İslam'da Azınlıkların Hakları-19
Bu bölümde Kuran-ı Kerim'in azınlıklara uygun davranılması yönündeki tavsiyeleri ele alacağız.
Kuran-ı Kerim'in Müslümanlara yaptığı tavsiyelerin bazıları da belirlenen sınırların yanı sıra gayrı Müslimlere merhametli davranmaktır. Bu çerçevede azınlıklara uygun davranılması tavsiyelerinin yanı sıra kimi azınlık mensuplarından da uzak durulmasına vurgu yapılmıştır. Bir sonraki aşamada ise Müslümanların gayrı Müslimlerle gönül bağı kurmaları da istenmiştir.
İslam'da Azınlıkların hakları isimli sohbetimizde azınlıkların İslami devletteki durumu ve Müslümanların onlara nasıl davranılması gerektiğine dair tavsiyeleri ele alıyoruz. Bu çerçevede Müslümanlar ile gayrı Müslimlerin barış içerisinde yaşamalarına katkıda bulunmak istiyoruz. Zaten İslam dini de Müslümanların azınlıkların haklarına riayet etmelerini vurgulamıştır. Burada ilgi çekici nokta hiçbir din ve ekolde İslam kadar azınlıklara önem verilmemesidir.
Kuran-ı Kerim'de Müslümanların belli çerçeveler ve sınırlar içerisinde gayrı Müslimlere yönelik merhametli ve şefkatli olunması tavsiye edilmiştir. Buna esasen iki Kurani hususa değinmek mümkün:" İlk olarak Kuran-ı Kerim'in azınlıklara iyi davranmayı vurgulamasıdır. Bu çerçevede Mümtehine suresinin 8'inci ayetinde şöyle buyrulmaktadır:" «لا یَنْهاکُمُ اللّهُ عَنِ الَّذینَ لَمْ یُقاتِلُوکُمْ فِی الدِّینِ وَ لَمْ یُخْرِجُوکُمْ مِنْ دِیارِکُمْ أَنْ تَبَرُّوهُمْ وَ تُقْسِطُوا إِلَیْهِمْ إِنَّ اللّهَ یُحِبُّ الْمُقْسِطینَ»
﴾8﴿ Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever."
Buna karşın aynı surenin 9'uncu ayetinde nehyedilen kişiler ile dostluk kurmama hususunda da şöyle buyrulmaktadır:" «إِنَّما یَنْهاکُمُ اللّهُ عَنِ الَّذینَ قاتَلُوکُمْ فِی الدِّینِ وَ أَخْرَجُوکُمْ مِنْ دِیارِکُمْ وَ ظاهَرُوا عَلی إِخْراجِکُمْ أَنْ تَوَلَّوْهُمْ وَ مَنْ یَتَوَلَّهُمْ فَأُولئِکَ هُمُ الظّالِمُونَ»،
" ﴾9﴿ Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir."
Bu yüzden Kuran-ı Kerim gayrı Müslimleri de ikiye ayırır: " İlk grup kafir ve şirk koşanlardan oluşup Müslümanlar ile savaşmayan, uğraşmayan Müslümanları diyarlarından uzaklaştırmayanlardır. Bu kesime iyilik yapmak ve onlara karşı şefkatli olmakta bir sakınca yoktur. İkinci grup ise Müslümanlar ile mücadele eden, savaşan ve onları yurtlarından eden kesimdir. Müslümanlar bu grup ile dostluk kurmaktan nehyedilmiş ve onlara yakınlaşmaktan sakınılmıştır.
İslami fıkıh alanında tanınan hukukçulardan merhum Amid Zencani ise bu hususta şöyle diyor:" Dini azınlıklar İslami topraklarda ve toplumda sahip oldukları tüm avantajlar ve haklara rağmen Müslümanların iyi davranışları ve şefkatlerinden de yararlanıyorlar. Sırf Müslüman'a iyilik yapmak zarureti ise İslami düşünce tarzı ile uyuşmamaktadır. İslam, iyilik yapmak ve şefkatli olmayı insani makamın olmazsa olmazlarından sayıp Müslümanlar ile savaşmayan ve zıtlık yapmayan herkese iyi davranılabileceğinden söz ediyor. "
İmam Ali as ise Necülbelaga kitabında Malik Eşter'e hitaben şöyle buyuruyor:" Ey Malik! Elinin altında bulunanlara gönlünü şefkat ve merhamet sığınağı yap ve onlar ile iyi geçin. Haşa onlara karşı yırtıcı hayvan gibi davranma. Koyunları talan eden kurt gibi olma. Çoban kıyafetinde onları yem olarak görme. Çünkü onlar iki gruba ayrılırlar:" Ya senin dini kardeşindirler ya da senin gibi hilafete layıktırlar. " Bu yüzden İslami toplumun vatandaşı olan herkes ister Müslüman ister gayrı Müslim, Müslümanlar tarafından saygı görmeli ve hakları korunmalıdır. "
Bu alandaki kimi rivayetler de göze çarpmaktadır. Bu rivayetlerde " halk" anlamına gelen " nas" kelimesi kullanılmış ve Müslim ile gayrı Müslim ayırt edilmemiştir. Örneğin İmam Sadık as şöyle buyurmuşlardır:" Kendin için sevdiğin her şeyi halkın için de sev ve iste. " Ayrıca Allah Resulü şöyle buyurmuştur:" Allah Teala'ya iman etmenin ardından halkı sevmek akıllılığın erdem noktasıdır. "
İslam'ın temeli tüm insanları bu semavi dine çağırmaktır. Bu yüzden insani keramete uygun düşecek her yönteme baş vurulabilir.
