Haziran 24, 2021 06:57 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle, dilediğini öne alan ve yükselten اَلْمُقَدِّمُ  el-Mukaddim ve Dilediğini sona alan اَلْمُؤَخِّرُ  el-Muahhir ism-i şerifleri hakkında konuşacağız.

Değerli dinleyiciler hatırlanacağı üzere geçen sohbetlerimizde Allah'a kulluk ve ibadet etme yoluna adım atmak için Allah tealayı tanımak için Esma-ül Hüsnâ'nın en temel ve en iyi araçlardan olduğunu belirttik. İnsan bu ism-i şerifler sayesinde kendi iç ve dışını varlık dünyası ile en şayeste biçimde ayarlayabilecek, bu güzel isimlerin parlaklık ve ışıltıları sayesinde kendi batını ve varlığında tezkiye ve talim ortamını hazırlayabilecektir. Esma-ül Hüsnâ'nın sırlarının bilgisi ve bilinci sayesinde, inancın tadına varılabilir, yüce Allah'ın huzuruna varma aşkı ile dolup taşınabilir, öyle ki O'nun rahmet ve şefkatinden umutsuzluğa zerre kadar yer kalmayacaktır.

 

Sözlükte “öne geçmek, önde bulunmak” anlamındaki kadm (kudûm) kökünün tef‘îl kalıbından türemiş bir sıfat olan mukaddim “öne geçiren, öne alan” demektir. Allah’a nispet edildiğinde “dilediği şeyi öne alan, önde bulunduran” anlamına gelir. Bu da Allah'ın her şeyi kendi makam ve yerine yerleştirdiği anlamına geliyor. İstediğini öne alırken istediğini geciktirebilir. Öyle ki babanın varlığını oğlun varlığına muakkdim biliyor. Yüce Allah, önde olması gereken her şeyi öne alıyor. Nitekim el-Mukaddim olan Allah Teâla, enbiya ve evliyaları ve halis kullukla Cenab-ı Hakk'a yaklaşmak isteyen herkesi, öncelikli bilir.

İmam Cafer Sadık'tan -as- anlatılan bir hadiste şöyle belirtiliyor:

Yüce Allah hz. Musa'ya vahiy indirerek, "Ey Musa! Neden seni diğerlerine mukaddim bildim ve seni nübüvvete eriştirdim?" diye sorunca Musa -as- şöyle arz etti: "hayır, bu konunun sırrını bilmiyorum!" Allah Teâla da şöyle buyurdu: "Ey Musa! Ben tüm kullarımı gördüm ve onların arasında kimseyi kendime karşı senden daha mütevazi ve daha alçak gönüllü görmedim. Sen bize göre tıpkı bir çocuk gibi annesine küstüğü zaman bile annesine sığınan ve sadece onu kendisine destek gören çocuk gibisin ve bize dua ettiğinde şöyle diyorsun: "Allah'ım! Sadece sana tapıyorum ve sadece senden yardım diliyorum." Bu ise senin benim dergahımda özel sevilmenin sırrıdır."

Bu yüzden yüce Allah'ın kendi lütuf ve şefkati ayrıca salih kullarının iman ve amelleri sayesinde, onları diğerlerine öncelikli  bilir ve öne geçirir. Nitekim ehli sünnet'in tanınmış alimlerinden Muhammed bin Ahmet el-Zahabi'nin "Mizan-ul İtidal" kitabında da geçen rivayete göre yüce Allah, İslam peygamberi hz. Muhammed'in -saa- muhterem kızı hz. Fatıma'yı -sa- cennete girecek olan herkesten öncelikli bilmiş ve o hazret mahşer gününde cennete girecek olan ilk kişidir.

Gerçi bu dünyada öncelikli olmak ve önde olmak, kendine has kurallar gereği olur fakat bir konuya dikkat etmek gerekir, o da tüm bu kuralların da el-Mukaddim olan yüce Allah'ın irade ve isteğinden kaynaklanmasıdır. Yüce Allah dünya ve ahrette insanların öne geçerek ilerleme merdiveninin basamaklarını çıkma araçları oluşturmuştur; örneğin çalışma, iman ve takva, bilim ve bilgi, Allah'a karşı tevazu ve teslimiyet, adalet ve doğruluk gibi.

Bu yüzden müminler kendi görevleri için gereken araçları seçmek ve görevlerini yerine getirmekle Allah'a tevekkül ile kafirler ve müşriklere karşı öncelikli olmaya çalışmalıdırlar. Onlar Allah kendilerinin başaracaklarını istediği takdirde, hiçbir şeyin onların ilerlemesi ve öncelikli olmalarını engellemeyeceğinden eminler. Bu yüzden İmam  Ali -as- kendi özelliklerini açıklarken Nehc'ül Belağa'nın 37. Hutbesinde şöyle buyuruyor:

" Güçleri-kuvvetleri yokken ben işe koyuldum. Onlar başlarını yakalarının içine sokmuşlarken (gizlenmişlerken), ben kendimi açık bir şekilde ortaya attım. Onlar dilsizler­ken, ben konuştum. Onlar durmuşken, ben Allah'ın nuruyla geçip gittim. Herkesten daha sessiz, ama öne geç­mede herkesten daha üstündüm."

