Haziran 09, 2020 06:32 Europe/Istanbul

Bugünkü bölümde ise Amerika polisinin sarı derililer ve anti Siyonist Yahudilere karşı sergilediği şiddeti konu edineceğiz.

Yirminci yüzyılda, dünyanın dört bir yanından birçok göçmen Amerika'ya akın etti. Bu göçmenlerin bir kısmını da Asya kıtasının Doğu kesimlerinden Amerika'ya gelen sarı derililer oluştururdu. Bu göçmenlerin çoğu Amerika'ya çalışmak için giden  Çinli, Vietnamlı ve Taylandlı çocuklar ve kadınlardı. Bugünkü Amerika'daki sarıderili azınlıktan sayılan insanlar ise bu göçmenlerin çocukları ve sonraki nesilleri ve yakın zamanda Amerika'ya göç eden gruplar oluşturmaktadır. Bu kesim düşük ücretlerle inşaat işleri gibi zor ve meşakkatli işlerde çalıştırılıyor. Sarıderililer Amerika'nın kalkınmasındaki kayda değer rollerine rağmen   düşük gelirleri yüzünden hep yoksul bölgelerde yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu da her zaman polisin ayrımcı ve şiddet dolu davranışlarına maruz kalmalarına neden olmuştur.

1999 yılında psikolojik ve zihinsel sorunlar yaşayan orta yaşlı bir sarı derili olan Danny Dunn, California eyaletindeki Kern kasabasında, nezarethanede olduğu sırada polisler tarafından şiddetli bir şekilde dövülüp darp edilerek vahşi bir şekilde öldürüldü. Bölgenin üç polisi psikolojik dengesi olmayan Danny Dunn'ı sokakta gördüğü zaman darp ettikten sonra nezarethaneye götürmüş ve orada biber gazını onun gözlerine sıkarak kör etmişlerdi. Bundan sonra polisler Danny'nin ellerini arkadan bağlayıp belinin üstüne oturup bayılana kadar dövüp darp etmişlerdi. Danny Dann bayıldıktan sonra polis onu hastaneye götürmek istedi anacak Danny hastaneye varılmadan hayatını kaybetti. Danny Dann'in otopsi raporunda ise onun ölüm nedeni, iç kanama ve böbrek ve karaciğerinin hasar görmesi olarak açıklandı. İşte polislerin sert darbeleri yüzünden Danny'nin iç organları zarar görmüştü. Bütün bunlara rağmen Mahkeme bu katlin duruşmasında bu ölümü tamamen tesadüf eseri yorumlayarak cinayet işleyen üç polis memurunu da beraat ettirmişti.

Böyle olayların bir başka örneği de 13 Temmuz 2003 yılında polisin yersiz şiddeti neticesinde sarıderili bir kadın hayatını kaybetmesi oldu. Bu olay üzerine Asya asıllı azınlıkta büyük bir kızgınlık ve itiraz oluştu. Bu olayda Vietnam asıllı ve iki çocuk annesi olan 25 yaşındaki sarıderili kadın  Cau Thi Bich Tran kendi evinde, Chad Marshall adlı beyaz bir polis tarafından  kurşunla California eyaletinin San Jose şehrinde öldürüldü.  Bu olayda iki beyaz polis, bu sarıderili kadının çocuklarının sesinden rahatsızlık duyan komşularının şikayeti üzerine uyarmadan birden bire onun evine baskın yaptılar. Panik yapan ve şoke olan savunmasız genç anne, eli kolu titreyerek İngilizce'si ile polislerin dışarı çıkmasını istedi. Ama bu polislerden birisi yani Chad Marshall, masa üzerinden bir tabak almak isteyen kadını silahı ile hedef alıp kadının yere düşmesine rağmen birkaç kurşun daha sıkmıştı. Katil polis memuru kendi cinayetini izah etmek için kadının masa üzerinden tabağı almasından tehlike duyduğu için onu vurduğunu iddia etti.

