Aralık 22, 2020 12:44 Europe/Istanbul

Bu bölümde geçen bölümlerin devamında İslam'ın toplumsal koşulların iyileşmesi için bulunduğu tavsiyeleri gözden geçireceğiz.

Geçen bölümlerde  toplumsal ilişkilerin güçlendirilmesinde etkili role sahip olan birlik, barış, dostluk ve adalettaleplik ile ilgili konuşmuştuk.  İşte böyle huzurlu bir ortamı yaratmak ve bu ortamda istikrarı sağlamak, gerilimleri sonlandırmak için gerçek İslam   başka yöntemleri de önermiştir. Sohbetimizin devamında bu tavsiyeler ve yöntemleri ele alacağız. 

Kuran-ı Kerim'de  öz Muhammedi İslam mensuplarının toplumsal ilişkileri hakkında  Fetih suresinin 29'uncu ayetinde   " kendi aralarında şefkatlı ve yumuşak huylu olurlar " diye buyrulmuştur.  İmam Sadık as ise bu ayet hakkında şöyle buyurmuşlardır:" Birbirinize iyilik yapın, tıpkı Allah'ın buyurduğu gibi. "

İmam Sadık as'dan şöyle bir rivayet de anlatılmaktadır:"  Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir.  Ona zulüm etmeyin ve onu zorluklarda yalnız bırakmayın. Ona ihanet etmeyin.  Müslümanlar ilişkilerini korumalı ve güçlendirmeliler.  Bir birlerine şefkatli davranmalı, ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmalı ve Allah'ın istediği şekilde davranmalılar. "

Tüm insanlar hayatları boyunca engebeli bir süreç yaşayıp acılar ve sevinçler, zorluklar ve kolaylıklar, yoksulluk ve diğer sorunlar ile de karşı karşıya kalmışlardır.  Kimi kişiler ise karşı tarafları refahta ve huzurda yaşadıkları müddetçe onlara yakınlaşırlar ancak durumlar değiştiğinde aynı kişiyi hemen sorunlar ile baş başa bırakırlar.  İşte bu tür insanlar  tatlı etrafında dolaşan sinekler gibiler. Ancak bu fırsatçı kesimden farklı olarak kimi iyi yetiştirilmiş insanları  zorluklarda ve acılarda bile arkadaşlarının ve yakınlarının etrafında olurlar ve onlara yardımda bulunmaya çalışırlar. Bu yardım hem madde hem manevi olabilir. Böylece tanıdıklarının  zorlukları aşmasını kolaylaştırmayı hedef olarak edinirler.     

Allahu Teala ise  Hz. Muhammed hakkında Tevbe suresinin 128'inci  ayetinde şöyle buyurmaktadır:""لَقَدْ جَاءَکُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِکُمْ عَزِیزٌ عَلَیْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِیصٌ عَلَیْکُمْ بِالْمُؤْمِنِینَ رَءُوفٌ رَحِیمٌ"

"  Ant olsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur."

 Allah Resulü ise şöyle buyurmuşlardır:"  Kimi bir mümini sevindirirse beni sevindirmiş sayılır.  Kim ki beni sevindirmişse Allah'ı sevindirmiş sayılır. "

İşte gerçek dost, zorluklarda ve acılarda da yardım eli uzatandır. 

Kuşkusuz acılar içinde olan zor durumlar yaşayanları  sevindirmek   onlara her şeyden daha iyi gelir.  Bu yüzdendir ki Allahu Teala şöyle buyuruyor:"  İlahi katta en sevilen amellerden biri de  mümin bir insanı sevindirmek ve kederlerinin giderilmesine yardımcı olmaktır. Onun karnının doyurulması ve onun sıkıntılarının giderilmesine yardımcı olmaktır. "

Genel bir bakış çerçevesinde imanlı bir insan  sözlerine bağlı, acı durumların farkına varan ve  anlayış gösteren insandır. Böyle bir insan diğerlerinin acı çekmesine şahitlik edemez ve hemen harekete geçer.  Bu tür insan elinden geldiğinden insanların yükünü ve kederlerini azaltmaya çalışır.  Allah Resulünün bu husustaki sözlerini hatırlatmakta fayda var:"   Kim ki tatlı sabah uykusundan vaz geçmeyip İslami toplum işleri hususunda sorumluluk duymazsa Müslüman sayılmaz. "

Unutulmamalıdır ki  bu insanlığa bağlılık   sırf İslam ile sınırlandırılmış bir kavram değil  tüm insani toplumu ilgilendiren bir husustur.  Nitekim Allahu Teala  da Hz. Muhammed saa'i  dünya için rahmet olarak gönderdiğini buyurmuşsa Allah Resulü de insan severlik hususunda şöyle buyurmuştur:"  Ey Müslümanlar  feryadıma yetişin  diye adalettalep bağırışına yardım için koşmayan, Müslüman sayılmaz. "

Nebevi sülalede yetişen Hz. Ali as ise  Malik Eşter'i Mısır valiliğine atadığında  yönetim tavsiyeleri çerçevesinde  yönetilen insanların iki gruba ayrıldığını ya yönetenin dini kardeşi olduğunu ya da yöneten gibi bir insan olduğunu buyuruyor.  Her iki durumda da  insani ve dini hukuka riayet edilmesini buyuruyor.   İnsanlar tam bir vücudun uzuvları gibidirler. Yaratılış cevherleri aynıdır. Diğer insanların acılarına ve sıkıntılarına kayıtsız kalan birini insan adlandırmak mümkün mü?   

Bu yüzden öz Muhammedi İslam'ın yapıcı ve insansever kültüründe   diğer insanların acılarına ve çilelerine karşı kayıtsız kalmak mümkün değildir. Tüm insanlara, onların, ırkına, ülkesine ve hatta dinine bakmadan  sorumlu olmalı ve dünyanın her yerinde  adalettalep bağırışları ve imdat feryatlarını duymalıyız.  Bu çerçevede insani ve dini görevlerimizi yerine getirmeliyiz. 

Küresel bir misyona sahip Allah Resulü ise  insanlık topluluğunu velayeti Allahu Teala'da bulunan bir aileye benzetiyor:"  Tüm insanlar Allah'ın ailesi sayılırlar.  Allah katında en sevilen ise maddi manevi yardımları ile aile bireylerini sevindiren ve onlar için faydalı olandır. "