Ekim 02, 2020 21:00 Europe/Istanbul
  • İslam'da Ahlak-6

Bu bölümde kişinin veya toplumun hazcılığa ve maddiyaçılığa yönelmesini eleştirmeye çalışacağız.

Geçen bölümlerde  İslam kültüründeki kimi ahlaki özellikleri ele aldık. Bu çerçevede insani ve manevi kendini tanıma,  tüm ahlaki davranışlarda ilahi motivasyonu göz önünde bulundurma,  ahlaki ve kültürel değerlerin kurumsallaşması ve bunların Allah'ı arayan fıtrat ile paralel olması,  peygamberlerin aydınlatıcı sözleri doğrultusunda hareket edilmesi, akılcılık yoluna adım atılması, şeytani hevesler ve vesveselerden uzak durulması,  erdem ve kemale ulaşmak için Allah'a ve kıyamete inanarak, insani kerameti ve Allah'ın yer yüzündeki halefi olma konumunun saygısını koruyarak hareket edilmesi ve ilahi adalet mahkemesine inanmak ile ilgili konuştuk. 

İşte bu saydığımız özellikler ve hususlar İslam'ın ahlaki mektebini ve ekolünü dünyanın diğer ekollerinden farklı kılmaktadır.  Sohbetimizin devamında bu kapsamlı, mantıklı ve ilkeli özelliklerin bazılarını ele almaya çalışacağız. 

Genel olarak çoğu uzmanlar ahlaki değerleri  milletlerin sağlığının yükselmesi ve hayatlarının kalitesinin artmasının sebebi olarak görüp ahlaki kerametlerden yoksun toplumların çöktüğünü ve sonunda yok olacaklarını düşünüyorlar. Ancak bu arada kimi filozoflar da hazcılık ilkesine inandıklarından dolayı  ahlaki değerlere bağlılığın insanların kısa süreli hevesleri ve hazcılığı yolunda engel olduğunu düşünüp insanın kısa hayatı boyunca lezzetlerden ve aşırı hazlardan mahrum kalmaması gerektiğini düşünüyorlar.  Kuran-ı Kerim'in tabiri ile  bu tür insanlar sadece hayatın süslerine ve görünüşüne gönül bağlamış ahiret dünyasından gafil olanlardırlar. Bunlar ölüme inanmayan sadece aşırı haz alma ve keyif sürmek sureti ile hayatlarını sürdüren insanlardırlar. 

Aslında unutulmamalıdır ki insan hedefsiz yaratılmamıştır. İnsan dünya merasında hayvanlar misali sorumsuzca davranamaz, gezinemez.  Bu çerçevede de sınırsız bir şekilde heveslerine yönelemez. Bu doğrultuda da aşırı isteklerine gem vurması gerekir. Şiilerin ilk İmamı, Ali as ise  bu hususta şöyle buyurmuşlardır:"  Cennete umudumuz olmasa cehennemin ateşinden de korku söz konusu değilse yine de en iyisi  ahlaki kerametler aramamızda fayda vardır. "

Sağduyu ve sağlam insani fıtrat muhakkak sınırsız ve mutlak hazcılık ve lezzet alma ve özgürlüğe karşı çıkar. İnsanoğlu kemale ve erdeme ulaşmak ve gelişmek için kimi mantıklı sınırlara bağlı kalmalı ve insani keramet ve şerefi  kendi şehvetleri ve aşırı isteklerine kurban etmemelidir.  Unutulmamalıdır ki dizginlenmemiş istekler, rezalet ve pişmanlıktan bir sonucu yoktur. Bir an hevesçiliğin bir ömür pişmanlık getireceği de unutulmamalıdır. 

Ahlak hususunda söz konusu olan bir başka teori de bireyciliktir.  Bu tür bakışın temeli ise Batı dünyası ve kapitalizm ortamlarda atılmıştır. 

Bireycilik,  bireyin özgürlüğüne büyük ağırlık veren ve genellikle kendine yeterli, kendi kendini yönlendiren, görece özgür bireyi ya da benliği vurgulayan siyaset ve toplum felsefesidir.Bireycilik, her şeyden önce insanlığın toplumsal birliklerden değil, bireylerden oluştuğu düşüncesine dayanır. Bu çerçevede  kişi ahlaki normlara uyma konusunda bile kayıtsız şartsız sınırsız bir özgürlüğe sahip olmalıdır. Bu teoriye göre kişi istediği gibi hayattan haz almaya çalışır. Tabii bu haz daha büyük hazların yolunu kapatmamalıdır.  

Gerçekte bireycilik düşünceleri, kişisel ve bireysel çıkarlar ve maslahatlara dayalı olup bir yandan da bencilliği savunmaktadır.  Bu çerçevede kişi, bireysel ve toplumsal çıkarları ikileminde  kişisel lezzetler ve çıkarları seçmelidir. Bu doğrultuda kişi, ihtiyaç duyduğu zaman diğerlerin haklarını da ihlal edebilir. 

Bu grubun karşısında ise toplum ve ahlak yanlıları görülmektedir. Bunlar ise toplumculuk teorisine uyarak hareket eden gruplardırlar.   Bu gruplar, halkın çoğunluğuna paralel olarak hareket edip  kişisel çıkarlarını toplumsal çıkarlara üstün kılmazlar. Ancak bu teorinin kötü tarafı ise sırf toplumsal eğilimlerin kötü veya iyi olduklarına bakmadan desteklemeye çalışılmasıdır. 

İslam'daki ahlaki değerler ve ilkeler ise hem bireycilik ve hem de mutlak toplumculuğa aykırı düşmektedir.  İslam, birey ve toplumu bir bütün olarak ele alıp bireysel ve toplumsal eğilimler ve davranışların iki taraflı olarak, karşılıklı bir şekilde etki bıraktıklarını kabul ediyor. İslam, bireysel ve toplumsal ahlaki karakterlerin ayrılmaz olduğunu düşünüyor. 

İslam'da daha önemli bir konu olarak göze çarpan bir başka husus da hem birey hem toplumun isteklerinin şeytani ve nefsani olmayışına vurgu yapılmasıdır.  Bu isteklerin ilahi ve insani olması gerekir. İşte bu yüzdendir ki Allahu Tela  seçkin peygamberlerinden halkın nefsani isteklerine ve eğilimlerine uymamalarını isteyerek Hz. Muhammed saa'e de şöyle buyurmuştur:"  Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptıracaklar. "