Mukaddim, esmâ-i hüsnâ listesinde ve diğer hadis rivayetlerinde muahhir ismiyle birlikte zikredilmiştir. “Geriye bırakmak, geride tutmak” anlamındaki te’hîr kökünden sıfat olan muahhir “geriye bırakan, erteleyen” demektir. El-Muahhir olan yüce Allah, kendi iradesi ile sahip olduğu hikmet, rahmet ve iradesi ile bazı şeyleri erteliyor ve kimi isterse şeref, rütbe, yakınlık, sevgi, takva, itaat, bilgi ve hidayet gibi yönlerden istediğini geriye bırakır.

Muahhir olan Allah Teâlâ, küfür, şirk, zorbalık, baskı ve diğer mefasid yollarını izleyenleri geriye bırakır ve onları dünyada kötüler ve ahrette cehennem ehlinden yapar. Genel olarak kulluk yolundan her türlü sapma, Muahhir olan Allah’ın, insanın dünya ve ahretteki konumunu geri bırakmasına ve konumunu alçaltmasına  sebep olur. Bu yüzden mümin insan hem dünya ve hem ahrette hayır ve hasenatta öncü olmaya ve kendini, sapmalara ve alçalmalara sebep olan afetlerden uzak tutmaya, böylece kulluk ve izzet mertebesinden düşmemeye çalışıyor.

El-Muahhir olan Allah, günah işleyenlerin cezasını geciktirendir. Muahhir olan cenab-ı Hak, insanı yaratan ve hidayeti için her şeyi hazırlayandır. Fakat insan bazen hidayet faktörlerinden gafil oluyor ve farkında olmadan masiyet ve günah işliyor. Bu durumda belki de cezanın geciktirilmesi onun yaptığı hatanın farkına varmasına ve tövbe yolunun açılmasına sebep olabilir.

Esma-ül Hüsnâ’dan el-Muahhir’in ışıltısı, mümin insanı, ilahi ahkam gereği her türlü kötü amel ve konuşmadan uzak tutarken, Hekim olan Allah’ın alçak ve rezil saydığı her şeyin de alçak ve rezil sayılmasına sebep olur. Muahhir ism-i şerifi mümin olan insan, alçak gördüğü ilk şeyi kendi nefsi biliyor, zira kendi nefsi düşmanların en büyüğüdür, öyle ise tüm kötülükler ve belaların kaynağı olan şeytan ve ardından da tüm kafirler ve isyancıları reddederek onları mağlup edip, isyan ve tuğyandan korur.

Yüce Allah, var olmak için kimseye ihtiyacı olmadığı ve vacib-ul vücut olduğu için, var olmak için Allah’a ihtiyacı olan, mümkün-ül vücut olan insana Mukaddem’dir. O, her varlığa göre Mukaddem’dir. Diğer yandan tüm varlıkların fani ve sadece Allah’ın baki olduğu için tüm varlıkların Muahhiri’dir. Fakat ilginç olan ise el-Mukaddem ve el-Muahhir olan yüce Allah’ın aynı zamanda tüm varlıklara eşlik etmesidir.

Nitekim Kur'an-ı Kerim’in Hadid suresinin 4. Ayetinde şöyle okuyoruz:

وَ هُوَ مَعَکُمْ أَیْنَ مَا کُنْتُمْ

… Nerede olsanız, O sizinle beraberdir….

Bu yüzden Allah her şeyi kuşattığı ve ihata ettiği için  kuşatan ve muhittir. Bu yüzden biz Allah ile olmasak bile O her zaman bizimledir. Arifler ise insanın Allah ile olmamasının önemli olmadığını, zira Allah’ın tüm varlıklar ile beraber olduğunu, önemli olanın ise Allah’ın bizimle olması olduğunu belirtiyorlar.

Değerli dinleyiciler bugün de sohbetimizin sonunda ellerimizi semaya açarak yapacağımız kısa dua ile sizlerle vedalaşıyoruz:

Allah’ım! Sen pak ruhlar ve zakir nefisleri başkalarına mukaddem sayansın, ve rahmetinden uzak kalmaya müstahak olanı uzaklaştırırsın.

Allah’ım! Gaflet perdelerini bizim gözlerimizden kaldır, ki senin mukaddem bildiğini biz de mukaddem bilelim ve senin azamet ve büyüklük bağışladığın herkesi, büyük sayalım. Gerçekten sen her şeye kadirsin.

 

Esen kalın./012