Aralık 21, 2020 12:21 Europe/Istanbul

Bu bölümde Ehli Kitap'tan olmayan azınlıklar ile barış anlaşmasına varma ve bu kesimin hakları ve görevleri ile ilgili konuşacağız.

Geçen bölümde  Ehli Kitap'tan olmayan azınlıkların  İslami devlette anlaşmalı olarak vatandaşlık hakkı elde edebilecekleri hususunda konuştuk.   Tabii bu anlaşmanın Müslümanların lehine olması gerektiğini da anlattık. Ayrıca barış anlaşmalarından biri olan hüdne anlaşması ve geçici mahiyeti ile ilgili de konuştuk. Halbuki Zimmet anlaşmasının sürekli bir mahiyeti olduğunu da anlattık.  Sohbetimizin devamında üç soruya cevap aramak istiyoruz. 

Bu çerçevede  İslami devlet ile barış anlaşması imzalayan azınlıkların da Ehli Kitap gibi cizye ödeyip ödeyememesi sorusu, kesin olarak iskan hakkı verilmesi halinde hangi görevleri yerine getirmeleri gerektiği sorusu ve hangi haklara sahip oldukları sorularına cevap aramaya çalışacağız.  İlk soruya cevap aramdan önce  ilk olarak cizyenin mahiyeti ile ilgili konuşalım. Bu doğrultuda  Allame Tabatabai'nin cizyenin mahiyeti ile ilgili sözlerine bakalım. Allame Tabatabai şöyle diyor:"   Cizye,  hakların, canın korunması ve de daha iyi bir şekilde bunların yönetilmesi için verilen mala veya bağışlanan mala verilen isimdir. "

Ayrıca  büyük Şia alemi yorumcularından Allame Tabersi ise " Mecmaül Beyan fi Tefsir el Kuran isimli kitabında cizyeyi şöyle tanımlıyor:" Cizye, Müslüman olmayanlara yönelik  ceza mahiyeti taşıyan özel bir maddi vergidir. "

Bu tanımlardan yola çıkarak   kuşkusuz cizye Ehli Kitap'tan olmayanlara uygulanabilir.  Çünkü  cizyenin alınmasının nedeni her iki tanımda da açıklanmıştır.  Buna esasen  iki taraf arasındaki barış anlaşması çerçevesinde cizyenin alınmasının bir sakıncası yoktur. 

Gerçekte  cizye,  bir anlamda da düşmanlara karşı savaşmaktan muaf tutulmaktır.  Çocuklar, kadınlar ve yaşlılardan  cizye alınmıyor. Çünkü İslam çocuk, kadın ve yaşlılara karşı cihadı vacip kılmamıştır. Ancak bu kişiler hariç herkes için cizye vacip kılınmıştır.  Müslümanlar için cizye geçerli değildir. Çünkü cihat tüm Müslümanlar için vecibedir.  Her Müslüman cihada katılmalıdır.  Ancak cihada katılmaktan muaf tutulan dini azınlıklar cihada katılmak yerine cizye ödemeliler. 

Cizye ödenmesi  İslami devletin azınlıklara verdiği hizmetlere karşılık olarak yapılmaktadır.  Örneğin İslami devlet  azınlıkların haklarını savunabilir veya onların işlerini düzene sokabilir. Cizye gerçekte  Zimmet anlaşmasının temellerinden biri sayılır.  Cizye ödenmezse bu anlaşma da feshedilir ve hasmane durum tekrar geçerli sayılır. İmam Humeyni ise bu hususta şöyle buyurur:"  Cizye ödememek ve aman verme anlaşmasını ihlal eden girişimlerde bulunma  zimmet anlaşmasını geçersiz kılar. Zimmet anlaşmasının ilk şartı  cizye ödemektir. "

Tabii İslam dini, cizyeyi almakla görevlendirilen  kişilere  azınlıklara baskı uygulamama ve onları zorda bırakmamaya da özen göstermelerini tavsiye etmiştir. Örneğin İmam Ali as  Necülbelaga kitabının 51'inci mektubunda cizye toplayıcılarına hitaben şöyle yazıyor:"  Borçludan vergi alırken onları  yazlık, kışlık elbiselerini ve çalıştıkları binekleri ve de kölelerini satmaya mecbur bırakmayın ve bir kaç dirhem için insanları kırbaçlamayın.  Ayrıca vergi toplarken  ister Müslüman ister zimmet ehlinden kimsenin  malına el koymayın. Ancak Müslümanlara saldırılarda kullanılabilecek silah veya atları alabilirsiniz. "  

Ebu Yusuf Kufi ise şöyle diyor:"   Ali as'a bir bölgenin vergilerini toplayıp getirdiklerinde İmam Ali as  halkın temsilcilerini çağırıp  onların karşısında vergi toplayanların  Müslim veya gayrı Müslim'e zulüm yaparak almadıklarına yemin etmelerini isterdi."

Geçen bölümlerde de değindiğimiz gibi   hüdne ve aman anlaşmasında  cizye alınması bir şart değildir ve bu tarafların uzlaşmasına bağlıdır.  Sonuçta cizye Ehli Kitap'tan alınması gerekir.   Böylece İslami devlet de   anlaşmanın temellerinden biri olarak Ehli Kitap'tan cizye alması gerekir. Yoksa zimmet anlaşması  iptal olunmuş sayılır. Ancak  aman ve hüdne anlaşmasında böyle bir zaruret söz konusu değil ve tarafların anlaşmasına bağlıdır.   

