İslam ve Azınlıkların Hakları-1
Bu bölümde İslam'ın ırkçılık ve ırk ayrımcılığı ile mücadelesini konu edineceğiz.
Değerli dinleyiciler bu sohbetimizde Kuran-ı Kerim'de azınlıkların haklarını, İslam'ın azınlıklar için çizdiği sınırları anlatmaya çalışıp bu doğrultuda İslam tarihindeki olaylar ve Ehlibeyt'in açıklamalarından da yararlanacağız. Umudumuz, İslam'ın hukuki düzeninin diğer hukuki düzenlere göre avantajlarının anlatılması ve böylece İslami toplumların bu hususa daha fazla önem vermesi ve azınlıklarına yönelik bu modeli uygulamalarına baş vurması yönündedir.
Tarihi kaynaklara göre birçok hukuki düzen ve toplumlarda, azınlıklar maddi ve manevi dar geçitler yaşamış ve birçok insani haklardan bile mahrum kalmıştır. Ancak İslam'da azınlıklar ile geçinme ve onların insani haklarının korunmasına vurgu yapılmıştır. Tarihi belgeler ise bunun açık kanıtıdır.
İlahi İslam dini düşmanları tarih boyunca İslam'ın ilahi ışığını söndürmek ve bu doğrultuda İslam'ı insan hakları ve azınlıklar hakları ihlalcisi olarak tanıtmak istemişlerdir. Halbuki kutsal İslam dini İslami topraklarda yaşayan azınlıklar için bile belli haklar tanımıştır. Bu hususların büyük bir bölümünü ise güvenilir hadis ve tarihi kaynaklardan anlamak mümkün.
Tarihi kaynaklara göre birçok toplum ve hukuki düzende, azınlıklar maddi ve manevi zorluklar yaşayıp birçok insani haklardan yoksundurlar. Ancak İslam'da azınlıklara karşı hep uzlaşma eksenli bir yaklaşım hakim olmuş ve onların insani haklarının korunmasına vurgu yapılmıştır. Tarih ise bunun açık ve net kanıtıdır.
Kuran-ı Kerim de ilahi ahkamın en önemli kaynağı olarak bu gerçeğin açıklanmasında özel bir konuma sahiptir. Değerli İslam Peygamberi ve pak ve mutahhar Ehlibeyt'i kıymetli sözleri ile azınlıkların haklarına riayet edilmesine tavsiye etmişlerdir. Böylece Müslümanların da İslam'ın kuralları ve ahkamını savunmak ve bu dinin etkinliğini göstermek için İslam düşmanlarının şom ve fasit düşünceleri karşısında bir set oluşturmaları ve de İslam'ın gelişmesi ve yayılmasını desteklemeleri yönünde belli görevleri belirmiştir. Böylece Müslümanlar bu ilahi dinin ve adalettalepliğinin dünyaya daha iyi ve açık bir şekilde tanıtılmasına da yardımcı olurlar.
Birçok insani toplumda çoğunluğu azınlıktan ayıran kriterlerden biri de farklı ırktan olmalardır. Ancak İslam'da böyle bir ayrım boş bir bahane sayılıp kınanmıştır da. Hucurat suresinin 13'üncü ayetinde ise bu hususta şöyle buyrulmuştur:: "«یَا أَیُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاکُمْ مِنْ ذَکَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاکُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَکْرَمَکُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاکُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِیمٌ خَبِیرٌ»"
" Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır."
Allahu Teala insanların özünü aynı yaratmış ve bu husustaki ihtilafları tamamen reddetmiş ve fazilet ve üstünlüğün kriterinin takvalı ve ibadetkar olmak olduğunu belirtmiştir. Dinimiz İslam da dünyayı tek bir vücut olarak saymış ve ayrımcılık ve tefrikayı kökten reddetmiştir. İslam beyaz ve siyahi, kadın ve erkek, zengin ve fakir, kral ve sıradan halk, güçlü ve zayıf, doğulu ve batılı, alim, cahil, genç ve ihtiyar arasında bir fark gözetmiyor.
Hucurat ayetinde de Allah'ın kelamında " erkek ve dişi"den muradın Adem ve Havva olduğu belirtilmektedir. İşte tüm insanların ortak babası ve annesinin bu ikisi olduğu ve farklı kabileler, aşiretler ve ırkların da ortak köke sahip olduğu belirtilmek istenmektedir. Bu farkların ise üstünlük anlamına gelmediği, sadece farklar vasıtası ile insanların bir birlerini daha iyi tanımalarına ilişkilerine kurulmasına vesile doğrultusunda olduğu anlatılmaktadır. Bu yüzden insanların farklı kabileler, aşiretler veya ırklardan veya milletlerden olması övünecek bir mesele olmamalıdır.
Bu ayetin hedefinin daha iyi açıklanması için bu ayetin sebeb-i nüzuluna değinmekte de fayda vardır. Sohbetimizin devamında bu ayetin indirilmesinin hikayesini birlikte dinleyelim.
Mekke fethi sırasında Allah Resulü Bilal'in ezan söylemesini emretti. Bilal ise Kabe'nin üstüne çıkıp ezan söyledi. Mekke fethi sırasında özgürleşen kölelerden olan Attab bin Esid ise şöyle dedi: " Allah'u bin şükür babam öldü ve bu günleri görmedi. " Haris bin Hişam ise şöyle dedi: " Acaba Allah Resulü bu kara kuzgundan başka birini bulmadı mı ezan söylemeye? " İşte Hucurat suresinin 13'üncü ayeti de bu bağlamda indirildi.
