Temmuz 20, 2020 16:26 Europe/Istanbul

Bu bölümde Hürmüz Barış Planı ile ilgili konuşmak istiyoruz.

İran İslam Cumhuriyeti Hürmüz Boğazının güvenliğinin garantörü olarak 2019 yılında Hürmüz Barış planını bu hassas bölgede kolektif güvenlik ve iş birliğinin sağlanması hedefi ile önerdi. Hürmüz Barış planı uluslararası kurallar ve ilkelere dayalı olarak hazırlanmış bir plandır. 

İran'ın önerdiği Hürmüz Barış Planı barış içerisinde yaşama, ülkelerin egemenlik haklarına saygı duyma ve diğer ülkelerin içişlerine karışmama ilkesine dayalıdır.  Hürmüz Barış Planının asıl hedefi ise  Hürmüz Boğazı çevresindeki ülkelerin işbirliği yapması ve yabancı güçlerin bölgeyi terk etmesi ve diplomasiden yararlanılması fırsatlarının ortaya çıkarılmasıdır.

Fars Körfezi bölgesinde mevcut durumda kimi bölge dışı güçlerin müdahaleleri özellikle de bazı bölge ülkelerinin Amerika'ya bağlılığı yüzünden Amerika'ya bağlı Arap ülkelerin güvenliği kırılgan bir vaziyettedir.  Petrol gemilerinin hedef alınması, bölge dışı güçlerin bölgedeki varlığı ve Amerikan başkanı Trump'ın tüm seçim kampanyalarındaki vaatlerine rağmen Amerikan güçlerini bölgeden çekmemesi ve genelde Amerikan askeri durumunun belirsiz olması bölgenin güvenlik durumunu daha da karmaşık hale getirmiştir.

İran İslam Cumhuriyeti ise her zaman Fars Körfezi güvenliğinin sağlanması hususunda eksen rol oynamış ve oynamaktadır.  Bu doğrultuda  son yıllarda İran tarafından bölgenin güvenliğinin kolektif bir şekilde sağlanmasına dair öneriler gelmiştir. Tabii bölge Arap ülkeleri bu öneriler hususunda hep kayıtsız kalmışlardır. Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti bölgesel diyaloglar ve saldırmazlık anlaşmalarını bölgede güvenliğin ve istikrarın sağlanması için önermiştir. 

Bu önerilerin en yenisi ise İslami İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani tarafından 25 Eylül 2019 BMT genel kurulu konuşmasında önerilen  Hürmüz Barış Planı çerçevesinde Umut Koalisyonu önerisi idi. Dr. Hasan Ruhani  bu plan ile ilgili şöyle bir açıklamada bulundu:"  İran İslam Cumhuriyeti'nin güvenlik doktrini, Fars Körfezi bölgesinde barış ve istikrarın korunması, Hürmüz Boğazında gemiciliğin güvenliğinin ve özgürlüğünün sağlanmasıdır. Fars Körfezi, Umman Denizi ve Hürmüz Boğazının güvenliği ve barışını bölge ülkelerinin işbirliği ile temin etmek mümkün. Böylece serbest petrol ve diğer enerji kaynaklarının akımını da garanti altına alabiliriz. Bunun tek bir şartı vardır. Güvenliği tüm alanlarda tüm ülkeler için kapsayıcı bir şemsiye gibi düşünmeliyiz. Ülkemin Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı bölgesindeki tarihi sorumluluğundan yola çıkarak  Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı gelişmelerinden etkilenen tüm ülkeleri  Umut Koalisyonu yani Hürmüz Barış Planına katılmaya davet ediyorum." 

Aslında İran İslam Cumhuriyeti'nin BMT genel kurulunda Hürmüz Barış Planını önermesi Tahran'ın bölgenin güvenliğinin sağlanması hususunda kolektif bir düzenin sağlanmasında azimli olduğunu gösteriyor. Bu girişim ayrıca İran'ın bölgenin yeni koşullarını doğru okumasının göstergesidir. Bu çerçevede İran'ın bölgedeki konumunun  her zamandan daha güçlü olduğu söylenebilir. 

İran'ın güçlü duruşu ve direniş ekseninin güçlenmesi sayesinde Amerika'nın caydırıcılık gücü, işlevini kaybetmiştir. Bunun göstergesi de Amerikan İHA'larının İran tarafından hedef alınması ve Washington'un buna tepki gösterememesi idi.  Bu da Amerika'dan silah alan ülkelerin eleştirilerine neden oldu. Bunun yanı sıra Amerika'nın İran Kudüs Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Kasım Süleymani ve Irak Haşdi Şabi başkan yardımcısı Ebu Mehdi Mühendis'e suikast düzenlemesinin ardından  İran'ın füzelerle Amerika'nın Aynel Esed üssünü hedef alması ve Amerika'nın buna karşı pasif duruş sergilemesi de bu anlamada önemli bir gelişme idi.  

Diğer yandan Suudi Arabistan ve BAE gibi bölge ülkeleri kendilerini Yemen savaşı bataklığına sürüklemiş ve burada direniş güçlerine karşı ağır yenilgiler almışlardır. Bu çerçevede Yemen halk güçleri ve Ensarullah birlikleri 2019'da Suudi Arabistan'ın Aramco petrol tesislerini hedef aldı ve Suudi koalisyonuna büyük bir darbe indirdi. İşte bu noktada bir kez daha Batılı silahların işlevsizliği ortaya çıktı. 

İşte değindiğimiz gelişmeler de Fars Körfezi bölgesinde kalıcı güvenliğin sadece işbirliği sureti ile elde edilebileceğini gösteriyor.  Bu çerçevede Hürmüz Barış Planı İran İslam Cumhuriyeti'nin rakiplerine göre jeopolitik üstünlüğe sahip olduğu bir sırada önerilmektedir. 

