İmam Humeyni –ks– mektebinde - 75
Bugünkü sohbetimizde İmam Humeyni’nin -ks- ihlas hakkındaki görüş ve düşüncelerini irdelememizin devamında bazı arkadaşlarının İmam’ın ihlasıyla ilgili bazı anılarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Hatırlanacağı üzere geçen iki bölümde İmam Humeyni’nin -ks- sözde ve amelde ihlasından söz ettik ve bu seçkin arife göre her insanın amelinin değeri ihlasla yapılmasına bağlı olduğunu ve kim amellerinde ihlaslı olursa şeytan vesveselerinin tutsağı olmayacağını, zira şeytan Allah’a ihlaslı insanlarla uğraşmama söz verdiğini belirttik.
Geçen bölümde ayrıca İmam Humeyni’nin -ks- amelde ihlasına değindik ve ta gençlik çağında amellerinde ihlas meselesine öncelik verdiğini öyle ki hatta Bin yıllık esrar adlı kitabın reddinde yazdığı Keşf’ul Esrar adlı kitapta adının yazılmasından kaçındığını, oysa bu kitap İmam için büyük ün kazandırabileceğini anlattık.
Bundan başka İmam Humeyni -ks- siyasi ve sosyal faaliyetlerinde de işlerde ihlas meselesine ciddi bir şekilde uyuyor ve başkalarına ve özellikle arkadaşlarına bu yönde tavsiyelerde bulunuyor ve her işten önce niyetlerini ihlaslı yapmalarını ve riya ve sahtekarlıktan kaçınmalarını istiyordu.
Şimdi bu konumuzun devamında İmam’ın -ks- yakınları ve bazı arkadaşlarının İmam Humeyni’nin -ks- bireysel ve sosyal yaşamında ihlaslı davrandıklarını yansıtan bazı anıları sizlerle paylaşmak istiyoruz.
İmam Humeyni’nin -ks- düşünce ve niyetlerinde ve yine pratik siyerinde en önemli ilke, ihlas ilkesiydi. Buna göre İmam -ks- birçok alim ve arife kıyasla ihlas bağlamında daha yüksek mertebelere ve derecelere ermiş biriydi; öyle ki İmam amellerinde ancak ve ancak Allah tealayı gözetliyor ve başkalarının her türlü teşvik ve tenkitinden ve olumlu olumsuz tutumlarından asla ve asla etkilenmiyordu.
Aslında İmam Humeyni -ks- İmam Hüseyin’in -s- şu değerli rivayetinin tam mısdakıydı: Kim Allah tealanın rızasını, velev ki insanları öfkelendirecekse, kazanmak istiyorsa, Allah ona halkın işlerini yerine getirmekte yardımcı olur. Ancak kim halkın rızasını Allah tealanın öfkelenmesine rağmen kazanma peşinde olursa, Allah onu halka havale eder.
İmam Humeyni -ks- bu rivayetin gerçek mısdakıydı, öyle ki hatta ilim ve bilim öğrenmekte bile ilahi rızayı gözetliyor ve asla başta mercilik mevkii olmak üzere, makam ve şöhret peşinde değildi ve bu yüzden çevresindekilere kesinlikle adını taklit mercii olarak tebliğ etmemelerini tembih ediyordu. İmam -ks- ayrıca talebelerini sokakta ve halkın gözü önünde peşinden gelmekten men ediyordu.
İmam Humeyni -ks- başka ulemadan farklı olarak ders vereceği mekanı veya kıldıracağı namazın yerini seçerken de caminin veya medresenin dış görünüşünü veya talebe sayısını gözetlemek yerine, seçtiği mekanın şan ve şöhret ve şatafattan uzak olmasına özen gösteriyor ve bu yüzden daha önce imamı olmayan ya da terk edilen camileri seçiyor ve böylece hem seçtiği camii ihya ediyor ve hem görece şatafatlar talebelerini aldatmamasına ve niyetlerinin halis olmasına etki yapmamasını sağlıyordu.
