Temmuz 31, 2020 19:58 Europe/Istanbul
  • Dünya'da su krizi, endişeler ve umutlar – 28

Bugün yine geçen haftanın devamında İranlıların eski zamanlarda su tasarrufu ve su taşımacılığı konusundaki çalışmalarına devam edeceğiz.

Çoğa Zenbil MÖ 13. yüzyılda Elam kralı Untaş-Napirişa tarafından kurulmuştur. Asur arşivlerine göre bu mekandan Dur Untaş kenti olarak söz edilmiştir. Muazzam ve ünlü bir kent olarak mabet ve saraylarına su taşıma sistemi, en az muazzam binaları kadar dönemin mimar ve mühedisleri tarafından özen gösterilerek inşa edilmiştir. Bu programda Çoğa Zenbil su sitemini ele alacağız.

Dünyanın en eski ve İran ve hatta belki dünyanın tarihi su yapılarından en önemlisi Çoğa Zenbil Zigguratı’nın yanında ve Şuş (Susa) kentinin güney doğusunun 45 km uzaklığında Çoğa Zenbil arıtma tesisleri olarak UNESCO tarafından dünya miras listesine alınmıştır. Bu tesislerde bileşik kapların fiziksel kanunu, zift ve tuğla gibi ilgili malzemeler ve eğimli düzeyler ile Kerhe nehrinin suyu 45 km uzağa taşınarak arıtılıyoru.

Milattan 13 asır önce hüküm sürmüş olan Elam kralı Untaş-Napirişa, Dur Untaş kentin inşasını emretmiştir. Bu kentte iç içe 3 sur bulunuyor ve ana girişi ise büyük kalenin üzerine inşa edilmiştir. Kentin merkezinde ve en yüksek bölgesinde ise Çoğa Zenbil Zigguratı inşa edilmiş ve birinci ile ikinci kaleler arsında ise saraylar ve küçük mabetler yapılmıştır. İkinci ve üçüncü kaleler arasında krallık sarayı, krallık mezarlığı ve kentin su arıtma tesisleri varmış. Söz konusu sarayların birinde ise yer altı 5 mezar keşfedilmiştir.

 

İki kelimeden oluşan Çoğa Zenbil, “Höyük sepeti” anlamına gelir. Kentin adı, bölge yakınında hâlen konuşulmakta olan Bahtiyari lehçesinde de tepe anlamında kullanılır, zira görünüşü tepe üstünde ters çevrilmiş bir sepete benziyor. Arkeologlar ise ona “Dur Untaş” yani Elam kralı “Untaş’ın Kalesi” diyorlar.  

İnşa edildiğinde yüksekliği 52 metre ve 5 katta inşa edilen binadan günümüzde sadece 25 metresi ve 2 katı geriye kalmıştır. Çoğa Zenbil her kenarı yaklaşık 25 metre olan kare  şeklinde ve etrafını daire şeklinde surlarla çevrilmiş şeklinde inşa edilmiştir.

Bu mabedin o döneme ait keşfedilen diğer zigguratlardan farkı ise her katın temelindedir. Mezapotamya’da inşa edilen zigguratlar birbiri üzerine inşa edilmiştir fakat Şuş (Susa) kentindeki Çoğa Zenbil mabedi katlarının her biri yer üzerine ve birbirinden ayrı olarak inşa edilmiştir. birinci ve beşinci katları hariç diğer katlar kerpiç ile doldurulmuş dış cephe ise tuğla ile kaplanmıştır. Tuğlaların üzerinde ise Elam dilinde bir çok yazı yazılmıştır. Zigguratın her tarafında, muhtemelen sağanak yağışlar için bazı su yolları ve oluklar görülüyor.

Ziggurat genelde piramit şeklinde ve birkaç kata inşa edilir ve çok sayıda basamakla üst katlara ulaşılırdı. Mezopotamya’da Ziggurtaların geçmişi bin yıllara dayanıyor ve genelde milattan önce 2200 ila 550 yılına dayanıyor. Ziggurarların varlık felsefesi konusunda 3 teori söz konusudur: onlar bahar sellerden buğdayları korumak için inşa edilmiştir; bu büyük zigguratlar İran platosu etrafındaki kutsal dağlardan taklit edilerek inşa edilmiştir; ve en güçlü teori ise onlar gökyüzüne tırmanmak için bir merdiven olma teorisidir. Zigguratlarda tanrıların heykelleri saklanır ve onlar için dini ayinler düzenlenirmiş.

Bu mabedin bir şaheser olması nedenlerinden biri, su ulaştırma sistemidir. Untaş Nairişa emri üzerine Dez nehrinden 45 km uzunluğunda bir kanal inşa edilmiştir. Su, Heft tepe ve Huzistan ovasından geçtiği için bulanırmış ve bu yüzden halkın kullanılması için arıtılması gerekiyormuş. Dur Untaş kentinin dış kalesinin yakınında büyük bir su mahzeni 3. Kalenin dışında  ve içinde de bir havuz, küçük ırmaklarla birbirine bağlı şekilde bulunuyor. Kanal vasıtası ile Dez nehrinden kente ulaşan su, bu mahzene akıtılır. Buradaki su, mahzende iri ve ince kum, kömür vb. malzemelerden geçirilerek arıtılmış vaziyette kalenin içindeki havuza akıtılıyormuş.

