Ekim 26, 2020 10:59 Europe/Istanbul

Bu bölümde Ehli Kitap mensuplarından olmayan İslam topraklarında yaşayan azınlıkların uyruğu ve vatandaşlık hakkı hususunda konuşacağız.

İslami fakihler  Müslümanlar ve gayrı Müslimler arasında fıkıh kitaplarında Hüdne anlaşması veya Mühadine isimli bir anlaşmanın da yapılabileceğinden söz etmişlerdir. Sohbetimizin devamında barış ve ateşkes mahiyeti taşıyan bu anlaşma hususunda konuşmak istiyoruz. Acaba Hüdne anlaşması Ehli Kitap'tan olmayan azınlıkların vatandaşlık hakkını mı ortaya çıkarıyor?

İlk bölümlerde de değindiğimiz gibi İslam'da vatandaşlık ve uyruk meselesi toprak ve kana bağlı bir mesele değildir.  İslam bu tür özellikleri insanları ayırma kriteri olarak belirlemiyor.   Vatandaşlık için önemli olan ilk husus Müslüman olmak ve ardından da Müslümanlar ile anlaşmaktır.  Yani gayrı Müslimler  Müslümanların yanında İslami hakimiyet ve devletin kontrolündeki topraklarda yaşamak istiyorlarsa   İslami devlet ile anlaşmaya varmalı ve gereksinimlerini de yerine getirmeliler. 

Geçen bölümlerde Zimmet ve güvence altına alma anlaşmalarını  ve koşullarını inceledik ve  Zimmet anlaşmasının Ehli Kitap'a has olduğunu belirttik. Ancak güvence altına alma yani aman verme anlaşmasının  diğer azınlıklara da hitap ettiğini kısa vadeli olduğunu, bir tür geçici vatandaşlık hakkı olduğunu belirttik.    Sohbetimizin devamında   Ehli Kitap'tan olmayan azınlıkların    İslami devlette anlaşmaya dayalı olarak vatandaşlık hakkı kazanmaları hususunu ele alacağız. 

İslami fıkıhta Hüdne veya mühadine anlaşması diye bir anlaşma vardır. Bu anlaşmanın tanımı şöyle yapılmıştır:" Hüdne anlaşması, hasımlığın belli bir süreliğine durdurulması, ateşkes anlaşması mahiyetindedir. "  Bu anlaşma öz açısından Zimmet anlaşmasından farklıdır.  Çoğu fakihlere göre  bu anlaşma  geçici olarak hazırlanmaktadır. Tabii ki süresi farklı olabilir.  Bazı fakihler azami süresinin  10 yıl kadar olduğunu belirtiyorlar.  Ancak  kimi fakihler de bu sürenin 10 yılı aşabileceğini savunuyorlar.  Kimileri de bu anlaşmanın süreklilik kazabileceğini ve bunun meşru olduğunu belirtmişlerdir.  

Kuran'ı Kerim'de Hüdne veya türevleri bulunmamaktadır. Ancak bu kavramda olan sulh ve silm yani selamet kökenli kelimeler pek fazla görülmektedir.  İslami fakihlerin bu kelimeleri hüdne ve mühadine ile eşit kavram olarak değerlendirmesinin sebebi ise   barış kavramının  Zimmet, hüdne ve aman anlaşmalarını kapsamasıdır.  Sadece bu kavramlar arasındaki farkların anlatılması için farklı ifadeler kullanılmıştır.   

Enfal suresinin 60'ıncı ayetinde ise  Müslümanların düşmanlarını korkutmak için ellerinden geleni yapmaları istenmiştir. Bu ayeti kerimede şöyle buyrulmuştur:وَ أَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَ مِنْ رِباطِ الْخَیْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَ عَدُوَّکُمْ..

"﴾60) Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. .."  

Ardından Allahu Teala aynı surenin 61'inci ayetinde şöyle buyuruyor:" «وَ إِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَها وَ تَوَکَّلْ عَلَی اللّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمیعُ الْعَلیمُ

"﴾61﴿ Eğer barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a güven; O her şeyi işitendir ve bilendir."   

Nümune Tefsirinde  ise bu ayet hakkında şöyle bir yoruma yer verilmiştir:"    Bu ayet İslami cihadın hedefini yeteri kadar belirlemesine rağmen  bir sonraki ayet de düşman ile barışmaya davet ediyor.  Buna esasen İslam düşmanları barışmaya yönelirlerse  Müslümanlar da onların barış önerilerini kabul etmeli ve buna yönelmeliler. "     

Hüdne kavramının tanımını yaptıktan sonra ve Kuran-ı Kerim'deki bu kavrama işaret eden hususlardan yola çıkarak  sohbetimizin devamında   hüdne ve zimmet anlaşması arasındaki farkları ele almak istiyoruz.  Tabii en başta iki anlaşma arasındaki ortak yanın  Müslümanlar ile gayrı Müslimler arasında savaşın terk edilmesi ve çatışmaların durdurulması yönünde anlaşmalar olmalarıdır. 

Zimmet ve hüdne anlaşması arasındaki ilk fark zimmet anlaşmasında  kafirlerin  Müslümanlara cizye ödemeleri zaruretidir.  Kafirler bunu yapmazlarsa anlaşma feshedilir. Ancak hüdne anlaşmasında cizye almak bir zaruret değildir.  İkinci fark ise  hüdne anlaşmasının imzalanmasında Müslümanların muhakkak  bir maslahatının söz konusu olmasıdır.  Bu durum hariç bu anlaşmaya imza atmak caiz değildir.  Halbuki zimmet anlaşması mutlak bir anlaşmadır ve Müslümanlar bu anlaşmayı yapmakla mükelleftirler. 