Toplumsal adalet toplumların tarih boyunca arzularından sayılmıştır. Hadid suresinin 25'inci ayetinde ise bu hususta şöyle buyrulmaktadır: «لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَیِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْکِتَابَ وَالْمِیزَانَ لِیَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ»
"Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. ...."
Allahu Teala değerli peygamber efendimizi ve diğer peygamberleri adaleti inşa etmek amacı ile halk arasına gönderdi. Bu da adaletin ne denli önemli olduğunu peygamberlerin risaletinin amacı olacak kadar yüce bir konuma sahip olduğunu gösteriyor.
Tarih de hep peygamberler ve ilahi evliyaların toplumda egemen oldukları dönemlerde hep adaleti inşa etmek ve kurmak peşinde olduklarını gösteriyor. Bu hususu, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa ve İmam Ali as'ın siresinde de görmek mümkün. Peygamber Efendimiz'in Medine'deki kısa yönetimi ve Hz. Ali as'ın kısa süreli hilafetinin en mükemmel ayrımcılıktan uzak ve yasaların tam olarak uygulanması örneklerinde görmek mümkün.
Allahu Teala Nisa suresinin 1'inci ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: "«یَا أَیُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّکُمُ الَّذِی خَلَقَکُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ»
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. " Bu ayet sadece müminleri değil tüm halk kesimlerini takvaya ve ibadetkarlığa davet ediyor. Bu özellikler ise toplumun ıslah olunmasına yol açar. Burada karşılıklı hakların yerine getirilmesi , mirasların adil bir şekilde paylaşılması, yetimlerin desteklenmesi, ve aile ve bireysel haklara riayet edilmesi daha belirgin hale gelir. Bu ayet daha sonra tüm insanların ortak bir kökten geldiğini ve bunun onların toplumsal vahdetinin nedeni olduğunu belirtiyor. Bu yüzden günümüzde toplumlarda ihtilaflara ve avantajlı dezavantajlı durumlara yol açan ırk, dil ve aşiret farkları İslami toplumlarda olmamalı çünkü herkes aynı kökten aynı soydan gelmektedir.
Ehlibeyt masumlarının rivayetlerinde de ırkın üstünlük göstergesi ve kriteri olmadığına vurgu yapılmıştır. Nitekim İmam Sadık as soyundan ve ırkından dolayı övünmenin cehalet ve akıl noksanlığı göstergesi olduğuna değinmişlerdir. Allah Peygamberi ise şöyle buyurmuşlardır: " Gerçekten de Allah'ınız ve babalarınız birdir. Hiçbir Arap ve Acem, hiçbir siyahi ve kızılderili, öbürüne karşı üstün değildir. Ancak takva üstünlüğün kriteridir. "
Evet arkadaşlar İslam peygamberi takvayı en önemli üstünlük özelliği olarak tanıtır. Çünkü insanların üstünlük kriteri, kendilerinin çaba gösterdiği sonucunda elde edilen bir kriter olmalıdır. Böylece emek sonucu elde edilmeyen soy, üstünlük kriteri sayılmayacaktır. Nitekim kimi kişiler soylu soplu olmamalarına rağmen Allah'ın kulluğunu en iyi şekilde yerine getirip, diğerlerine iyi davranıp anne babalarına iyilik yaparak çocuklara da şefkat göstererek iyi bir insanlık kademesine ayak basarlar. Böylesi insanların Allah'ın katına yakın olacakları da açıkça ortadadır. Böylece bunların hangi soydan olmaları önemli olmadığı görülür.
Söylendiği gibi İslam'a göre üstünlük insanların manevi ve ahlaki yönlerinden kaynaklanır. Bunun kanıtı ise müezzinlerin seyyidi ve efendisi olarak bilinen Bilal'in hikayesidir. O, siyahi bir köle idi ve İslam'a davet edilmekten sonra Müslüman oldu. Rivayetlerde ise cennetin özlem ile bu üç kişiyi beklediği söylenmektedir. Biri Hz. Ali as diğeri Ammar ve üçüncüsü de Bilal'dir. " Ayrıca siyahilerden üçünün cennette efendilik yapacakları belirtilmektedir. Bunlar Lokman Hekim, Necaşi ve Bilal'dir.
İmam Sadık as ise Bilal'i salih kul ve Ehlibeyt sevdalısı olarak adlandırır. Ayrıca Abdullah bin Sult'tan Belhli birinin naklettiği bir rivayet de anlatılmaktadır. " Horasan'a doğru yolculuğunda İmam Rıza as ile beraberdim. Sofra açılmasını ve tüm hizmetçilerinin toplanmasını emrettiğini duydum. Şöyle dedim: " Canım sana feda olsun. Söyle de onlara ayrı bir sofra açayım. " İmam Rıza as şaşkın şaşkın azarlayarak şöyle dedi: " Allahu Teala'mız bir, anne ve babalarımız da birdir. Allahu Teala ise amellerinize ve davranışlarınıza göre sizi mükafatlandıracaktır. "
Sohbetimizin sonuna yaklaşırken Peygamber Efendimiz'in ilahi ütopik toplumunda ırk ve aşiretin önemli olmadığı, herkese eşit davranıldığı , ırkçılık ve kuralsızlığın olmadığı ve sadece takvanın üstünlük kriteri olduğu söylenmelidir.