Uzmanlar açısından Hürmüz Barış Planı  aslında BMT'nın İran-Irak savaşı ile ilgili 598 sayılı kararının sekizinci paragrafının devamıdır.  Bu paragrafta şu ifadelere yer verilmiştir:"  BMT genel sekreteri İran, Irak  ve de diğer bölge ülkeleri ile istişarenin ardından  bölgede güvenliğin ve istikrarın sağlanması hususuna odaklanmıştır. "

Batı Asya Düşünce Merkezindeki Asya-Okyanusya bölümü müdürü John Claberse  İran'ın Hürmüz Barış Planının detaylarını hatırlatarak şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır:" Hürmüz Barış Planı ileriye dönük bir plan olmasının yanı sıra hiç kimsenin karşı çıkamayacağı temel ilkelere dayalı olup kapsamlı bir plandır.  "

Claberse bu planının açıklandığı dönemi de kritik olarak niteleyerek  diğer tarafların onay vermesi halinde Fars Körfezi bölgesinde doğrudan diyaloglar için zemin hazırlanacağını savunuyor.     

Umut Koalisyonu ve Hürmüz Barış Planı için BMT anlaşmasının zorunluluk getiren evrensel ilkelerine dayalı hususlar belirlenmiştir. Bu yüzden bu ilkeler tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir.   Bu ilkelerden biri de BMT ilkeleri ve hedeflerine uygun hareket edilmesidir.  Bu husus BMT anlaşmasının ilk maddesi ile alakalıdır. 

BMT anlaşmasının ilk maddesinde küresel güvenlik ve barışın korunmasına, milletler arasındaki dostane ilişkilerin karşılıklı saygı ve hükümetlerin haklarının eşitliği ve bağımsızlıklarına saygı duyulması ilkelerine göre geliştirilmesi, ekonomik ve sosyal işbirliklerinin yapılması ve insan haklarına ve temel  özgürlüklere saygının yaygınlaştırılması gibi hususlara vurgu yapılmıştır.  

Hürmüz Barış Planında dikkate alınan diğer uluslararası haklardan biri de karşılıklı saygı, karşılıklı çıkarlar, eşit konum, diyalog ve anlaşmadır.  Bu ilkeler ise BMT anlaşmasının ikinci maddesinde vurgu yapılan hususlardırlar.  Bu maddede şöyle yazılmıştır:"  Birleşmiş Milletler Teşkilatı  tüm üyelerinin eşit egemenlik hakları temelinde kurulmuştur ve tüm üyeler BMT anlaşması çerçevesinde kabul ettikleri taahhütleri iyi niyetli bir şekilde yerine getirmeliler. "

Hürmüz Barış Planında kabul edilen ilkelerden biri de ihtilaflar ve sorunların barışçıl yollar ile çözülmesidir.  Bu husus da Birleşmiş Milletler Teşkilatı anlaşmasında bir ilke olarak görülmektedir. Bu çerçevede BMT anlaşmasının ikinci maddesinin üçüncü ilkesi şöyle anlatılmaktadır:" Üyelerin uluslararası ihtilafları  barışçıl yollar ile çözülmelidir. "   Bu ilke gerçekte Fars Körfezinde kolektif güvenliğinin sağlanmasının en temel hukuki ilkesidir.

Gerçekte bu ilke hükümetlerden müzakere, iyi niyetli işbirliği yapma, arabuluculuk, ihtilafları araştırma komisyonları oluşturma temellerinde sorunların çözülmesini istiyor.  Devletlerin içişlerine karışmama ilkesi uluslararası hukukta temel bir ilke olarak, devletlerin siyasi bağımsızlık, eşitlik ve egemenliğine dayalıdır. Bu ilke devletlerin bir birlerinin içişlerine karışmama ve müdahale etme yönündeki bir zorunluluk sayılır. 

Hürmüz Barış Planı aslında İran'ın siyasi kargaşalardan uzak uluslararası hukuka dayalı olarak Fars Körfezi Bölgesinde kolektif güvenliğin ve istikrarın sağlanması amacı ile önerdiği bir plandır.    Buna esasen  Amerika'ya bağlı Atlantik Konseyi düşünce merkezi bile İran'ın bu planının başarılı vizyonunu anlatmaya çalışmıştır. 

Atlantik Konseyi Düşünce Kuruluşu bu plan ile ilgili şu açıklamalara yer vermiştir:" İran'ın Hürmüz Barış İnisiyatifi Planı  enerji güvenliği, silah denetimi, güven oluşturma, askeri anlaşmalar, kitle imha silahlarından arındırılmış bölgenin oluşturulması ve Hürmüz Boğazında saldırmazlık alanlarında güvenlik ve iş birliği meselelerinin incelenmesi için bir başlangıç olabilir. "

Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi ülkelerin Amerika'ya bağlılığı ve yüklü miktarda silah almaları  ise şimdiye dek Fars Körfezi çevresi gerici Arap ülkeleri için güvenlik getirmemiş tam tersi Amerika'nın bu ülkelere aşağılayıcı bakışının şiddetlenmesine neden olmuştur.  Öyle ki Amerika başkanı Trump Suudi Arabistan'ı doğrudan sağmal inek adlandırmaktan bile çekinmemiştir. Bu yüzden  İran İslam Cumhuriyeti'nin Hürmüz Barış Planı  Fars Körfezi çevre ülkeleri için yanlışlarından dönme ve bölgesel işbirliğine yönelmeleri fırsatı sayılır.