Gerçekte 25 yaşındaki sarıderili kadın Cau Thi Bich Tran, çocuğunun ağlamaları yüzünden beyaz polisler tarafından kurşun isabet ettirilerek kendi evinde öldü. Bu iç acıtıcı olay, Amerika'da geniş çaplı itirazlara neden oldu. Bu protesto gösterilerine rağmen Amerikan polisi azınlıklara karşı sergilediği şiddeti bir nebze olsun azaltmayarak sonraki yıllarda da bu süreci devam ettirdi. Örneğin Kang Chun Wong Asya asıllı 84 yaşındaki sarıderili 20 Mayıs 2017'de New York'daki Manhattan bölgesindeki bir caddeden geçtiği sırada polis tarafından yaralandı. Bu yaşlı sarıderili yürüyüş yaptığı bir sırada boş sebeplerden dolayı polisin cop darbeleri ile vahşi bir şekilde dap edildi. Azınlıklara karşı böyle cinayetlerin sürdürülmesi aslında Amerika toplumundaki ve özellikle de polis ve yargı sistemindeki ırkçılığın devam etmesini gösteriyor. CNN kanalının 2013 yılında yaptığı ankete göre Amerika halkının yüzde 83'ü 21'inci yüzyıla ayak bastığımız halde ırkçılığı hala Ameirka'nın asıl sorunlarından biri bilmektedir.

Yapılan araştırmalar ve bilimsel çalışmalar da Amerika'daki dini, etnik ve kavimsel azınlıkların bu toplumdaki diğer vatandaşlardan dahda fazla polis şiddetine maruz kalabileceğini göstermektedir. Özellikle de kendi giyinişi ve görünüşü itibarıyla inancını veya etnik kimliğini açığa çıkartan kimseler polis şiddetine maruz kalmalarının olasılığı çok daha yüksektir. Aynı zamanda azınlıklara karşı şiddetli  davranışlar ve Amerika'da hakim olan etnik ve kavimsel ayrımcılıkları neredeyse Amerika'nın sosyal çevrelerinden ta başka yerlerde görmek mümkün. Caddelerde, stadyumlarda, sinemalarda, kamu ve özel idarelerde, mahkemelerde, mahpushanelerde ve hatta okullarda bile bu ayrımcılığa rastlamak olası bir olaydır.

Amerika yargı ve yürütme erkleri polisin azınlıklara ve beyaz olmayan insanlara karşı bu şiddet dolu davranışlarını ve tepkilerini örtbas etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar ancak günümüzdeki internet ve sosyal şebekeler gibi imkanlar sayesinde bu alandaki bilgilendirme de ciddi bir şekilde gelişmiş ve bu da Amerika'daki medeni protestocu hareketlerin artmasında sebep olmuştur. Örneğin 2018 yılının Ekim ayında ırkçılığa karşı binlerce insan sosyal şebekelerdeki bilgilendirme sayesinde daha önce eşi benzeri görülmemiş koordineli ve düzenli bir protesto gösterisi hazırlığı yaparak Washington şehrinin Özgürlük Meydanında toplanarak Amerika ve dünya medyasında büyük yankı uyandırmayı başardılar. Bu protesto gösterisi Virginia eyaletindeki Charlottesville şehrinde beyazların üstün ırk olduğu fikrinin yandaşlarının yaptığı gösterinin yıldönümünde yapılması ve bu ırkçı gösteriyi kınaması bakımından da dikkat çekiciydi. Washington'daki büyük gösteriye katılanlar Beyazların üstün ırk olduğu iddiasını kınayarak Amerika'daki ırkçılığa ve ayrımcılığa gerçek anlamında son verilmesini istediler.