Ayetullah Tevessüli İmam Humeyni’nin -ks- bir seyahatı sırasında namaz kıldırmak üzere seçtiği bir cami hakkında şöyle anlatıyor:
İmam -ks- Mahallat ilçesine yaptığı ve mübarek Ramazan ayına denk geldiği seyahatlerinden birinde cemaat namazı kıldırmak için ufacık bir odadan ibaret olan çok küçük ve terk edilmiş bir camiyi seçti; oysa o sırada bazı ulema İmam’a, kentin ulu camiinde cemaat namazını kıldırmasını önermişti; fakat o büyük insan bu öneriyi reddederek şöyle buyurdu: ulu camide cemaat namazı kıldıracak birileri var, fakat bu camide bunu yapacak kimse yok; bu yüzden bunu yaparak bu camii ihya etmeliyiz.
Hüccetülislam Muhteşemipur da İmam Humeyni’den -ks- Necef kentinde bulunduğu ilk günlerde yaşadığı benzer bir anıyı şöyle paylaşıyor:
İmam -ks- Necef’e geldiğinde, ulema ve talebeler İmam’ı ziyarete geliyordu. Bir iki ay sonra İmam’dan Ayetullah Burucerdi medresesinde namaz kıldırması ve burada ders vermesi yönünde sürekli talepler gelmeye başladı. Ancak İmam geniş bir araştırma yaptıktan sonra terk edilmiş bir cami olan merhum Şeyh Ensari camiini seçti ve orada ders vermeye başladı.
İmam Humeyni’nin -ks- ihlasının bir başka cilvesi, mürit yetiştirmekten kaçınmasıydı; zira İmam mürit yetiştirmeyi ve çevresinde toplamayı gösteriş ve ihlastan uzak bir amel olarak biliyordu.
Hüccetülislam Seyyid Celaleddin Aştiyani bu konuda şöyle anlatıyor:
İmam -ks- asla mürit toplama peşinde değildi; hatta birçok talebesini tanımıyordu ve onları tanımaya da çalışmıyordu.
İmam Humeyni -ks- şeytani vesvese kuşkusu yaratacak veya nefsi emmarenin harekete geçmesine yol açacak her türlü uygulamadan kaçınıyor ve böylece bu tür uygulamaların teamüllerinde ve davranışlarında niyette ihlas durumunu etkilemesine engel oluyordu.
Hüccetüsislam Muvahhidi Kirmani bu konuda bir anıyı şöyle paylaşıyor:
Necef’teyken hatırlıyorum, bazı insanlar İmam bizimle pek samimi olmuyor, yönünde şikayette bulunduklarını duyuyordum. Ben bu meseleyi merhum Mustafa Humeyni’ye aktardım ve İmam’dan bu insanlara biraz daha samimi davranmasını arz etmesini istedim. Hac Mustafa bundan önce çok kez bu konuyu İmam’a arz ettiklerini ve İmam da şöyle karşılık verdiğini söyledi: Bu şeytanın hilelerinden biridir; yani gerçekte beni daha fazla insanla samimi olmaya ve daha fazla sevenim olmasını sağlamaya davet eden, nefsimdir; fakat şeytan beni kandırmak için bu iş Allah ve İslam için olduğunu söylüyor; dolayısıyla ben bunu yapamam.
İmam Humeyni -ks- sosyal teamüllerinde ulemaya ve büyük şahsiyetlere saygı gösteriyor, fakat özellikle dini ve fıkhi alanlarda şan ve şöhreti olan ulema başta olmak üzere ulema ile genç talebelerin arasında asla ayrım yapmıyordu. İmam, çevresindeki bazılarının ulemaya karşı daha samimi ve daha sıcak davranmasını istemelerine gösterdiği tepkide onları küfür ve şirk tuzağını düşme konusunda uyarıyordu.
Hüccetülislam Furkanı bu bağlamda şöyle anlatıyor:
Necef’te bazı baylar ve halk İmam’a neden bazı arkadaşlarınızla fazla samimi olmuyorsunuz, diye sitem ediyordu. Örneğin bazıları şöyle diyordu: İki Ayetullah karşılaştığında birbirinin önünde eğilir ve sıcak sohbete dalar. Ancak İmam -ks- şöyle buyuruyordu: Ben kırk yıl muvahhit biri olmak için çaba harcadım; şimdi gelip müşrik mi olayım ve siz bayların önünde secde mi edeyim?
