teksas polisi uyuşturucu satma suçuyla bu ailenin evine baskın yapmıştı. Halbuki soruşturmalarda her hangi bir uyuşturucu maddeyle karşılaşılmadı. Bu  olayda ailedeki asıl zanlı olan Mario Paz ise yatakta bulunduğu halde hayatını kaybetti. Benzer bir olayda yine Teksas eyaletinde 1988 yılında silahsız Meksikalı bir adam, uyuşturucu madde taşıma suçuyla evinde polisler tarafından öldürüldü.  Bu olayda da 6 Houston polisi, zanlının sözlerini dinlemeden onu arkadan 6 kurşunla öldürdüler.

1998 yılında Teksas’ta baş gösteren polis şiddeti soruşturması sırasıda da Amerika’nın farklı noktalarında protesto gösterileri düzenlendi. Bu protesto gösterilerin baskısını hisseden mahkeme, bu 6 polis memurunun işten uzaklaştırımsına karar verdi ama bu karar da Amerika polisinin Latinolara karşı sergilediği şiddete son veremedi. Nitekim 2007 yılında Latinoların protesto gösterilerinin yapıldığı bir sırada Los Angeles’te Latinolar ve İspanyollar mahallesi adıyla bilinen bölgede  polis 6 bin Latinoyu en acımasız şekilde bastırdı.

 

Amerika’daki Latino ve Meksikalı göçmenlerin kötü durumunu protesto etmek için toplanan bu azınlık, protestolarını tamamen huzurlu ve barışçıl bir şekilde yaptığı bir sırada, polislerin ingilizce uyarılarıyla dağıtılmak istendi halbuki bu azınlığın çoğu İngilizceyi doğru düzgün anlamaktan bile acizdi. Bunun ardından ise Amerikan polisi daha çok çocuk ve kadınlardan oluşan  bu protestocuları en kaba şekilde dağıttı. Amerikan polisi bu protestocuları kaynar su, göz yaşartıcı gaz, cop ve plastik mermilerler dağıtmaya çalışarak çoğu çocuk ve kadından oluşan bu protestocuların canını hiçe saydı. Bu şiddet dolu anların görüntüleri ise Amerika’daki Latinoların mazlumiyeitnin bariz bir kanıtı sayılmaktadır.

Amerikan polisinin Siyahilere, Kızılderililere, Latinolara ve Amerika’da bulunan diğer azınlıklara karşı ortaya koyduğu şiddet örnekleri bir yandan ve bu şiddetin polis tarafından devam ettirilmesi bir başka taraftan, azınlıklara karşı polis şiddetinin bu ülkenin siyasi yapısında kurumsallaştığını gösteriyor.