Burada sorulması gereken soru  Ehli Kitap'tan cizye alınmasının bir temel olarak bilindiği zimmet anlaşmasında olduğu gibi  barışın sağlanması halinde de  Müslümanların cizye olarak Ehli Kitap'tan olmayan azınlıklardan alıp alamaması sorusudur.  Ayrıca Ehli Kitap'tan olmayan azınlıkların hangi haklara ve hangi görevlere de sahip oldukları açıklanmalıdır. 

Açık ve nettir ki Ehli Kitap'tan olmayan azınlıklardan da  cizye alınabilir ancak cizye anlaşmanın temellerinden biri sayılmaz.  Barışa ve savaşmamaya tavsiye eden birçok Kuran-ı Kerim ayetinde de görüldüğü gibi karşı tarafın saldırmaması halinde Müslümanlar da saldırmamalıdır. Ancak bu husustaki koşullar ve gerekli durumlar hakkında söz edilmemiştir.   

İslam'ın pratik örneği sayılan İmam Ali as ise  birine aman verip kanını dökmeyeceğini söyleyen birinin  daha sonra ahitsizlik yapmasından dolayı böyle bir kişiden beraat edilmesine vurgu yaparak  karşı tarafın cehenneme layık görülse bile bunu onaylamıyor.  Buna esasen  kimse diğer dinlere mensup insanların can ve malına el uzatmamalıdır.  İmam Ali as ayrıca Malik Eşter'e yazdığı mektubunda da şöyle buyuruyor:"   Ey Malik! Elinin altındakinin etini yemek için  fırsat kollayan kurt misali olma. "  

Savaşın durdurulması ve taraflar arasında barışın sağlanmasının ardından Ehli Kitap'tan olmayan kişilerin vatandaşlık hakları almasından sonra  onların görevleri ve hakları da belirlenmelidir. Bu haklara ve görevlere esasen anlaşma sağlanmalı. Sohbetimizin devamında bu azınlıkların kimi hakları ve görevlerini gözden geçireceğiz. 

İslami devlet azınlıkların can, mal ve namusunu korumak için elinden geleni yapmalı.  Çünkü artık bu azınlıkları koruma altına almış ve onlara ait her şeyi güven içinde tutmayı ve onların haklarını savunmayı  üstlenmiştir.  

Bu çerçevede azınlıklar İslami mahkemelere de baş vurabilirler.  Adalet ve eşit dağıtmayı eksen olarak belirleyen Kuran-ı Kerim ayetlerinden de yola çıkarak  azınlıkların haklarının ihlalinin yaşanması durumunda bu azınlıklara mensup kişiler de  haklarını ihlal edenleri şikayet edebilmeleri mümkün olmalı.    

Azınlıklar ayrıca İslami topraklarda vatandaş olarak da yaşama hakkına sahipler.  Onlar konut sahibi bile olabilirler.  Tabii  özel şartlar altında. Bunun detaylarını ise geçen bölümlerde ele almıştık. Azınlıkların kesin haklarından biri de çalışma ve meslek edinme hakkıdır.  Çünkü bu azınlıklara mensup kişiler de geçimlerini sağlamak için   çalışmak mecburiyetindeler. Zaten vatandaşlık hakkının olmazsa olmaz parçalarından biri de çalışma hakkıdır. 

Azınlıkların başka bir hakkı da  eğitim görme hakkıdır.  Kuran-ı Kerim'de de bu hasene amele vurgu yapılmış ve bilim ehlinin alemlerin gerçeklerine aşina olduklarına ve hakkı ve batılı daha kolay bir şekilde ayırt edebileceklerine vurgu yapılmıştır.  

İslami topraklardan göç etmek de azınlıkların bir başka hakkıdır.  Bu azınlıklara mensup kişiler  İslami toprakları terk etmek istediklerinde kimse onların önünü kesemez.   Ancak burada dikkat çekici nokta onların İslami toprakları terk etmeleri halinde artık bu topraklara kalıcı olarak geri dönemeyecekleridir. 

Tabii azınlıklar bu gibi haklara sahip olmalarına karşılık kimi görevleri de yerine getirmeliler. Bu çerçevede azınlıkların görevlerini şöyle sıralayabiliriz: "  Aman anlaşmasını bozan durumları terk etmek: Kurani ayetlere göre  azınlıklar İslami topraklarda yaşadıkları müddetçe  Müslümanlara karşı savaşmamaları ve fitnecilik yapmamaları gerekir.  Bu yüzden  bu topraklarda  güvenli yaşmak istedikleri durumunda bu tür girişimlerde bulunmamaları gerek. Bu çerçevede casusluk yapmamalı ve Müslümanları eziyet etmemeleri şart.   

Din ve düşüncelerinin reklamını yapmamalılar: Azınlıklar kendi düşünceleri ve geleneklerinin İslami toplumda reklamını yapmamalılar.  Çünkü böyle yaparlarsa aslında  fitnecilik yaparak anlaşmayı ayakları altına almış olurlar.  

İslami kurallara ve ilkelere riayet etmeliler: "  Toplumda açıkça münker amellerde bulunmak Müslümanları saptırmaya yönelik bir girişimdir.  Bu yüzden  azınlıkların kendi dinleri ve düşüncelerini yaymaya çalışması bir tür fitnecilik sayılır. Bu yüzden onlar düşüncelerini İslami toplumda yaymamalılar.