İmam Humeyni -ks- mali açıdan pak ve hür olması ve sürekli Allah tealayı zikretmenin yanında gösteriş ve riya yapmaktan şiddetle kaçınıyordu. Bu bağlamda İmam’ın arkadaşlarından biri şöyle anlatıyor:
İmam’ın birçok talebesinin itiraf ettiği üzere, İmam nifak ve riyadan nefret ederdi ve sürekli zikreden biri olmasına rağmen talebelerinin önünde zikretmez, tesbih çevirmez ve ayrıca yoksulmuş gibi davranmaktan da nefret ederdi. İmam uzun süre borçlu olduğu halde üstüne başına yetişirdi.
İmam Humeyni’nin -ks- ihlasının bir başka boyutu, toplumda yaygın olan rekabetlerden uzak durmaktı. Her toplumda rekabet ilerleme ve gelişme yönünde zaruri bir etken olarak bilinir ve bu da insanların ve toplulukların arasında kin ve hasetlere yol açar. İmam ise her işte ancak ilahi rızayı gözetliyor ve ne kendisi başkaları ile rekabet etmeyi düşünüyor, ne de başka insanların şan ve şöhret kazanmak için rekabet etmelerini tasvip ediyordu.
Hüccetülislam Kıraati, İmam Humeyni’nin -ks- anayasayı kollama ve koruma konseyinin fakih üyelerinden birinin Kum ve Necef dini ilimler merkezleri arasında rekabet yaşandığı yönündeki açıklamasına gösterdiği tepkiyi şöyle anlatıyor:
Anayasayı kollama ve koruma konseyinin fakih üyelerinden biri şöyle diyordu: Bir yolculukta İmam’la beraber Tahran’a gittim. Yolculuk sırasında İmam’a Irak devletinin İranlılara bu ülkeye seyahat izni vermediği isabetli bir karar oluyor, yoksa Kum dini ilimler merkezindeki ulema ve talebeler Necef’e gider ve sonuçta Kum dini ilimler merkezi tenhalaşırdı, diye arz ettim. İmam -ks- bu sözüme çok öfkelendi ve Kum’dan Tahran’a kadar bana şöyle anlattı: Eğer biri Allah’tan başkasını düşünür ve birinin yükselmesini ve diğerinin alçalmasını isterse; Kum medresesi kalabalık ve Necef medresesi tenhalaşmasını veya aksini arzu ederse ve kısacası kim Allah yolundan ve Allah rızasından başka meseleleri düşünürse, tevhit yolundan ve ekseninden uzaklaşmış olur. Her işin ekseni, yerel veya ırkçı bağnazlıklar veya bölgesel ve yöresel ilişkiler değil, Allah teala olmalıdır.
İmam Humeyni -ks- davranışlarında ihlası gözetlediği için sıradan insanlardan ve hatta birçok ulema ve ariften farklı olarak başkalarının onu övmesinden sevinmez, bilakis kendisini öven insanlara ciddi bir şekilde itiraz eder ve özellikle yakın arkadaşlarına sitem eder ve şöyle derdi: Siz bendeniz şeytan tuzağına düşmeme zemin hazırlıyorsunuz; oysa ben sizden beni uyarmanızı bekliyorum.
İmam Humeyni’nin -ks- yakın arkadaşı ve dinin önde gelen büyüklerinden Ayetullah Emini bu bağlamda bir anıyı şöyle paylaşıyor:
Ayetullah Burucerdi vefat ettikten sonra Kum’un tüm büyük alimleri ve fakihleri istifta celsesi düzenledi; ancak İmam böyle bir celse düzenlemedi. Ben İmam’ın kabul etmeyeceğini biliyordum, ama yine de bir gün onu ziyarete gittim ve eğer izin verirse bazı ulema ve fakihleri bazı gecelerde evine gelmesini ve fıkhi meselelerini İmam’a anlatmalarını ve tartışmalarını rica ettim. Gerçi esas amacım şu istifta celsesiydi, fakat İmam kabul etmez diye, celsenin adını söylemedim. Sözüm bitince İmam bana şöyle bir baktı ve şöyle dedi: Sayın Emini, sizden böyle bir şeyi beklemiyordum. Sizden bana, sen artık yaşlandın, ölüm anın yaklaştı, Allah’ı ve Maad’ı düşün, kendini düzelt ve nefsi emmarenle mücadele et, demenizi bekliyordum.