Amerika azınlıkları arasında ise Yahudilerin durumu tamamen farklıdır. Amerika'daki çoğu sermaye sahipleri ve büyük medya kuruluşlarının yönetiminin yanı sıra birçok nüfuz sahibi insan da Yahudidir. Bu grup yıllarca siyasi ve ekonomik güç odaklarına nüfuz ederek geniş bir propaganda yapıp Amerika kamuoyunun Yahudilere olan bakışını olumlu yönde etkilemek için çabalamıştır. Amerika Anayasası'nın bu ülkedeki dini özgürlüğe vurgu yapılmasına karşın sadece işgalci İsrail Rejminin Filistin topraklarındaki yayılmacı ve savaş politikalarını ve Siyonizmi destekleyen Yahudiler bu kanundan yararlanabiliyor pratikte. Siyonizm'in Amerika Kongresi'ndeki güçlü ve nüfuzlu lobisi bu gerçeğin bir örneğidir.

Buna rağmen Amerika Yahudileri arasında Siyonizm'e ve Siyonist Rejim'e karşı çıkan kimi gruplar, dini şahsiyetler ve hahamlar Amerika polisinin ve devlet organlarının şiddetli ve ayrımcı tepkileri ile karşılaşırlar. Amerika'daki  Anti Siyonist Yahudiler başka azınlıklara göre daha çok baskı altındadırlar. Buna karşın Amerika devleti onlara yapılan adaletsizlikleri gizletmek için medya üzerinde baskılar ve kısıtlamalar oluşturarak onlardan haber alınmasını zor hale getirmiştir.

Amerikan polisinin Anti Siyonizm Yahudilere karşı sergilediği şiddetin bir örneği de 2012 yılında yaşandı. Bu olay bağımsız basın ve medya mecralarında yankı bulabildi. Bu hususta Elizabeth Flock, US News haber sitesinden de yayımlanan ifşa edici raporunda şöyle bir haber yazdı:" Amerika ve Siyonist İsrail Kamu İşleri Komitesi'yle ilgili IPAC Kongeransı'nı protesto için Washington'da toplanan Yahudiler, bu konferansın yapılacağı yerin karşısında protesto ederek Siyonist lobisinin Amerika siyasetine nüfuz etmesinin doğuracağı tehlikeleri Amerikan halkına göstermek istiyorlardı.

Amerikan polisi ise bu gösterileri en sert biçimde karşıladı. Bu protesto gösterisinin hahamlar ve Yahudiler tarafından barışçıl ve gerginlik yaratmadan devam ettirilmesine rağmen polis, copları ve diğer teçhizatları ile ellerinde Anti Siyonist yazılar yazılan pankartlar taşıyan hahamları ve protestocu Yahudileri dövdüler. Yahudi hahamlar ise sloganlarında Siyonizmlerin de Hitler ve Nazi elebaşları gibi dönemimizde girişimlerde bulunduğuna yer vererek böylece Siyonizm lobisinin Amerika dış ve iç siyasetindeki girişimlerini ve karışmalarını protesto ettiler.

Anti Siyonist Yahudilerin 2012 yılındaki Washington'daki protesto gösterisinde, ailesi ile beraber Siattel eyaletinden Washington'a gelen insan hakları Yahudi aktivist Michael Benzikry, İPAC'in düzünleyicileri Siyonistlere ve radikal Yadudilere hitaben şöyle haykırdı:" Siz zamanımızın Hitlerlerisiniz." Yahudi hahamlardan da oluşan bu protestocu Yahudi gruplar Amerika'nın kayıtsız şartsız Siyonist Rejimi desteklemesini kınamasının yanı sıra Siyonist Rejimin Filistin halkına karşı işlediği cinayetleri de protesto etti. Bu arada kendilerini " bonkör hahamlar" olarak adlandıran ve ayrıca Neturei Karta olarak da bilinen  anti Siyonist hahamlar  Ortadoğu'daki Siyonist İsrailin barışçıl bir şekilde ortadan kaldırılmasını istediler. 

Bu doğrultuda Haham Yisrael David Weiss de Amerikan polisinin şiddetini itiraz ederek şöyle haykırıyordu: Yahudilerin yok edilmesini isteyen Hitler misali günümüzde de Siyonistler öyle bir siyaset takınmışlar ki bütün Yahudilerin sonunu getirecektir."