Çoğa Zenbil su taşıma sisteminde yapılan ince ve dakik hesaplamalar, günümüz mühendisleri hayrete düşürmüştür. Bu tesisler ve su arıtma yöntemi ise bin yıllar öncesindeki inşaat mühendislerin çok zeki ve becerikli olduklarını gösteriyor.

Hidrolik tesisler suyu bir kanaldan, daha küçük olan 9 kanala ve ardından bir havuza aktarıyordu. Söz konusu kanallar kentin etrafındaki kalelerin altından geçiyordu. Kentin dışında büyük bir mahzen ve içinde de küçük havuzlar bulunuyordu. Kerhe nehrinden uzanan söz konusu üstü açık kanal, suyu yaklaşık 350 metreküp kapasitesi olan kale dışındaki büyük mahzene getiriyor. Mahzenin uzunluğu 10 metre, genişliği 7 ve yüksekliği ise 4,5 meredir. Mahzenin tabanı büyük tuğlalarla döşenmişken özel harç ile güçlendirilmiştir.

Mahzenin iki yan duvarı pişmiş tuğla ve alçıdan yapılarak taban üzerine örülmüş; kent tarafından olan duvar ise tamamen pişmiş tuğladan ve kireçten inşa edilerek altında 9 küçük kanal veya derz bulunuyor. Bu kanallar suyu kentin içine doğru yönlendiriyor ve muhtemelen kente suyun giriş miktarı ve debisine göre tasarlanarak inşa edilmiştir. Basınçla mahzene giren su, basınçla bu kanallara havuza giriyor ve halk da bu suyu kullanıyordu. Aslında eğimli olan 9 bağlantı kanalınca, arıtılmış olan su üst havuza taşınıyordu. Günümüzde Fransız fizikçi Paskal’ın bileşik kapların fiziksel kanunu olarak bilinen kanun pratikte 3000 yıl önce Elamlar tarafından kullanılıyormuş.

Söz konusu havuzlarda tek parça olan tuğlalar sert alçı harcı ile işlenmiş ve fakat en sonda izolasyon için zift kullanılmıştır. Günümüzde ziftlerin izi geri kalan tuğlalar üzerinde görülüyor, üstelik bölgenin petrol zengini olması nedeni ile 3 bin yıl önce insanların petrol ve ziftin ne olduğunu bildiklerini gösteriyor.

Mevcut kanıtlar ayrıa Bişapur’da Anahita Mabedi gibi benzer binalarla kıyaslandığına bu tesislerin suyun taşmaması, taşkınlıkların önlenmesi ve suyun belirli bir seviyede kalmasına çalışıldığı üstelik sızıntıların da önlenmesine çalışıldığı gözleniyor. Dış kale ve ikinci kale arasında bazı hamamlar keşfedildi fakat onlara su ulaştırma sistemi daha çözülmemiştir.

Fransız arkeolog Roman Ghirshman, “Çoğa Zenbil” kitabının girişinde Dur Untaş tarihi kentin mazisi hakkında şöyle yazıyor:

Milattan önce 13. Asrın yaklaşık ortalarında Karun nehrinin kaynaklarından biri olan Dez nehrini ana yolundan saptırarak ona kavis veren büyük bir tepe, Elam kralı Untaş Gal tarafından seçildi ve orada küçük dini bir kent kurularak halkın ziyaret merkezine dönüşmesine karar verildi. Bu küçük kente, kurucusunun adından esinlenerek, Dur Untaş adı verildi.

Untaş Gal suyu mahzene getirmek için yaklaşık 50 km uzunluğunda bir kanalın inşa edilmesini emreder. Bu kanal Şuş (Susa) kentinin batısında akan Kerhe nehrinden başlıyor. Asur medeniyetini inceleyen araştırmalar bu nehri Okno veya Mavi olarak biliyorlar bu da suyun duru ve temiz olduğunu gösteriyor. Kralın amacı dini bir merkez kurmaktı, kendisinden önce yapılan tüm dini merkezlerden daha büyük olmasını istiyordu, bu yüzden bu merkezi, büyük bir su kanalı ve muazzam su tesisleri ile donatmıştı.

Roman Ghirshman ziggurat içindeki küçük havuz ve su depoların varlığı ve çalışmasını, böglede yüzeysel suların hareketi ile uyumlu olması, su yapısındaki mimari şekli, haznelerin tuğla döşemesi ve dikey oluklar nedeni ile bir nebze kabul ediyor. Ona göre bu tarihi kentin dini bir merkez olmasını kabul etmekle, buralarda toplanan suyun kutsal olmasını, öyle ki zigguratta toplanan suyun müteberrik olması nedeni ile ziyaretçiler tarafından kullanılmasını kabul etmek gerekiyor ve bu da su yapısının bir su deposu ve mahzen olması mahiyetini kanıtlıyor.

Her hal karda baraj, su arıtma tesisleri, su depoları ve sarnıçlar gibi su kullanma yapıları ayrıca yüzeysel suları uzaklaştırma ve drenaj gibi suyu taşıma yapıları üzerine yapılan incelemeler ve teknoloji tarihlerini ela almak bizlere değerli konuları açığa çıkarıyor. Ayrıca gerçi değirmen, jeneratör ve şamandıra gibi suyun hareket enerjisi ile çalışan teknolojiler artık günümüzde işlevini kaybetmiştir, fakat onların tarihi geçmişi ise eski dönemlerde suyun kullanma yöntemlerini daha bir açığa çıkarıyor.