İki anlaşma arasındaki üçüncü fark ise  Hüdne anlaşmasının hem Ehli Kitapla hep de Ehli Kitap'tan olmayanlar ile yapılabilmesidir.   Halbuki Zimmet anlaşması Ehli Kitap'a has bir anlaşmadır.   Mühadine yani hüdne anlaşmasında ise Ehli Kitap'tan olup olmayanlar arasında bir fark yoktur.   Karşı taraf bu anlaşmaya bağlı kaldığı müddetçe Müslümanlar da bu anlaşmaya bağlı kalmalılar. Bu hususta fakihler anlaşmaya bağlı kalmanın vacip olduğunu savunuyorlar. Çünkü Allahu Teala  Tevbe suresinin 4'üncü ayetinde şöyle buyurmuştur:" «فَأَتِمُّوا إِلَیْهِمْ عَهْدَهُمْ إِلی مُدَّتِهِمْ إِنَّ اللَّهَ یُحِبُّ الْمُتَّقینَ »

".....Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever."

Aynı surenin 7'inci ayetinde ise şöyle buyurmuştur:" «فَمَا اسْتَقامُوا لَکُمْ فَاسْتَقیمُوا لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ یُحِبُّ الْمُتَّقینَ»

"...Onlar size verdikleri söze sadık kaldıkları sürece siz de onlara verdiğiniz sözde durun. Şüphesiz Allah günahtan sakınanları sever."

Hüdne ve zimmet anlaşması arasındaki dördüncü fark ise   müşriklerin muahlefeti ve karşı çıkmaları durumunda Müslümanların  anlaşmayı feshedebilmeleridir.  Kuran-ı Kerim'in  Enfal suresinin 58'inci ayetinde bu hususta şöyle buyrulmuştur:"«وَ إِمّا تَخافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِیانَةً فَانْبِذْ إِلَیْهِمْ عَلی سَواءٍ إِنَّ اللّهَ لا یُحِبُّ الْخائِنینَ»،"

"﴾58﴿ Eğer bir topluluğun antlaşmayı bozacağından endişe edersen antlaşmayı derhal sona erdirdiğini onlara açıkça bildir. Allah ahdini bozanları asla sevmez."

Burada sorulması gereken asıl soru  hüdne anlaşmasının İslami topraklarda yaşamayan kafirleri de kapsayıp kapsamadığıdır.  Başka bir ifade ile  acaba İslami devlet ve İslami topraklarda yaşamayan kafirler arasında  hüdne anlaşması sağlanabilir mi?  Yoksa bu anlaşma sadece İslami topraklarda yaşayan kafirlere mi hastır.  Acaba  sırf ülke içinde mi yapılan bir anlaşma mıdır yoksa  komşu ülkeler arasında da yapılabilir mi? 

Görünen o ki hüdne anlaşması   iki komşu ülkeye has değildir.  Aynı ülkede yaşayan kafirler ve Müslümanlar arasında da  sağlanabilen bir anlaşmadır.  Zimmet anlaşmasında olduğu gibi.   Aslında Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in  Tevbe suresinin 29'uncu ayetinin indirilmesinden önce sağladığı anlaşmalar da   barış ve hüdne türündendi.  Örneğin Medine Yahudileri ile vardığı anlaşma.  Bu yüzdendir ki   bu anlaşma da  Zimmet ve Aman anlaşması gibi İslami topraklarda yaşayan azınlıkların haklarından sayılır. 

Görünen o ki hüdne anlaşmasındaki hedef  İslami topraklarda yaşayan  Ehli Kitap'tan olmayan azınlıkların  varlığının daimileştirilmesidir.   Ancak kimi fakihler  hüdne anlaşmasını Müslümanların maslahatlarını koruma doğrultusunda olduğuna vurgu yapıp bu anlaşmanın geçici olduğunu belirtiyorlar.  Buna esasen  bu anlaşmanın  dayanak olamayacağını ve İslami topraklardaki  bu grupların varlığını izah edemediğini belirtiyorlar.  

Cevahirül Kelam fi Şerhi Şerayiül İslam  başlıklı kitabın yazarı Muhammed Hasan Necefi  tanınmış bir Şii alim olarak bu anlaşmanın geçici olduğunu çürüten bir ifadesi bulunmaktadır:"   Hüdne anlaşmasının meşruiyetinin nedenleri  mutlak sayılırlar.  Bu yüzden süreleri dönemin imamının görüşüne göre belirlenir.  Kimi durumlarda süresi on yıl kadar belirlenmiş ancak bu maslahattan dolayı olabilir. "

Buna rağmen   hüdne anlaşmasının Ehli Kitap'tan olmayan azınlıklara vatandaşlık hakkı doğurmadığını ve bu anlaşmanın geçici barış anlaşması olduğunu savunursak  yine de bu grupla daimi bir anlaşmanın da sakıncalı olduğunu söyleyemeyiz.  Çünkü  barışın sağlanması için  gereken durumlar mutlak sayılırlar ve belli bir zamana has değiller. 

Böylece  İslami devletin İslami topraklarda yaşayan veyahut  bu toprakların dışında yaşayan kafirler ile  anlaşma imzalayıp imzalamayacağı hususunda   fakihlerin farklı durumlarda zimmet, aman ve hüdne anlaşmalarından söz ettikleri,  düşmanların savaştan çekilmesi halinde ahde ve barışa vefalı kalma yönündeki Kur'ani ayetlere değindikleri görülür. Bu yüzden  bu anlaşmalar söz konusu olmadığı zaman bile   bağımsız olarak barışa saygı duyulmalıdır.  Bu yüzden İslami devlet de  kafirler ile başka barış anlaşmaları da imzalayabilir.  

Etiketler