Kuran-ı Kerim'in zekatı ödeme tavsiyesi de aslında insanlar arasında gönül bağı kurmak ve Müslim ve gayrı Müslimlerin maddi ihtiyaçlarının karşılanması doğrultusundadır. Nitekim Allah Teala Tövbe suresinin 60'ıncı ayetinde zekatın kimlere ödenmesi hakkında şöyle buyuruyor:" « إِنَّمَا الصَّدَقاتُ لِلْفُقَراءِ وَ الْمَساکینِ وَ الْعامِلینَ عَلَیْها وَ الْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَ فِی الرِّقابِ وَ الْغارِمینَ وَ فی سَبیلِ اللَّهِ وَ ابْنِ السَّبیلِ فَریضَةً مِنَ اللَّهِ وَ اللَّهُ عَلیمٌ حَکیمٌ»،
"﴾60﴿ Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir."
İslam zekat aracılığı ile Müslümanlar ve gayrı Müslimler arasında gönül bağı kurmak ve böylece İslami maarifin sergilenmesi ve öğrenilmesi için uygun ortam hazırlamak istiyor. Daha fazla gönlü kendine çekmek ve daha fazla insanı semavi İslam dinine cezbetmek istiyor.
Kuran-ı Kerim'in bir çok ayetinde gönüllerin arasında bağ kurma anlamına gelen " telif el kulûb" ifadesi kullanılmıştır. Bu çerçevede Al-ı İmran suresinin 103'üncü ayetine değinmek mümkün. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:" «وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمیعاً وَ لا تَفَرَّقُوا وَ اذْکُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَیْکُمْ إِذْ کُنْتُمْ أَعْداءً فَأَلَّفَ بَیْنَ قُلُوبِکُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْواناً وَ کُنْتُمْ عَلی شَفا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَکُمْ مِنْها کَذلِکَ یُبَیِّنُ اللَّهُ لَکُمْ آیاتِهِ لَعَلَّکُمْ تَهْتَدُونَ»
"﴾103﴿ Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirine düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız."
Ayrıca Enfal suresinin 63'üncü ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "«لَوْ أَنْفَقْتَ ما فِی اْلأَرْضِ جَمیعًا ما أَلَّفْتَ بَیْنَ قُلُوبِهِمْ وَ لکِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَیْنَهُمْ»
"﴾63﴿ Müminlerin gönüllerini birleştiren de O’dur. Dünyanın bütün servetini harcasaydın onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını düzeltti. O izzet ve hikmet sahibidir."
Her iki ayette de kalplerin ve gönüllerin arasındaki bağ ifadesinden güdülen amaç kişiler arasında duygusal ve şefkate dayalı bağ kurmaktır. Zaten Arapçada kullanılan telif kelimesi de gönül bağı anlamına gelen ülfet kelimesinden türemiş ve kelime kökü olarak kenetlenmek ve toplanmak anlamına gelir. Tabii bu kenetlenme sırf maddi anlamda değil manevi anlamda da söz konusudur.
Kuran-ı Kerim'de kullanılan Muallafa-tül Kulûp «مُؤَلَّفَةُ القلوب» ifadesi hakkında da farklı görüşler belirtilmektedir. Şia aleminin değerli tefsir eserlerinden Tefsir Nemune'de Ayetullah Mekarizm Şirazi şöyle yazıyor:" Tövbe suresinin 60'ıncı ayetine göre Muallafa-tül Kulup ifadesinden yola çıkarak zekatın sonuçlarından biri de insanlar arasında bağ kurmak ve şefkat ortamı yaratmak olduğudur. Ancak bu yardımın daha sonra cihatlara katılmak üzere mali açıdan teşvik etmek amacı ile gayrı Müslimlere ve kafirlere da tahsis edilip eilmeyeceği hususunda sorular vardır? Acaba bu yardımlar imanları zayıf olan Müslümanları da kapsıyor mu? Bu ayetten ve de benzer rivayetlerden kavramın geniş çaplı olduğu ve Müslümanlar ve İslam lehine teşvik için her kesime bu yardımın yapılabileceği anlaşılmaktadır. Bu ayeti sırf Müslümanlara tahsis etmenin bir nedeni yoktur. "
İmam Sadık as ise zekat ile ilgili bu ayette kullanılan Muallifat-i Kulûbuhum ifadesi hakkında şöyle buyuruyor:" Allah'ı bir ve eşsiz bilen ancak Allah marifeti ve Hz. Muhammed saa'den habersiz olan insanlar vardır. Gönülleri habersizdir. Allah Resulü ise onların gönüllerini cezbetmiş ve onların bunu kavramasına yardımcı olmuştur. Bu yüzden Allah Teala onlara sadakalar ayırarak onların İslam'a yönelmelerine fırsat tanımıştır. " Bu yüzden zekat hem Müslümanlar hem de gayrı Müslimlere verilebilir. Bunun amacı ise onların İslam ile dostlukları ve şefkatlerinin korunmasıdır.
Değerli dinleyiciler anlattığımız gibi Kuran-ı Kerim'de gayrı Müslimler hususunda bir sürü siparişte bulunulmuştur. Bu sohbetimizde belli sınırlar içerisinde gayrı Müslimler ile iyi ilişkiler kurma ve de zekatın İslam ile gayrı Müslimler arasında şefkat bağlarının kurulması için kullanıldığını ele aldık. Gelecek programda sözde ve amelde edepli olma hususunda konuşacağız.